yunan sinemasını tanımamı sağlayan iyi yönetmen.
eternity and a day ve ulysses' gaze dışında ağlayan çayırını da izledim. her biri birbirinden güzellerdi.
Bu adam film çekmiyor; sanki en sevilen şiiri görüntülere döküyor.
Yaşamın hızına, canlılığına ve aktifliğine tezat olarak filmlerindeki her sahnesi durağan, yavaş ve doyurucu. en sevdiğiniz kitabı açıp okuyormuş gibi bir tat bırakıyor.
Yoğun Anlam derinliklerine, kullandığı mitolojik öğelere, görsel/işitsel zenginliklere girmiyorum bile. Keşke daha uzun yaşayabilseydi.
Pire yakınlarında Drapetsona otoyolunda ''Öteki Deniz-The Other Sea'' adlı yeni filminin çekimi için yürürken bir motosikletin çarpması sonucu 76 yaşında vefat etmiş yönetmen.
plan sekans olayını aşmış, yutmuş efsane yönetmendir. fotoğraf karesi misali filmleri ise büyüleyicidir. günlerce bir sahneyi çekmek için uğraştım. yeteneklerimi zorladım lakin hala boktan duruyor. ama ben vazgeçmeyeceğim. en iyisi benim kafamda.
edit: sıyırdım lan, bundan ötesi var mı.
angelopoulos diye bir adam tanıdım. savaşlar, yıkımlar, sürgünler; acı, ölüm ve yok oluş çağında yaşamıştı. koca bir yüzyılın acısını, bin yıllık hikayelerle birleştirip çağına ağıt yakan bir ozandı; bir düş adasına adadığı ömrünü şiir gibi filmlere, filmden şiirlere dökmüş bir yönetmen... (bkz: kalem)
"geri döndüğümde başka birilerinin giysilerini giymiş olacağım; başka birinin ismini almış... gelişim beklenmedik bir anda olacak. sana yolculuğumu anlatacağım. bütün gece boyunca ve ardından gelen bütün geceler boyunca. sana bütün insanlığın bitmeyen öyküsünü anlatacağım."
(bkz: ulysses gaze)
yeni tanıyıp, hakkında çok şey bilmek istediğim bütün filmlerine ilgiyle yaklaştığım yönetmeni tanır tanımaz öldüğü haberini aldım.
ağlayan çayır filmi ile tanıdım, iyi ki de tanıdım. arkasında güzel şeyler bıraktığına inanıyorum.
yunan sineması için çok büyük bir önem taşıyan sinemacı. ulis'in bakışı ayrıca şahane olan bir filmidir.
--spoiler--
harvey keitel'in başrol aldığı bu filmde tarih sahneleri arasında gezinen bir yönetmene izleyenin de eklenmesi durumu vardır. bazen 1945'teki dünya savaşına bazen 68 dönemine bazen de yugoslavya ve sovyet rusya'nın dağıldığı döneme giden karakter bir süreden sonra peşinden koştuğu üç bobinlik filmi bırakıp insanların kaderlerine odaklanmaya başlar ve aslında seyirciye savaşların değişik dönemlerde olsalar da insanların hayatında aynı travmayı yaşattığını gösterir.
--spoiler--
filmlerinde uzun sekanslar sayesinde sinemaya yüklenen tarihsel misyonun gerçekliğine de varılır. metaforları şahane kullanır ve yukarıdaki filmde olduğu gibi aydının toplumsal belleğe bakışının ne anlama geldiğini gösterir. zordur filmleri belki ama bence sinemanın doruk noktalarından bir tanesidir.
yakın zaman önce kaybettiğimiz arayış ve göç ile ilgili yaptığı filmler ile sözcüklere hayat veren adamdır.
Acaba evimize varıncaya kadar daha kaç sınır aşacağız?
Ev nedir? Ev kavramı nedir? Benle ben arasında, benle dünya arasında dengelerin kurulduğu bir yerdir, bir mekândır.(Theo Angelopoulos)
arayış ve ait olması kavramlarını anlatan, ağlayan çayır da mutlaka görülmesi gereken filmlerinden biridir.
valla ismini, tarzını, sinemaya bakış açısını bilmekle beraber hiçbir filmini izlemediğim yönetmendi. bugün kahvaltı esnasında ölüm haberine hayli üzüldüm. ulis'in bakışı, sonsuzluk ve bir gün, ağlayan çayır filmleri için zaman ayırmayı düşünüyordum. üstelik elimde sonsuzluk ve bir gün ve zamanın tozu mevcuttu.
üzüldüm, yapabileceğim tek şey artık filmlerini tekrar tekrar izlemek olacak. böylece hakkında okuduğum yazıları daha anlamlandırmış olabileceğim.
ünlü yunan sinema yönetmeni theodoros angelopoulos, bugün öğleden sonra yeni filminin çekimleri sırasında bir motosikletin çarpması sonucu ağır yaralandı. angelopoulos'un yoğun bakımda olduğu belirtildi.
76 yaşındaki yönetmenin atina'nın pire bölgesinde yeni filminin çekimleri sırasında kaza geçirdiği ifade edildi.
diye yazıyor bir haberde.
yeni filminin çekimleri sırasında ölmüş adam ya.
en sevdiğim yönetmenlerden biri olarak nasıl üzüldüm belli değil. olucak şey mi bu hiç.
sevdiğimiz bi kaç yönetmen kalmıştı, onlarda tek tek ölüyo.
yeni film çekemeyeceğine göre, eski filmlerini tekrar tekrar izlemeli.
bir söyleşisinde "gitmek bir ihtiyaç halini aldı..." demiş.
ama trafik kazası gibi kapitalizme özgü bir sebepten ölmeseydi...
ama tıpkı kendisinin büyük insanlığa tembihlediği ve bağımsız sinema merkezi'nin de ölümü için açıklamasında tekrarladığı gibi:
"hayallerimizi de umutlarımızı da asla kaybetmeyeceğiz"
izlediğim tek filmi sonsuzluk ve bir gün idi. o da yetmişti bir çok şeye...
bu fani dünyaya güzellikler katıp da gittiği için güzelliklerle buluşması dileğiyle.