hepimiz böyle bir dönem yaşadık, özellikle lise sonrası.
üniversiteye gitmişsindir başka bir şehre. bayram tatili olur, ara tatil ya da yaz tatili neyse işte; dönersin baba evine. kapının önünde 93 model, platin doğan durmaktadır. arkadaşlarla arabaya doluşur, şehirden uzak sote bir yere gidersin teneke tuborg eşliğinde. bunda sorun yaşamazsın çünkü arabada içer, paşa paşa dönersin eve. başlık konusu, bir cafeye oturacağın zaman yaşanır.
cafeden uzak bir yere anadolu kaplanını park edersin. şofor mahalını kilitledikten sonra, diğer arkadaşlarına zorla kontrol ettirirsin tüm kapıları. malum diğer araba firmalara 1914te merkezi kilidi bulmuştur ama tofaş bu gelişmeye kayıtsız kalmayı bir şirket politikasıymışcasına kanıksamıştır. arabadan inerken ruhsatı yanına alırsın. bilen bilir, cebine koyamayacağın kadar büyük ebatlı, elinde taşıyamayacağın kadar itici bir şeydir bu ruhsat denen. ve isyan başlar. mesela, ben hiç görmedim ruhsatını yanında taşıyan bir passat sahibini ya da ruhsatını masaya küt diye fırlatan audi malikini. oysa yan masada bir ruhsat çarpmıştır gözüme her zaman. durup beklerim ruhsat sahibi mekandan ayrılana kadar. eleman beyaz, 96 model unosuyla uzaklaşır gider.