bir dizi neden izlenir? aksiyon, gizem, heyecan, görsel efektler... herkesin kendisine göre bir sebebi vardır. kimisi hikayeyi sever kimisi yaratılan gizemin çözülmesini bekler kimisi de kafasını dağıtmak için bir saatlik bir görsel şov arar.
wire da bu saydıklarımın hiçbiri yok. hiç biri. bir sonraki bölümde ne olacağına dair merak uyandırmıyor. bir hikayeyi en başından en sonuna 5 yıllık bir süreçte bütün detaylarıyla o kadar güzel anlatıyor ki şiddetin, aksiyonun, görsel efektlerin sadece boş dizilerin içini doldurmak için yapıldığını bir kez daha net bir şekilde görüyorsunuz.
6 sene lost izleyen adamla 2 sene aşkı memnu izleyen adam arasında bence hiçbir fark yoktur. ikisi de bomboş senaryoların arkasından modaya uyan silik tiplerdir. ya da 4 sezon prison break'i soluksuz takip eden birisiyle bütün ilişkimi kesmek isterim.
ama the wire'da işler böyle yürümüyor. kim patron kim piyon kim iyi polis kim kötü polis biliyorsunuz. ama burda biliyorsunuzu tırnak içine almak isterim. bu bilmek aynen gündelik hayattaki bilmek. yani canciğer olduğunuz adamın bir anda çıkarı için sizi satması sonrası yaşadığınız "ben seni böyle bilmezdim" duygusu. hayatın içinde kötü olan ne varsa the wire'da da var. zaten 5 sezon boyunca izlenilmesinin tek nedeni de bu. hayatın direkt olarak kendisini anlatması. hayatın içindeki bilinmezliği en iyi yansıtan dizidir bence. bunu deneyen bir diğer dizi de breaking bad'dir fakat the wire kadar samimi olmayı başaramamıştır. o da candır fakat the wire'da ayrı bir tat var.
amerikan, türk, italyan, yunan fark etmez. game is always game. herkes bu oyunun içindedir. bugün bu rolü oynar yarın başka rolü.
edit:
--spoiler--
4 ve 5 . sezonları ile anlatılan hikaye çok manidardır ayrıca. alemin delikanlılarından avon, stringer bell'in de üstün çabaları ile madara olduktan sonra, aleme dolaşan it çakal sürüsü marlo isimli yeni yetmenin etrafında toplanır. prop joe her ne kadar alemi eski düzeninde tutmak istese de marlo gibi çakallara engel olamaz. eski düzenin son temsilcisi olan brandon'ını da harcayan marlo, kara para aklama işini de çözdükten ve yunanlılarla anlaştıktan sonra prop joe'yu da harcar. artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. game artık çığrından çıkmıştır.
keşke avon'un dediği gibi kalsaydı herşey "i am a gangster and i want my corners" bütün bu bokların sorumlusu stringer bell'dir. kendisiyle beraber eski düzeni de çökettiğinin farkına varsaydı acaba ne yapardı hatasından nasıl dönerdi?...
--spoiler--
final bölümüne kadar geldiğim ve kendimi bir doktora tezi yapmış gibi hissettiğim dizidir. dünya klasiği okuduğunuzda aldığınız hazzı verir adama. çok zor başladığım dizilerden biri oldu öncelikle the wire. yine edebi bir karşılaştırma yapacağım. stephen king tarzı romanlar okuduktan sonra biraz daha ağır, daha az akıcı klasikleri okumaya başladığınızda yaşadığınız his var ya, hani o hissi yenerseniz edebiyatın gerçek ruhuna ulaşırsınız ya, heh öyle işte the wire.
bu diziyi izlemek için kuru aksiyondan ve mucizelerle dolu dizi senaryolarından bıkmış olmanız gerekir evvela. dizi karakter çözümlemelerini en derin biçimde yaptığından ve gerçek hayatı sunduğundan bilindik akıcılıktan uzaktır. öyle ki baltimore'un homeless karakterinden tutun başkanına kadar herşey olabildiği incelikte işlenir ve bir o kadar gerçektir. elbette karakterler suç odaklıdır ve inanın suç üzerine yapılmış müthiş bir çalışma değeri taşır sevgili the wire.
dizi kritiği yapabilmek için bir kaç arkadaşıma ısrar ettim ancak henüz başında bıraktılar, siz de bırakın amına koyim. breaking bad sizin the wire bizim olsun. birde bu entry'nin bol spoiler lı versiyonu olacak, izlerseniz orada buluşuruz. öpüyorum.
