insanin hem içinde bulunmak isteyecegi hem de istemeyecegi gemidir. filminin konusu gerçek hayattan uyarlanmis olup sinif farkliliklarini içinde barindiran güzel bir ask hikayesini islemistir, sonu üzücüdür.
toplam 2228 yolcu ve tayfadan sadece 705'inin kurtarıldığı ve 1523 insanın boğulmaya ve gemi enkazının altında ezilmeye terkedildiği facianın yaşandığı gemi.
kimilerine göre bir mühendislik hatası sonucu, kimilerine göre bağlı olduğu white line star adlı şirketin politikaları yüzünden bilerek batırılmış bir transatlantik gemi.
kendi kadar bir şeye çarpmadıkça 3 gün batmayacak olan gemi diye söz edilerek nisan 1912`de sahneye çıkarılır. sonra bir haltmış gibi, bir buzdağına çarparak 1500 kişiyi öldüren bir demir yığını olur. şaşalı bir makina iken bir demir yığını olarak anılmasını da böylece kendi elleriyle hazırlamış olur. hayvan gibi kazan odalarının yanında lüküs dantel dantel odaları, usta mimarlar tarafından dekore edilmiş kocaman salonları vardır.
ayrıca geçtiğimiz yıllarda üzerine yazılan komplo ile de gündeme gelmiştir, kimbilir belki getirilmiştir. buna göre sırf şirketin parasını ödemek için ismini olympic yaptığı bir gemidir bu. her ne kadar 1500 kişiyi öldürme hesapta olmasa da bilerek batırılmıştır.fakat maksimum 68 kişi alan filikalarda gemiye 20 tane konmuştur. neden? sırf göze kötü görünmesin diye konulmadığı iddia ediliyor. malum, o zamanlarki "cet sosyete" diye nitelendirdiğimiz sosyete kesmi estetiğe bakıyor. yoksa üzerinde bulunduğu parça isterse zilyon tane kazan dairesine sahip olsun, normal bir yolcu olarak umrunda olmuyor. e hal böyle olup hitap edilenler sosyete kısmı olunca, çoğu yolcu unutulup az sayıda filika konuyor.
bunun yanında teknik ekibin ağırlığı, nöbetçi subayın buz dağını gördüğünde götünde pireler uçuyor olması gibi muhtelif sebepler insana pek de inandırıcı gelmemektedir. ama mesela dense ki "amerikanın gelecekte içine düşeceği buhranlardan dolayı nöbetçilerimiz stres atmaya çalışıyor, güvertede dolaşan hatunlara laf atıyordu" buna biraz daha inanabilirim, çünkü erkek bu, buhran bu, hayvani duygular bu, libido bu, cinsel istek bu. engellenemez.
neyse işte, sağ salim iceberg'e çarptıktan sonra herkesin götü uçukluyor. tabii bir demir yığını. batmaz diye bakılıyor, öyle anılıyor. s.o.s vermesinden sonra ona yetişemeyen gemiler, saat on ikiye yirmi kala buz dağına çarpan geminin saat sabah iki buçuk sularında battığını teyit etmişler ve tam 5 dakika boyunca kadınların, çocukların, orada kalan herkesin çığlık attığını söylerler. adaletin cilvesi ki, muhtemelen oradaki tüm çığlık atanlar ikinci veya üçüncü sınıf yolcu olarak anılan insanlardır. bir süre sonra sesler kesilir ve gemi ile yolcular sessizliğe gömülür.
bu yüzdendir ki çoğu zaman unsinkable sıfatını yediğimin gemisidir.
gemi yolculukları konusunda uzman ingiliz robin gardiner de şu teoriyi ortaya atıyor: buzdağına çarpan titanic değil, kardeş gemi "olympic"ti... gerekçeyse, sigortalı olmayan olympic, gerçekten de 1911 yılında iki ciddi kaza atlatarak tersaneye geri gönderildiğinde, titanic de aynı tersanede henüz yapım aşamasındaydı. nerdeyse birbirinin ikizi kadar birbirine benzeyen bu iki geminin adlarının yazılı olduğu levhalar bu sırada karışmış olabilirdi. böylece, buzdağına çarpan gemi olympic, sigorta paralarını alan ise titanic'in şirketi oluyordu.. bu şüpheci yaklaşım bir süre sonra çürütüldü.. 1987'den bu yana batıktan çıkarılan gemi parçalarında 401 numarasının kazınmış olduğu görüldü. 401, titanic'in yapım numarasıydı. olympc'in yapım numarası ise 400'dü.
kazayı araştıran uzmanlardan frederick fleet, mürettebata dürbün verilmediğini konusunda şikayette bulunmuştu. aslında titanic'de gözcüler için dürbünler vardı, ancak ikinci kaptan hiçbir mazeret göstermeden onları ortadan kaldırmıştı.
