umursamadan şarkı söyleme yarışması olsa açık ara birinci olacak müzisyendir. dünya sanki hiç yokmuş gibi söyler. sesi bulunmazdır. bu ses için sigaraya çok şey borçludur.
ses tonuyla gecenizi mayhoş bir şekilde geçirmenizi sağlar.
hatta sesinin tonu sizi sigara içmeye teşvik eder.
hatta sesinin tonu sizi içki içmeye zorlar.
jim jarmusch'un kankasıdır. john lurie ve roberto benigni ile oynadıkları down by law filminde oynamışlığı vardır. bir ara bette midler ile ilişkisi var idi.
charles bukowski okurken içilen birayla sesinin mükemmel bir kombinasyon oluşturdu zat. Sesindeki boğukluk da öyle bir lirizm gizlidir ki dinleyen kişi en mutlu en neşeli anında olsa bile akortsuz gitarının tınlamasıyla aylardır intiharı düşleyen birinin ruh haline bürünebilir.
(bkz: invitation to the blues) parçası bana hep sevgilisiyle çok şey yaşamış sonra bu yüzden koca şehri terk eden bir yalnız adamı anlatıyor gibi gelmiştir.
sigara ve kahve içme isteğini beraberinde getirir şarkıları. sigara içmediğim için kahve içiyorum.
ilk bildiğim şarkısı invitation to the blues olup wrong side of the road ve walk awayi de pek severim.
wristcutters filminde de oynamışdı dayı.
türk olsa kaçak çay ve çelikhan tütünü severdi, bir de ankara viskisini belki tekel birasını ama kesinlikle kulüp rakısını severdi, balgamlı sesini bunlara borçlu olurdu. her akşam votka, rakı ve şarap içerdi, müslüm dinlerdi. türkiye'ye gelirse eğer ne yapıp edip ulaşmak ve biraz önce saydığım şeylerden en azından bir tanesini kulüp rakısını mesela ona tattırmak isterdim, şarkılarına eşlik edemem belki ama bol sarımsaklı kelle paça ısmarlayabilirim. öyle işte keşke bu kişi bizim mahallenin tom abisi olsa.
abd'den çıkmış muhteşem ses.
her dinlediğimde- şu an olduğu gibi- aklıma charles bukowski'yi getirmekte, sanırım bunlar çok yakın arkadaştılar ya da beynim iyice sulanmaya başladı *
lise yıllarımda heartattack and vine'ı dinlediğimde dumur olmuş hemen parçalarına ulaşıp dinlemiş ve yaklaşık 6 yıldır özenle dinleme ihtiyacı duyduğum sesin sahibidir.
iyi ki doğdun.