bugün

hüsnü balıkları al kokmasın.
bir kadin cikip gecen benim kaynimin gemiside batti der olayi normallestirirdi ve herkes boylece huzur icinde olurdu. r.i.p.
ertesi gün gazeteler de manşetlerin "cenabetler yüzünden battı" olması kaçınılmazdır.
Çoktan unutulurdu.
geminin yan kısmına sprey boyayla " ağrısız bel fıtığı çekilir" yazılır altına da numara belirtilirdi.
"batmak geminin fıtratında var" diye devlet büyüklerinden açıklama gelirdi.
-bakınız şimdi çok ilginiç, yıl 1707 ingiliz donanmasına ait dört gemilik bir filo kayalıklara çarparak battı. 2.000 kişi öldü. sadece bizde mi oluyor? hayır.
Bizim kültürümüzde yoldan yolcu almak olmazsa olmazlardandır o yüzden, Kaptan, dura kalka o ada bi yolcu bu liman iki kişi daha derken kuzey rotasından sapar sıcak denizlere inerdi, buzdağı muzdağı görmeden sağ salim ABD'ye varırdı.
hayatın fıtratında vardır bu tip şeyler açıklaması yapılırdı akabinde.
birilerinin söylediği iddia edilen 'bu gemiyi tanrı bile batıramaz' lafını eden kişi diğer yolcular tarafından linç edileceği için geminin batmamasıyla sonuçlanacak ihtimaller bütünüdür. ayrıca o kadar kesin sınıf ayrımları geminin kalkışından kısa sonra gerçekleşecek bir seçim sonucu alaşağı olacağı için, en alt kademeye iteklenen en üst kademe sahiplerinin 'bu gemidekilerin yüzde 60'ı aptal' edebiyatıyla yol boyunca birbirlerine mastürbasyon yapması sonucu alt kademedeki yolculuğun oldukça sıkıcı geçeceği varsayılabilir.
yakıt koymayı unuturduk. (bkz: devrim arabaları)
Rte yaptı yine yapacağını diye gazeteler manşet atardı. Nede olsa sevmeyenleri kafalarına yağmur damlası düşse ondan bilirler.
gemiden kurtulanlar gemiden arakladıkları malları en yakın limanda "batan geminin malları bunlar!" diyerek satardı.
balık sezonu açılmadan o gemiyle ava çıkılırdı.
Geminin baş tarafında o ünlü kolları açma sahnesinde, jack, kıza romantizm yaşatıyorum derken iyi bir dayardı, hatta tecavüz etme noktasına gelirdi, o kezban da kaçacağım derken yönünü şaşırıp gemi yerine suya atlardı, gemi durur, bütün yolcular salkım saçak kurtarma çalışmalarına katılır, bir kaçı daha atlantik okyanusunun soğuk sularına gömülür, iki üç kişi boğulur, kaptanla yolcular geç kaldık diye kavga eder, isyan çıkar gemi seferini tamamlayamadan izmir'e dönerdi.

Olsun ama en azından batmazdı.
son sahnede müziği kesmeyen orkestra yerine köçek oynayan adamlar ve ankara havası çalan bir adam olurdu.

kızla oğlan imam nikahı kıyıp seviişirlerdi.
biri cikar biraz geriye gidiyorum der ve batan teknelerden ornekler verirdi.
- Mahmut...
-hı...
-Mahmut Bi kalk .
- ne var be kadın Bi uyutmadın.
-dışardan sesler geliyor, bişey oluyor.
-ya nolacak batacak halimiz yok , Allah bile batıramaz dediler binerken duymadın mı ?

( uykuda battılar )
allah öldürmeyeni öldürmez deyip herkes yan gelir yatardı. sonrası malum...
Romeo ve juliet martılara simit atardı, romeo batan geminin malları a.ş açardı.
görsel
Gemi batmadı, deniz yükseldi.
Su alan yer telle falan bağlanır tahta konur vs bişeylerle kapatılır yola devam edilirdi.
roz bir nişanlısına, malına mülküne bakar... bir de dikapriyoya bakıp...

- hufff, sana mı kaldım salak şey!!

der... o aşk hiç başlamazdı.
kesin roz ölürdü. ya da öldürülürdü.
Filika sırası; önce çomarlar ve çocuklar.