öte yandan bir gözcünün, ufku çıplak gözle gözlemesi ve ancak dikkat çekici bir şey gördüğünde dürbüne gereksinim duyması da alışılmamış bir şey değildi. ayrıca, dürbünlü bir gözcünün, aysız bir gecede, sözü edilen mesafeden buzdağını tüm olanları değiştirecek kadar erken fark edebileceğini şu ana dek kanıtlanamadı.
dördüncü kaptan joseph g. boxhall, kazadan sonra, titanic'in tam olarak yerini belirlemekle görevlendirildi. geminin en son saat 19.30'daki yeri kesin olarak biliniyordu. boxhall, gemi hızını 22 knot olarak kabul ederek, "41 derece 46 dakika kuzey, 50 derece 14 dakika batı" koordinatlarına ulaştı. boxhall'in yanılgısı şunlardan kaynaklanıyor olabilir:
1. "titanic'in hızı 21,5 knot, yani onun varsaydığından daha yavaştı.
2. 20.00 ile 24.00 saatleri arasındaki nöbet sırasında, zaman farkını ortadan kaldırmak amacıyla, geminin saatleri 23 dakika geri alınmıştı. boxhall bu zaman farkını göz önüne aldı mı?
bu gibi hatalar yüzünden titanic'in sulara, buzdağının doğusu yerine batısında gömüldüğüne ilişkin hatalı bilgiye ulaşıldı.
californian gemisi yolcuları ile kurtulmayı başaran titanic yolcuları, iki gemi arasında, kaza yerinden yaklaşık 10 km. uzaklıkta, bir üçüncü geminin ışıklarını gördüklerini ifade ettiler. elbette tanıklar yalnızca birbirlerinin ışığını görmüş de olabilirler; ancak o zaman californian gemisinin titanic'in 35 km. kuzeyinde olduğu şeklinde verilen koordinatlarda bir yanlışlık var demektir.
norveçli kaptan hendrik naess, aynı saatlerde titanic'in ışıklarını ve sinyallerini görebileceği bir yerde, okyanusa fok avlamak için açılmış büyül yelkenli gemi "samson"daydı. yasadışı şekilde fokların peşine düşmüş olan samson, kaza sırasında ışıklarını söndürerek gizlice oradan uzaklaştı. bu, ve titanic yakınlarında başka gemilerin de bulunup bulunmadığına ilişkin sorular, bugüne dek karanlıkta kalmayı sürdürdü.
sinema tarihine gelmiş geçmiş en berbat sahnelerden birini kazandırmış filmdir.**
bahsi geçen sahneyi de bilmeyen yoktur;
esas oğlanla* esas kızın, geminin en ucunda kollarını açmak suretiyle uçuyormuş gibi yaptıkları o sahne işte. yıllar sonra daha iyi anlaşılıyor ne kadar dandik olduğu.
her izlenişinden sonra akılda farklı bir kare bırakan mükemmel bir yapımdır ve her defasında da müzikleriyle, oyuncularıyla, gerçekçiliğiyle bir bütün olarak insanı etkisi altında bırakır.
vizyona girdiği tarihte insanların üçer, beşer kez sinemaya koştuğu 11 oscar alıp benhur`un rekorunu egale edincede sonra, ayy ne kötü film zengin kız fakir oğlan işte diye burun kıvırmaları büyük ironi olsa gerek. türkiye de 2.750000 izleyici sayısıyla hala en çok izlenen yabancı film ünvanına sahip ayrıca.
Tipi: Transatlantik Sahibi: White Star Line inşası: Harland and Wolff Tersanesi, Belfast, irlanda Kaptan: Edward John Smith Liman kaydı: Liverpool, ingiltere Üretimi: 31 Mart 1909 Denize inişi: 31 Mayıs 1911 Sefere çıkışı: 10 Nisan 1912 Akıbeti: Saat 23:40'da buzdağına çarptı (14 Nisan 1912). Saat 2:20'de battı (15 Nisan 1912).
Enkazı 1985'te bulundu.
insanoğlunun ne kadar zavallı olduğunu kanıtlar nitelikteki filmi çekilmiş tarihsel bir olay.traji komiktir aynı zamanda...gemiye binme sahnesinde esas kızın zengin sevgilisinin söylediği şu söz beni hep çok güldürmüştür:"bu gemiyi tanrı bile batıramaz"...Düşünün işte biz bu kadar öngörüsüzüz ve hep kendi bencilliğimiz içinde kavruluyoruz.bu açıdan felsefik bir yön içermektedir,bu yüzden sevilesi bi filmdir...
zannımca 11 oskarı dibine kadar haketmiş filmdir. muhteşem teknik detaylarda gizlidir aslında öyle aşk maşk yanında. makine dairesi sahneleri özellikle. *
film olanının kanımca en dokunaklı sahnesi müzisyenlerin vedalaşıp kemancının tek başına takıldığını gördükten sonra geri dönüp arkadaşlarına eşlik ettikleri sahnedir.