the village

    1.
  1. --spoiler--
    korku filmi diye alınır. ilk yarım saat sonra korku filmi olarak yorum yapılır:"ah ben olsaydım milleti silahlandırır gebertirdim yaratıkları" gibi. Sonra 2. cd de olayın sosyal mesaj olduğu anlaşılır. Birden bir sahnede yeniden "abo bu canavarlar gerçekmiş lan cidden korku filmi lan bu" denir. Ama sonra yine sosyal mesaja döner ve sonuçta gerilimli sosyal mesajlı garip gureba bir film izlemiş olursunuz.
    --spoiler--
    9 ...
  2. 5.
  3. korsan cd satıcısında, tercümesinin villadaki dehşet olduğu rivayet edilen film.
    4 ...
  4. 6.
  5. "her filminde kendini gösteren yönetmenler" sınıfından olan shyamalan'ın, ana konusu "çocuklarımızı zararlı dünyadan koruyalım" olan şaşırtmacalı filmi!

    (bkz: the truman show)
    4 ...
  6. 15.
  7. fena halde oha falan yapan filmdir. hayran kalmışlığım da cabası.. neden bu kadar geç izlediğimi anlamış değilim, kendimi bu yönde çapraz sorguya aldım açıkcası.
    3 ...
  8. 11.
  9. gerilim filminden ziyade sosyolojik altyapısı olan filmdir.
    birçoklarına göre yönetmen beklentilerini hiç karşılayamamıştır. altıncı his sendromu çok normal elbette ama bu filme bakıp "ana bu kırmızılılara mı bakıp korkacağız" demek asıl sendromdur. algısızlık sendromu.

    bu film birçok alt metin iddiası taşıyan filmden daha film. daha kafa kurcalayıcı.
    sınır hatta ulus kavramını hatta asimilasyon ve benzeri kimlik olgularını alttan alta çok iyi işlemiştir bu film. ve bu korku-gerilim atmosferi verilerek yapılmıştır.

    zaten bu olgulardan korkmamak bu dünya düzeninde elde değildir.
    3 ...
  10. 3.
  11. 22.
  12. Müthiş bir alt metine sahip film. Korku filmi havası verse de asla değil, o gözle izlememenizi tavsiye ederim. Eğer ki farklı bir pencereden bakarsanız çok iyi yorum getirebilirsiniz ana fikir üzerine. Senaryosu basit gibi gözükse de sonunda o kadar da basit olmadığını göreceksiniz zaten. M. Night Shyamalan sade filmler çeken bir yönetmen. Bunu korku türünde de yapıyor diğer türlerde de. Reele en yakın filmleri çekmeye çalışıyor ki bu onun en çok dikkat çeken özelliği. Yönetmenin bu filmden sonra başarı grafiği git gide düşüyor, onu da belirtelim.

    Şimdi gelelim filmin alt metnine..

    --spoiler--

    Film ilk başlarda benim için ''aa yaratıklara bak'', ''gerçek değillermiş lan!'', ''yok aslında varlar, kitap doğru yazmış cafer'', ''yok lan bu da değilmiş'' gibi gitgel şeklinde devam etse de olayın artık gerçek olmadığını anladıktan sonra ana fikir üzerine yoğunlaştım ki çok etkileyici oldu şahsım adına da. Köyde ki insanların kasabaya gitmemelerinin sebebi orada ki insanlardan zamanında acı çekmeleri. Ama aslında bu çok büyük bir yanlış. Çünkü köyde de acı hakim, bundan bir kurtuluş yolu yok. Orada da insan öldürme söz konusu... iyilik ya da kötülük sadece bir kısımla/sınırla kalmıyor, her yerde mevcut. Bu yüzden köyde sarı ve kırmızı renkler hakim. Her ne kadar yaratıklar olmasa da kötülüğün temsilcisi kırmızı renk. Noah, Lucius'u öldürdükten sonra da annesine elindeki kanı gösterip ''kötü renk'' diyor.

    Ivy'nin köy dışında ki yolda Kevin'e "ben böyle bir insanla karşılaşacağımı ummuyordum" demesi de çok iyi bir örnek. Burada da eleştiri var. Ne kadar kaçarsak kaçalım bir yerden sonra şehirden, sosyal hayattan uzak durulmuyor. Kötülük köyde engellenmeye çalışılsa bile daha çok kötülüğü tetikliyor aslında. Gizli bir yoldan kasabaya gidilmesi de belki de iyiliğin ya da kötülüğün kişinin kendi iradesinde olduğu fikrini tetikliyordur kim bilir? Babanın kör kızını yollaması da kasabanın yolunu görmek istemeyişinde yatıyor. Ancak Lucius'u kurtaran ilaç, kasabadan geliyor...

    Ayrıca daha filmin başından kırmızı rengin ne anlama geldiğini bilmeden çıkan kırmızı renkteki çiçeği kızların toprağa gömmesi de hoş bir ayrıntıdır.

