"Tanrılar, biz her ne olamayacaksak onların cisimleşmesidir." der pessoa husursuzluğun kitabı'nda.
içselleştiremediği bir din insana huzur vermez. Ahlak kuralları ve din kuralları arasındaki en temel fark da budur keza. Arap toplumları ile olan ve şükür ki; yüzyıllardır benzeşmeyen toplumsal farklarımız ortada.
Kaynağı ne olursa olsun kişinin ve toplumların kendini tanımlayabildiği, ifade edebildiği en temel kuralları her şeyden önce kendine has örfi ve ahlaki kuralları olmalıdır fikrimce. Çünkü evrensel insan hakları bunu gerektirir.
Esas soru şu; iyi ve doğru olanı tanrı'nın gazabından korktuğu için ve/veya mükafatlandırılmak için yapan insan, artık sığınmak zorunda hissettiği bir tanrı'ya ihtiyaç duymadığında da, iyi ve doğru bir insan olabilir mi?
türkiye'de din var ahlak yok,
japonya'da din yok ahlak var.
bazı alanlarda bizim toplumumuz daha öndeyken bazı alanlarda japonlar bizden önde. bence olması gereken dinin şahsi ahlakın toplumsal olması. üç beş kişinin gitmesi için devasa camiler yapmak yerine aşevi, yurt vb. yapmak daha hayırlı geliyor bana. hem kişinin dini açısından hem de topluma yarar sağlamak açısından.
dinler çeşitli mezhep ve tarikatlara ayrılmıştır bu ayrım da bu öğretilerde farklı ahlak yargıları oluşturmuştur. inancı bu kadar ayrılmış toplumda tek din ahlakı eşitsizlikler yaratacaktır. bu yüzden din, toplumu yönetmede model değil, toplumcu evrensel ahlak yapısı yön vermede en doğrusudur.