arpej yapmayı çok iyi bilen ve "hepsi mi güzel olur arkadaş" denmesine sebep olan şarkıdır..
piyanoyla girip değişiklik yapmışlardır...
ama unforgiven I ve II ile boy ölçüşemez..
james hetfield den başka bir sanatçının söylemesi halinde aynı zevki vermeyecek olan şarkıdır. "forgive me"* kısmıyla insanın icini acıtır aynı zamanda.
the unforgiven orjinli olan ve hakkını veren şarkı. efsane introsu olmasada, içeriği ve verdiği duygu zaten önceki unforgiven'ların izinden gidiyor, death magnetic'in en iyi şarkılarından.
bu şarkı öyle bir şeydir ki ilk dinlenildiğinde bu ne böyle ya napmış metallica diye düşündürür insanı ama tekrar tekrar dinlenildiğinde güzelliği fark edilir. aslında dinlemeden önce diğer unforgivenlar gibi bir giriş bekliyor insan * ama güzel olmuş değişiklik güzeldir falan özetle şarkı kendini dinlettiriyor arkadaş dinledikçe güzelleşiyor.
the unforgiven iii'ü, the unforgiven ve unforgiven ii'den bağımsız olarak değerlendirmek büyük bir hata olur. evet, unforgiven iii eksiksiz ve katıksız bir unforgiven üçlemesi şarkısıdır ve kesinlikle hikayeyi bitiren bir şarkıdır.
the unforgiven'da uyumlu bir toplumdan dışlanan bir çocuğun kayboluşu işlenmekteydi. unforgiven ii'de ise bu kayıp ruh, farklı bir kayıp ruh tarafından bulunmuştu. unforgiven iii'de bu kayıp ruhun kendi içindeki arayışı, kendi hayatının bu şekilde olmasını kabullenmesiyle sona eriyor. veya kısır bir döngüde devam ediyor mu demeliydik?
disclaimer: bu çeviriler, kafiye amacı güdülerek, birebir çeviri yapmak amacıyla yapılmış çeviriler değil; tamamen şarkının derinindeki anlamları yakalayabilmek adına, düz yazı amaçlanarak yapılmış çevirilerdir. bazı şarkılarda, şarkının yapısıyla paralel bir şekilde kafiyeler görülebilir. katkıda bulunmak, yanlış olabilecek bir yeri işaret edecek yazarların eleştirileri, daha doğrusu iyi/kötü tüm eleştiriler kabuldür.
--spoiler--
nasıl bilebilirdi ki bu yeni günün ışığının
hayatını sonsuza dek değiştirebileceğini?
denize açılmak için çıkmıştı, fakat kıyaya demir attı,
değerleri hazinenin ışığının geldiği yere.
o muydu acaba bu acının sebebi,
fütursuzca hayal kurmasıyla?
korkmuştu, hep korkmuştu
hissettiği şeylerden.
yok olabilirdi aslında.
denize açılıp, gidebilirdi.
gidecek bir yerim bile yokken,
nasıl kaybolabilirim mi?
altından denizleri ararken,
nasıl oldu da bu kadar soğudu hava?
nasıl kaybolabilirim ki
bu yeniden yaşadığım anılar varken?
seni nasıl suçlayabilirim ki
affedemediğim kişi kendimken?
günler geçiyor bir sisin içerisinde,
kalın bu sis, boğucu.
cehennemin dışında kalmış bu hayatı aramak
anlamlı mı içeride kalanlar zehirliyken?
gemisi karaya oturmuş,
hayatı da öyle,
su, fazlasıyla sığ.
hızlı bir şekilde çöküyor,
gemiyle birlikte, dibe doğru
gölgelerde kayboluyor...
artık denizde kaybolmuş biri sadece.
ondan ve gemisinden geriye hiçbir şey,
hiçbir şey kalmadı.
gidecek bir yerim bile yokken,
nasıl kaybolabilirim mi?
altından denizleri ararken,
nasıl oldu da bu kadar soğudu hava?
nasıl kaybolabilirim ki
bu yeniden yaşadığım anılar varken?
seni nasıl suçlayabilirim ki
affedemediğim kişi kendimken?
denize açılmak için çıkmıştı, fakat kıyaya demir attı,
değerleri hazinenin ışığının geldiği yere.
nasıl bilebilirdi ki bu yeni günün ışığının
hayatını sonsuza dek değiştirebileceğini?
gidecek bir yerim bile yokken,
nasıl kaybolabilirim mi?
altından denizleri ararken,
nasıl oldu da bu kadar soğudu hava?
nasıl kaybolabilirim ki
bu yeniden yaşadığım anılar varken?
seni nasıl suçlayabilirim ki
affedemediğim kişi kendimken?
--spoiler--