    --spoiler--


    Tavsiye ederim, izleyin..
    2 ...
  13. 7.
  14. beklediğimi alamadığım film.

    peki tam olarak neler beklemiştim? "ormanda pusuda yatan tekinsiz yaratıklar" konusu ilk başta oldukça sıkıcı bir 108 dk geçireceğim hissini uyandırmıştı. ama filme bir şans verip biletimi aldım ve izlemeye başladım. yanımdaki "bak kesin şu şunu öldürücek, kesin bu şu çıkıcak" muhabbetindeki sevgili insanları saymazsam bu şansı iyi ki de vermiştim. çünkü beklediğim gibi gitmesini tahmin ettiğim herşey aksi yöne gitti ve filmin rengi yarısını biraz geçtikten sonra değişiverdi.

    oldukça güzel bir renkti bu, herşey ayarındaydı. gerek görüntüler gerek kamera açıları gerek oyuncular. filmin verdiği mesajlar da oldukça yerindeydi. asıl konu; "nerde çokluk orda bokluk" olayından kaçmak isteyen bi takım insanın yalanlar üzerine kurulu dürüst ve gizli dünyasıydı.

    bu filme gittiğimde neler değişti? adrien brody bir fanatik daha kazandı, night shyamalan ilgimi çekmeye başladı, değişik bir tecrübe oldu, yer yer de gerildim desem yalan olmaz. eklemeden edemeyeceğim ki joaquin phoenix bu filmde çok ilginç bi konumdaydı bana göre. zaten rolü gereği "sus pus takılan sessiz genç" modelindeydi, üstüne bir de filmin yarısı gelmeden komaya girdi. yani kısacası uzun süre göremedik kendisini, ama gördüğümüz anlarda da gözleriyle konuştu resmen. bu açıdan da takdir ettim onu. kendisine verilen en kısa zamanda en iyi işi yapmış.

    bence bir yerden edinin ve izleyin.
    3 ...
  15. 8.
  16. posterinden, tanıtım filminden yola çıkılıpta dehşet korku heyecan sır vs. ile dolu zannedilen bir filmdir. o yüzden kimse beğenmez. ama kimse bu filmin bir 13th friday yada freddy gibi birşey olduğunu söylemedi. sinemaya gidip izlenmeye değecekmidir tartışılır ama arşivlik bir m night shyamalan filmidir. sürprizlerle doludur.

    --spoiler--
    insanların korkuları üzerine bir konusu var bir iki tane sahte yaratık var. kırmızı renge ve filmin sonundaki köydeki hayatla gerçek hayata dikkat. m night shyamalan yine kendini filmde göstermiş. artık bir ara verse de tadında bıraksa diyoruz.
    --spoiler--
    3 ...
  17. 16.
  18. verdiği sosyal mesaj yeterince anlaşılamamış güzel bir film. bir çok sosyal mesaj içerir. bence en önemlisi dünyadan kendini soyutlayıp kendi kanunlarını yaratmak ve kapalı bi kutu haline gelmek sorunlara geçici çözümler üretse de köy sınırları dışında kötü yaratıklarla anlaşma sağladığınızı söyleyerek halkınızı kandırsanızda bir gün biri son söz benim deyip o sınırları aşıp gerçeklere ulaşacaktır. bu bakış açısından kendi iyileriniz için başkalarının hayatına(onlar; korumak istedikleriniz, sevdikleriniz olsa bile) sınırlar koymak kimsenin hakkı değildir.

    filme genel anlamda bakıldığında saçma yaratık kostümleriyle beceriksizlik eseri bir film zannediliyor. aslında bir korku filmi olmadığı ama insanları korkuyla bastırmaya çalışan bir zihniyet olduğunu göstermeye çalışıyor. izleyenlerin büyük kısmının verilen mecazi mesajı algılamıyor olması hem ilginç hem üzücü... adamlar o kadar belirgin şekilde filme değil anlattığına odaklanın diye sahne başarılarını geri planda tutmuş ve düşünceye dikkat çekmeye çalışmış.

    insan üzülüyor. filmleri, içinde çok güzel bir kadın rolü oynayan kadının illa çok güzel olması gerekir düşüncesi hakim bir topluluk izliyor. oysa görünenden çok anlattığına bakmalı.

    bana göre bu film tam türkiye cumhuriyetini anlatıyor. etrafı düşmanlarla çevrili kalmış, etrafında bulunan farazi yaratıklardan korkup ülkesi dışına çıkamayan geri kalmış bir toplum. ülkeyi kuranlar çevrelerinde yaşayanlardan öyle korkmuş ve sinmişler ki kötülük görmemek için içlerine kapanmışlar. kendi dikta kanunlarını yaratmışlar. "dünya, belki büyüklerimizin bize anlattığı gibi değildir" diyenlere baskı uygulanıp sindirilmiş. insanlar gerekirse ölüme terkedilmiş ama çizilen çerçevenin dışına çıkılmasına izin verilmemiş. daha uzatmayayım gerisini siz biliyorsunuz zaten.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük