dedi ki:
''büyük hadiselerin büyük amillerle hazırlanıp meydana geldiği zannedilmesin; en küçük bir hadise büyük bir ihtilâle sebep olur ve hatta bu ihtilâller öyle vuku bulur ki, bunu yapanlar da şaşkınlığa düşerler!''
aşk, ışıktır... aşk, vermek, karşılıksız vermek, karşılığında kendini kaybetmek ve bu kaybetmekte tarifsiz olan benini bulmaktır...
aşkı bilmek lazım; bilmek başka, bildiğini sandığını bilmek başka!..
sene 1982… üstadım’ın yanındayım…
benzerliklerimizden bahsettiği bir demde, ona çocukluğumdaki hadiseyi aktarıyorum:
“birbuçuk yaşımdayken öldü diye benim mezarımı açmışlar efendim. dudaklarım kıpırdayınca… nereden nereye?”
“diri diri gömeceklerdi. oradan dön ve yaşa!..
ben doğduğumda da, doktor iki parmağının arasına almış boynumu, öyle yıkamışlar. “yaşamaz bu çocuk” demişler. başıma gelmedik hastalık kalmadı çocukken…”
(…)
yaşıyorum… ruhumun şifasını, manâda yedikçe acıkan bir açlık yolunda arayarak… “işan” buyurdukları “onların” ölmeden önce ölme sırrına can koymuş ve gerçek hayatın bu soydan ölüm olduğuna inanmış olarak!..''
müslüman’ın kötüyü itmekte ve iyiyi çekmekte üç silahı vardır:
eli, dili, kalbi...
kalb, niyet ve irade olarak her iki fiilin de içinde olduğuna göre silah tektir:
yalnız el!.. el, yani fiil, aksiyon, doğrudan doğruya icra vasıtası!
aksiyon, bir fikir hareketi ve hareket hâlinde fikir demekse, fikirden daha mümtaz bir yeri var demektir!..
fikir, hareketi ve hareket fikri varsa kıymetlidir!..
zevzek adamda, ne aksiyon, ne ahlâk, ne de amel!..
yevmiye: ufuk
üstadım'ın, bugün dost, düşman ve münafık soyunu bana o günden işaretledği sözlerinden biri:
-''bizim fikrimizi, diyalektiğimizi araklarlar ama bizden bahsetmezler!''
ah dostlar veya düşmanlarım!...
sahip olamadıkları manânın maliki görünmeye bayılanların gizli açık böbürlenişleri ise, iktidarsız kavalye ve karton şovalyeliktir gözümde!...