Hayat olmak ya da olmamaktan ibaret değildi hiç bir zaman! Ya da tam da bundan ibaretti. Ya da sadece varlıktan... Yokluk hiç yoktu. Kimsenin yokluğu, umrunda değildi hiçbir kimse için. Tek önemsenen nasıl varolduğunuzdu. Varoluşunuzun büyüsüydü önemli olan. Başka şeyleri nasıl var ettiğiniz ya da nasıl yok ettiğiniz önemliydi. Yani hayat yaptıklarınız ya da yapmadıklarınızdı sadece... Ne yazık ki...
Dikkat! Bu yazıda bolca "ne yazık ki" kelimelerini okumak sizi rahatsız edecektir ama üzülmeyin hemen, aslında hiç de o kadar ajite değil durum. Sadece gez-göz-arpacık kadar detaylı bir durum.. Yani nerden baktığınız, nasıl gördüğünüz ve gördüklerinizi nasıl ele aldığınızın durumu.
Shakespeare, Hamlet'in girişinde diyordu bu sözleri...
Dertler denizinden bir silahla kurtulmak, ölmek, uyumak... Kim istemez ki ölmeyi, uyumayı diyordu sonra...
Herkes ister böyle kolaycılığı, herkes ister kolay çıkış yollarını...
Kimse uğraşmaz savaşıp başarmayla.
orhan veli'nin Kitabe-i Seng-i Mezar adlı şiirinde de geçen bir bölüm.
Mesele falan değildi öyle, To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar
HAklarını helâl ederler elbet.
Alacağına gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.
Tüfeğini depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir rüzigar ki,
Kendi gitti,
ismi bile kalmadı yadigâr.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısiyle:
"Ölüm Allahın emri,
Ayrılık olmasaydı."
Hamlet'in intihar düşüncesi kafasında dolaşırken ( bunu yazarken tüylerim diken diken oluyor çünkü shakespeare'nin dehasını ben iyi bilirim) aklına takılan soru. intihar etmeli miyim, etmemeli miyim? Ölüm mü yoksa yaşam mı1* Ölümden sonra akıbetim ne olacak1* gibi soruları da aslında özünde barındıran soru.