ilk izlediğimde çocuk sayılırdım sonra popülizm falan dedim kızdım kendime bir daha da izlemedim. derken... adam avatar'ı yaptı film vizyona girmeden yine bi izleyeyim dedim şu filmi. izledim sonra yine kızdım kendime çünkü harika bir işmiş.*
özgün ismi olan titanic'i yunan mitolojisindeki titanlardan alan gemi, belfast'ta yapılmıştır. yapımında zamanın en iyi irlandalı ustaları çalışmıştır. ama gel gör ki, batmıştır ve batışı birçok filme konu olacak kadar trajik olmuştur. tabii birçok trajik olay arasında bu kadar akılda kalıcı olmasına sebep, 11 oscar kazanan ve gişe rekoru kıran 1997 yılı yapımlı film olarak gösterilebilir.
devasa bir gemi. zannediyorum batışıyla beraber bir çağın daha kapandığını söyleyebilmek mümkün. artık uçsuz bucaksız denizler yerini uçsuz bucaksız gökyüzüne bıraktı. belki uzakta bir yerlerde hala korsan efsaneleri anlatılıyordur. ve belki de ileride bir gün hava korsanlarıyla tanışacağız, galaksiler arası hırsızlar olacak. dünya giderek tuhaf bir yer oluyor, muamma..
ölüm herkesi eşit kılar, sözünü son anlarda size gösteren film. bir de bunu ağlayan kız kardeşe sahip bir arkadaşla, tüm kadınların salya sümük ağlamasıyla, ilk vizyona girdiğinde sinemada izlediğinizi düşünün. evlerden ırak...
9 yıl sonra ilk kez bluray olarak izledim ve neden oscarları silip süpürdüğüne daha yakından tanık oldum. romantizmden zaten 10 üzerinden 10 da adamların her biri döktürmiş yahu. koridorda ağlayan ufaklıktan tut, kapı görevlilerine kadar hepsi rolünün içine girmiş. para da harcanmış bu işe belli. yok efendim ben-hur gibi bir klasiğin rekoruna nasıl ortak olurmuş. rekorlar kırılmak için değil midir? ben-hur a saygımız sonsuz ama film de film şimdi. al işte avatar da titanic' in gişe rekorunu tarihe gömdü. yarın başka bir el oğlu çıkar bunları da gömer. bu işler bellidir. elbette eleştri yapılır. ben de yaparım. mesela; heyecan katsayısını artırayım derken bir-iki gereksiz sahne ile filmin yönetmen tarafından şişirilmesi. mesela zaten alt katlardan zar zor kurtulmuşken tekrar aşağıda anahtarın yere düşürülüp tam boğulmak üzereyken açılması abartı ve biraz kendini tekrarlayan sahneler. son olarak da finale hala takıntılıyım. yani gemi batmaya başladığında o ''anca beraber kanca beraber'' düsturlarına ne oldu, ne değişti de sadece kız yaşadı? yani o tahta parçası ikisini de alamaz mıydı? alamazdı diyelim, batışı, ölümü her şeyi göze alıp filika denize indirilirken tekrar gemiye uçan kızın aşkına ne oldu da çocukla ölmeyi tercih etmedi? bu sorular bitmek bilmez tabi. ama o kadarlık kusur kadı kızında da olur. zaten film şu an yeniden çekilse bazı farklılıklar mutlaka olacaktır. mesela geminin batışı ile ilgili yeni bilgilere ulaşıldı. bunlardan belki de en önemlisi titanic' e en yakın gemi batma sırasında carpathia değil californian gemisi olması ve o geminin uyarı yapmasına rağmen titanic görevlilerinin bunu idrak edememesi olmuştur. daha başka komplo teorileri de var tabiki ama ortadaki tek gerçek kaza hala denizcilik tarihinin en ölümlü kazası olarak kayıtlarda liste başıdır ve sanırım öyle de kalacaktır.
isadan 1500 yıl önce yaşayan ve mısırın 2. hükümdarından bir sonraki hükümdarı olarak bilinen angolalı prenses zhinda amenra öldükten sonra dönemin geleneklerine uygun olarak, oğlu saleff abdul tarafından mumyalatılmış ve demir bir firavun tabutuna konulmuş. 1890 yılında 4 zengin ingiliz genci, prensesin mumyasını bir tarihi eser kaçakçısından satın almış. ve felaketler zinciri de böylelikle başlamış. mumyayı alan gençlerden birini en son alış-verişten birkaç saat sonra çöle doğru yürürken görmüşler. bir daha da ingilizi gören olmamış. dörtlü grubun bi başka üyesi ertesi gün mısırlı hizmetkarlarından biri tarafından kazayla vurulmuş. hizmetkar, elini o an kontrol edemediğini ve hiç istemediği halde silahı alıp sahibi vurduğunu iddia etmiş. kalan iki genç mumyayı alıp memleketlerine dönmüş. üçüncü adam ingiltereye döndükten sonra bütün parasını yatırdığı bankanın battığını öğrenmiş. son adam da iflah olmaz bir hastalığa yakalanmış, servetini hastanelerde harcayıp sokaklarda kilit satmaya başlamış. bu arada mumya bir işadamının eline geçmiş bu felaketler sırasında. o da ingiltere müzesine hediye etmiş lanetli prensesi. müze mumyayı mısır bölümüne koymuş. ama prenses boş durmamış tabii. gece bekçileri, tabuttan hıçkırığa benzer sesler duyduklarını iddia ediyorlarmış. bekçilerden biri, bir sabah ölü bulunmuş. temizlikçiler mumyanın etrafını temizlemeyi reddediyorlarmış. bir gazeteci tabutun dıştan fotoğrafını çekmiş. fotoğrafı kuruttuğunda kartta sadece korkunç bir suratın olduğunu görmüş. gazeteci koşarak evine gitmiş, yatak odasına girip kapıyı kilitlemiş ve kendini vurmuş.müze sonunda mumyayı özel bi koleksiyoncuya satmış. ondan sonra da bir sürü felaket olmuş. vakit kaybetmeyelim. en son amerikalı bir arkeolog satın almış prensesi. 1912 nisanında da mumya amerikaya götürülmek üzere titanic gemisine tahliye edilmiş ve asıl olan da böylelikle olmuş zaten.prenses zhinda amenra, son volesinde 1500 yolcunun kendi yanına gelmelerini sağlamış...
kaç kere izledim, kaç kere ağladım sayısını hatırlamıyorum lakin bugün son sahnesini izlemek istedim sadece.* o sahnesi benim kendimi salıverdiğim sahnedir hep. belki bu kez sadece o bölümü izlediğim için duygu yoğunluğu yaşamam dedim ama yine ağladım anasını satayım. tü kalıbıma tüküreyim.
3D versiyonunun gösterime gireceğinin kesinleşmesiyle beraber büyük beklenti yaratan filmdir.
Kendimizi suyun içerisinde hissetmek güzel bir deneyim olacak.