klasik gerilim filmlerinden bir tanesi. son derece sıkıcı, germeyen, konusu ise içler acısı saçmalıkta olan bir film. daniel'in oyunculuğu bu film ile pek bi' vasat geldi bana. izlerken bir ara aklıma 1974 türk yapımı ''şeytan'' filmi geldi. öyle komik, öyle bayat..
korku filmini izlemeden önce sözlüklerdeki yorumları okumaya çalışıyorum. bazen çok zihin açıcı tespitler yapan , öyle ayrıntılar yakalayan yazarlar var ki ; sinema yazıları için bile takip etmeye değer. the woman in black izlemeden önce de aynı şeyi yaptım. neredeyse okuduğum bütün yazarlar söz birliği etmişcesine hiç korkmamıştı ve film klişelerden ibaretti. vay efendim perili evden , camdan bakan siluetlerden , sallanan sandalyelerden , küçük korkunç kızlardan gına gelmiş. gıcırdayan kapılar, üst kattan gelen ayak sesleri, karanlık , ses efektlerinden bıkmışlar.. nasıl bir şikayet nasıl bir ağlama, anlatamam. sevgili okur, sözüm ve sorum sanadır : bir korku filminden ne bekliyorsun ? yönetmenler , senaristler 80 yıldır bunu çekiyorlar.. çünkü korku öğrenilen bir şeydir. insanoğlu nelerden/neden korkacağını öğrenmediği hiç bir şeyden korkmaz. ve ilk korku filminden bu yana, korkmamız gerektiğini öğrendiğimiz şeylerden korkuyoruz, yönetmen de benim, senin korktuğunu öğrendiği şeyi çekiyor. sen de buna klişe diyorsun. evet doğru bu klişedir ve sen bundan korktukça sinemacılar başka bir şey çekemeyecektir. genetik kodlarımızda karanlıktan, üst kattan gelen ayak seslerinden, gıcırdayan kapılardan korkmamız gerektiğini öğrendik..konuyu dağıtmayacağım, o yüzden mağarada yaşayan insanların korkularının hala nasıl içimizde devam ettiği başka bir yazının konusu olsun, ama şunu unutmayalım, 80 değil 180 sene geçse yönetmenler aynı şeyleri çekmeye devam edecek, bizler de " hacı çok klişe ya, çok güldük , eki eki.. " demeye devam edeceğiz. son olarak başka sözlükteki bir yazar 2012 de hala korku filminde bunlar mı olur gibi bir şeyler yazmıştı. kardeşim ; seni 2012 de korkutmak için ne yapmalıyız acaba , uzaylı mı getirmeliyiz, robotlar ellerinde ışın tabancaları ile mi saldırmalı ; elektronları mı çarpıştırmalıyız ne istiyorsun ? ha diyorsan ki ben başka türlü korkmak istiyorum, bildiğimiz en eski yöntemi deneyelim o zaman , sen uyurken kese kağıdını patlatalım başucunda.. bu arada ben niye bu kadar sinire kestim onu da anlamadım..
( bu filmle ilgili bkz moderatör tarafından silindiğinden entry tekrar girilmiştir )
klasik korku filmlerinden biri. hep bir sonraki sahnede neler olacağı tahmin edilebilen filmlerden hatta. bütün sıkıcı korku filmlerinde gördüğümüz, birbirinin aynı gotik objeler kullanılmış: sönen mumlar, çatı katı penceresinde bir anlığına görünen bir kadın yüzü, pencere camındaki el izi, soluk beyaz yüzlü hayalet çocuklar, aniden ortaya çıkan karga, bataklık kenarındaki mezar taşları, sepya fotoğraflar.. insan izlerken sonunu zor ediyor gerçekten de.
sakın bazı beğeni yorumlarını okuyupta izlemeye kalkmayın a dostlar, yazıktır zamanınıza. tam anlamıyla vasat bir film, aynada kendi kıçınızı görüp ne kadar korkuyorsanız bu filmdede o kadar korkarsınız. hadi korkmayı geçtim bir anlam bütünlüğü bi haaasiktir dedirten mevzu yok. sakın izlemeyin pas geçin.
James watkins'in yönettiği 2012 yapımı korku filmi. Başrolünü Harry potter filmlerinden tanıdığımız aktör daniel radcliffe oynuyor.
Çocuğunu, başka bir aileye evlatlık veren anne, çocuğu bataklıkta kaybolduktan sonra intihar ediyor. Ve siyahlı kadın denilen ve kendisini görenlerin çocuklarının canını alan bir hayalete dönüşüyor.
Filminde korkusuzca karanlıkta yalnız başına dolaşmaktan zevk alan gelenekselleşmiş korku filmi karakteri ve hayaletli bir köşk yer alıyor.
Filmin en beğendiğim noktası, filmin sonunda hayaletin kameraya bakıp izleyiciyle gözgöze gelmesi. 'Acaba sıra bana mı geldi' diye korku yaşatmıştır. *
Diğer bölümleri sıradan korku filmi sahneleri olduğu için korkutucu gelmedi, ama zaman kaybı olmayan izlenmesi gereken bir film.
Başrolde daniel radcliffe'in olduğu 2012 yapımı korku filmi. Hikaye artık bildik bir intikamcı hayalet hikayesi olsa da sonu, korku unsurları ve atmosfer açısından iyi bir film ama hayri potur oğlanının yeteneksizliği ve karakterle uyumsuzluğu filmi izlerken ne bilim şekersiz çay içmek gibi bir şey oluyor. Büründüğü karakter sanki annesinin rujunu, ojesini sürüp ortaya çıkan kız çocukları gibi bir his verdi açıkcası.