Bir polis ölmüştür ve departmanda, polisi masaya yatırma kararı alınır. Gerçekten masaya yatırmaktan bahsediyorum. Hem de bilardo masası.
Daha sonra ölen adamın arkasından bağıra bağıra "i am a free born man of the usa" diye şarkı söylenir. Kusana kadar içilir. Kustuktan sonra içmeye devam edilir.
Bu amerikanlar çok garip dostum.
Dizide pazar günü ölen bir adamı, pazartesi barda masaya yatırma, salı ve çarşamba taziyeleri kabul etme, perşembe ne yapıyorlar bilemiyorum, cuma da cenaze töreni. Yani 70 yaşındaki ölü bir adam mekan mekan geziyor.
shit kelimesine derinlik ve karizma katan dizidir. Evde kendi kendinize şiiiiiiht derken bir yandan da bira yudumlarsanız kendinizi aşırı badass hissetmenize neden olabilir.
' şehri saran suç ağının içerisinde temiz kalmaya çalışan birkaç iyi adam ' tanıtımıyla dizimax ekranından izleyiciyle buluşan, 7' den 70' e çoğu kişinin suç karteli tarafından sömürülmesini tüm çıplaklığıyla anlatan kriminal dizi.
amerikan idari sisteminin içindeki eğitim, gümrük, polis teşkilatı, sosyal hizmetler vb. dalları içindeki çarpıklıkları, yozlaşmayı, mantık dışılığı, bir tv yapımında anlatılabilcek en gerçekci şekilde anlatan aşmış tv dizisi.
bu dizi hakkında okuduklarım kadarıyla yapılan tek eleştiri ilk sezonun ilk 3-4 bölümünün ağır ilerlediği ve birçok gencin böyle insanüstü bir diziyi yarıda bırakmak durumunda kaldığıydı fakat bende hiç öyle olmadı. bir gün tesadüf eseri, kimsenin diziyi bana önermesi olmadan oturdum izlemeye başladım ve uyuyacağım zaman fark ettim ki sezonun sonuna gelmişim. işte böyle de harika bir dizi the wire. arkadaş ben prison break'ler, lost'lar gördüm, nip tuck'lar hereos'lar (gerçi hereos 1.sezondan sonra tat vermedi ya olsun) daha bir sürü diziler izledim böylesini ne tattım ne de bundan sonra tadarım(yazar burda büyük konuştu). oz diye bir dizi varmış gerçi the wire'ı seven bunu da sever dediler, the wire'la kapışır dediler ama kpss var yaklaşık 15 gün sonra o yüzden yaza bırakıyorum onu da. velhasıl kelam bu diziyi herkese önerin, eğer başlarda sıkılacak gibi olurlarsa da onları motive edin, manyak 5 sezonluk bir resital izleyeceksiniz deyin yapın bir şeyler ki böyle bir lezzeti tatmayan kalmasın. ben anca bu sene tattım ama geç olsun güç olmasın dedim, zamanında neler kaybettiğimin vicdanını bu savunma mekanizmasıyla çözdüm.
--spoiler--
ilk sezon bir uyuşturucu çetesini çökertme işiyle uğraşan polislerimiz*******, daha sonraki sezonlarda
bu yolda gerekirse gizli dinlemeler de yaparak, amirlerine karşı da gelerek mücadele etmiş fakat sonunda tam olarak istediklerine ulaşamamış, tüm çeteyi içeri atamamıştır. diğer sezonlarda limanlardaki işçilerin yaptıkları, eğitimdeki sorunlar, bürokratik oyunlar, bir gazetenin içindeki çıkar çatışmaları vs. anlatılmaktadır.
--spoiler--
aslında tam bir 'anlatılmaz yaşanır' dizisidir the wire. o kadar gerçektir, o kadar doğaldır ki dizi bittiğinde sanki bir arkadaşınızdan, dostunuzdan, sevdiklerinizden ayrılırmış gibi üzülürsünüz.
son olarak omar'dan bahsetmek istiyorum.
--spoiler--
omar, uyuşturucu çetelerinden paralarını çalan bir gangster, diğer gangsterlerden farkı en fazla 3-4 kişilik ekiple sokaklarda cirit atması. aynı zamanda eşcinsel olan karakterimiz, bölümler, sezonlar ilerledikçe bizi kendisine bağlamaktadır(oyunculuk anlamında). bu dizide saf iyi ya da saf kötü karakter pek yoktur ama omar bunların içinde belli bir çizgide kalan, prensipleri olan birisidir ve bence iyi bir karakterdir. burada paylaşılabilecek bir sürü sahnesi olsa da ben favori sahnemi buraya koyucam tabii ki: