en beyendiğim rush parçalarından biri.2112 albümünde bulunur
a pleasant faced man steps up to greet you
he smiles and says he's pleased to meet you
beneath his hat the strangeness lies
take it off, he's got three eyes
truth is false and logic lost
now the fourth dimension is crossed
you have entered the twilight zone
beyond this world strange things are known
use the key, unlock the door
see what your fate might have in store
come explore your dreams' creation
enter this world of imagination
wake up lost in an empty town
wondering why no one else is around
look up to see a giant boy
you've just become his brand new toy
no escape, no place to hide
here where time and space collide
tekrar yayınlansa da izlesek dediğim absürt olaylar zinciri.
öyle altımıza falan yapmazdık ama tüylerimiz diken diken olurdu her bölümün sonunda, ki bu da alta yapmaktan daha korkunç bir şeymiş, sonraları anlaşılırdı. birkaç gün boyunca tekrar hatırlayıp gene tüylerimiz diken diken edilirdi.
seyretmesi çocukluğumun lükslerinden biri olan, kahramanları hep değişen ama hep tırstıran bir dizidir. aynı döneme rastlayan birde mavi ay adlı dizi vardır. david ne kadarda yakışıklıdır öyle. alacakaranlık kuşağı neredir, mavi ay neredir..alakayı kurabilene bravo denmelidir.
amerika'nın, süper güç olmanın zevkini yaşadığı, henüz vietnam belasına bulaşmadığı ve amerikan tüketim toplumunun doğduğu müreffeh yıllarında yayınlanmış olmasına rağmen(1959-1964), abd-sscb arasındaki dünyayı tehdit eden nükleer denge, amerikan halkına has bir durum olan toplumsal histeri, mccarthyism, ırkçılık ve toplumdaki ahlaki yozlaşma gibi konuları bilimkurgu ve fantazi hikayeleriyle özdeşleştirerek sunmasıyla halka ders vererek, gelmiş geçmiş en başarılı tv programı olmayı baştan haketmiş programdır, ki öyledir de. gelmiş geçmiş en başarılı televizyon programıdır, the twilight zone.
bu tip konulardan 1950'li yılların amerikan televizyon ekranlarında bahsetmek göt isteyen bir iştir. the twilight zone'un başarısının sebebi de zaten bu olguları mükemmel bir kılıf altında izleyiciye sunmakta yatar. bu başarının arkasındaki adam ise rod serling'dir.
her bölümünde muhakkak ama muhakkak bir alt mesaj vardır. mesaj bazen izleyicinin yüzüne yüzüne vurulur, bazen de çok zekice ve ince biçimde verilir. ama kesinlikle mesaj olmadan geçmez. karakterler neredeyse her bölüm yaptıkları hataların bedelini çok feci şekilde öderler. eğer şanslılarsa, bir daha unutamayacakları bir ders alarak yırtarlar. the twilight zone'da acıma duygusu yoktur. mutlak adalet vardır. adalet muhakkak tecelli eder.
işte bu noktada the twilight zone, gerçek dünyadan ayrılır zaten. çünkü adaletin olmadığı dünyaya alternatif olarak, adaletin her daim yerini bulduğu bir dünyanın portresini çizer.
"You are traveling through another dimension, a dimension not only of sight and sound but of mind. A journey into a wondrous land of imagination. Next stop, the Twilight Zone!"
demektedir ama izlediğimizde görürüz ki, gösterilen yer bizim dünyamızdır. hiç de hayaller diyarı değil. ancak bu dünyayı gerçek dünyadan ayıran asıl mevzu mutlak adalet kavramıdır.
5 sezon lost izlemeye vakti olan bünyelerin*, kesinlikle ama kesinlikle izlenmesi gereken bir başyapıttır the twilight zone.
ancak şunu üzerine bastıra bastıra söylüyorum "1959-1964 arasında yayınlanan 156 bölümlük seriyi izleyiniz". çünkü dizideki zeka pırıltısını göreceğiniz, ne kadar büyük ve önemli bir yapım olduğunu anlayacağınız seri odur.
1985-1989 yılları arasında yayınlanan bölümleri çocukken ağzımız açık vaziyette izlerdik. ama gel gör ki büyüyüp tekrar izlediğimizde ve bir de üstüne 1959-1965 serisini izleyip mukayese ettiğimizde görmüşüzdür ki, bu sadece orijinalin biraz sulandırılmış, felsefi ve politik mesajlarını bir kenara atmış, versiyonundan başka bir şey değil. yani kılıfın içerisindeki asıl malzemeyi atmışlar, boş kılıfı sunmuşlar.
2002 yılında yayınlanan forest whitaker'ın sunduğu seriden ise bahsetmeye bile gerek yok. bir kaç istisna dışında, tamamen mtv gençliği için yayınlanmış rezil bir imitasyondur.
üstüne bir sürü kitap yazılmış bu programı anlat anlat bitmez. en başta yaptığım tanım uygun değilse, tekrar tanım yapıyorum: tv tarihinin gelmiş geçmiş en başarılı programıdır.
sadece jenerik kısmı bile gerim gerim geren çocukluk zamanının korku dizisi. hatırladığım kadarı ile gayette kaliteli diziydi, her bölümde ayrı bir ilginç psikopatlık ele alınırdı.
zamanında trt'de yayınlanan, küçüklüğümde izlerken beni altıma zıcırtan korku dizisi. açıklanamayan, doğa üstü olayları konu edinirdi. bir nevi yeni x files'ın eski versiyonu gibiydi.
az once izlediğim bölüm ile birlikte dumura uğradığım dizi.* 1.sezon 6. bölümü olan escape clause'da ruhunu şeytana satan başrol oyuncusunun adı Walter Boetticher.
Walter White+ Gale boetticher = Walter Boetticher.*