şimdi fırından yeni çıkmış çıtır çıtır bir ıspanaklı börek olsa, yanına karanfilli çay demlesek.
başlasak anlatmaya. sabahtan geceye, geceden sabaha.
uyusak da uyansak. yazlar kışa varsa, kışlar ille de hep yaz olsa.
Soğuk, kasvetli havasıyla birlikte işlenen konu itibarıyla da gerilimi yüksekten yaşatan bir film olmuş. Baba figürü ve dini öğeler içermesi bizim kültüre de yakın hissettirebilir beklentisiyle izledim fakat sosyokültürel farklılıklar filmi bambaşka bir yere taşımış.
eski nickleri için.
(bkz: tatlı krizi)
(bkz: prot)
2016dan beri haberdar olduğum, eski nesil iyi bir yazar. bir de 10 yıldır burada olduğunu ve eski nickaltlarına fazla yazılmadığını düşünürsek, daha birçok nick değiştirmiştir. galiba değişikliği seviyor.
genelde bu tarz filmler finalde doğru kopar ya ben tam aksine giriş-gelişme kısmını beğendim. finale doğru bir aceleye getirmişler, bi saçmalamışlar, uyduramamışlık ve olmamışlık hissi uyandı bende. belki izlerken kafamda kendi finalime odaklandığımdan da olabilir ama sonu tatmin etmedi pek.
din ilişkisi ve baba nefreti daha güzel işlenebilirdi. yani kızın babası ile olan diyaloğu çok ani bi şekilde yön değiştiriyor ve izleyiciye 'ee?' dedirtiyor bence. bunun dışında başroldeki kızın duru güzelliğine de hasta oldum. rol için uyumlu, soğuk bir albenisi var.
güçlü ve etkileyici sahneler barındıran herkese pek hitap etmeyen joachim trier filmi. Süper güçlerin keşfi temalı olsa da klasik amerikan filmlerinden çok farklı. Aksiyon beklentisi ile izlenirse pişman olunur. Ayrıca izlediğim en şehvetli lezbiyen sevişme sahnesine sahip film.
En beğendiğim sahne gölde botu ile giderken birden babanın yanmaya başlaması ve ölmesi.
Yanıyor kendini suya atıyor nefes almak için çıktığında tekrar yanıyor muhteşem sahneydi.
Küçüklüğünden beri din baskısı altında çocuğa işkence eden, yanacaksın, yanacaksın, cehennem gerçek vs diye çocuğun kafasını siken biri için muhteşem bir ölüm.
--spoiler--