filme ilk gün giden bir olarak izlenimlerim şudur ki
bu film gişe rekoru kırar. inanılmaz ilgi var gece matinesinde bile merdivenlere oturup izleyenler vardı.
her yaş grubundan insan * vardı.
filmin başlarında edward ı görünce oww sesi çıktı ama filmin ortalarında herkes jacob karakterine daha doğrusu vücuduna hayran oldu.
arada hemen herkes bu çocuk ilk bölümde böylemiydi diye konuşuyordu.
filme gelince ilk bölümü sevdiyseniz buna bayılacaksanız. çekimler, görüntü kalitesi herşey çok daha iyi.
--spoiler--
filmi izleyenler mutlaka farketmiştir. karşılıklı her sahnelerinde bella çocuğun yüzü yerine vücuduna bakıyor.
--spoiler--
bugün çevremdekilerden aldığım güzel yorumlarla yüzümü güldüren, ardından akşam eve gelip imdb notuna baktığımda sinirlenirimi bozan film. arkadaşlara mı yoksa imdb ye mi inanıcaz şaşırdım.
yarağı yediğimizin resmi olan filmdir. ergen kızlar şimdi g.tlerini yırtıp, " edvırdddd yhaa cnm yhaaa shekerrr ! " diye bir sonraki twilight filmine kadar konuşacaklar. lan her türlü internet sitesi hatta sözlüklere bile taştı bu sikten sevda. hayır lavuk yakışıklı olsa gam yemeyeceğim. brad pitt, johnny depp falan olsa eyvallah.
fragmanına kanıp dünyayla aynı anda izlediğim filmdir. kitaplarını okumamış, tamamen zevk için sinemaya giden biri olarak söyleyebileğim tek şey berbat bir film olduğudur. filmdeki görsel efektler 2 dakikalık fragmanındaki efektlerin aynısı fazla bir şey yok. filmde derinlik, hikaye çekiciliği vs zaten sıfır. yani eğer kitaplarını okumamış biriyseniz ve sırf eğlence olsun diye sinemaya gidecekseniz sakın bu filmi seçmeyin. filmi kategorize bile edemedik. aşk filmi desen değil, fantastik film kategorisine ben almıyorum. en yakın kategori yine komedi sınıfı olur çünkü ben bella'nın o salak tavırlarına gerçekten çok güldüm. bir de bella tam bir abazaymış ilk filminde anlayamamıştım.
ama yukarıda da söylediğim gibi ne kitaplarını okudum ne de serinin hayranıyım. normal bir sinema filmi izlemek için gittim ve değerlendirmemi yaptım. benim gibilere tavsiye etmiyorum. ama twilight manyağı bünyeler tabi ki gitsindir izlesindir ne onlara ne de sevip değer verdikleri bir dünyaya lafım var. ne de olsa yıllarca arkadaşlarından 'ork, elf falan yok olm ne saçma film bu' eleştirilerini dinleyip, katlanmış bir orta dünya fanıyım.. *
edit: alice hakkında bir şey dememişim. tek kelimeyle budur dediğim hatundur. hele edvırdı kurtarmaya giderken ki hali koskoca filmden aklımda kalan en güzel detay..
öncelikle yönetmen catherine hardwicke'in twilight'ın içine sıçıp batırmışlığının ardından ilaç gibi gelmiştir new moon. teknik açıdan bakılınca, chris weitz'in twilight'taki yönetmene oranla ne mübarek, ne sevilesi bir insan olduğu kanaatine çok rahat varılıyor. bu filmde, ne komik bir şekilde ağaca tırmanıp koşuşturan vampirler vardı, ne de türk dizilerindeki gibi gereğinden fazla zoom yapılmış anlamsız yüz ifadeleri. sırf bella'nın titrek kafasını ve titreyen kirpiklerini göstermediği için bile bi öpesim, bi mıncıklayasım geliyor bu adamı. o derece.
oyunculara gelirsek; kristen stewart twilight'taki vasatın altındaki oyunculuğunu bir kenara atmış, aslında iyi bir oyuncu olduğunu farketmemizi sağlamış new moon'da. rüyalarında attığı çığlıklar içimi dağlayıp, aro'ya "onu yeme beni ye" diyerek cengaverlik yaparken neredeyse salya sümük moduna sokacaktı beni hatun. ah bi de edward'a kusacak gibi "kiss me" demese pek ala olacaktı ama karşısındaki edward olunca beyinsel fonksiyonları salmadan bir iki cümle kurabilmek bile büyük başarı. kalkıp bi de "kiss me" diyecez, tey teey..
ve new moon'un gözümdeki yıldızı jacob.. o kas yığınıyla, kurt adamlık formundan çıkıp bildiğin hulk'a dönüşmüş çocuk. ha salondaki teenage kızların dibi düştü jacob çıkınca, film boyunca "benim için ulu ceykıb" diye dellendiler, o ayrı. taylor lautner'ı bu sebeple filmin yıldızı seçmedim tabii; kanaatimce çocuk, kendisinden beklenmeyen derecede iyi rol kesti. kitabı okurken "ulan baydın ha ananı da al git bi gözünü seviyim, rahat bırak artık şu çifti" dediğim jacob gitti, yerine sırılsıklam aşık bir adam geldi. duyguları o kadar iyi verdi ki "edward oğlum elleşme de jacob'la bella mutlu olsunlar. herif çok aşık lan, büyüklük sende kalsın" dedirtecekti neredeyse. eclipse'de de böyle rol keserse, renesmee'yi falan bırakıp direk bella'yı vericem kendisine. sözüm söz.
gittikçe daha da taşlaşan edward'ı bu filmde fazla göremedik, evet. ama şu kadarını söyleyeyim, kitapta edward'ı okurken içinizde oluşan hislerin tümünü Robert pattinson'ın suratında aynen görüyorsunuz efendim. bakınız, ayrılık sahnesinde bella'yı alnından öperken gözlerini sıkıca yumuşu. bu sahneyi her izleyişimde eriyeceğim mütemadiyen.
ve alice'ciğim, moda ikonu diye bir kavram varsa o tamamiyle sensin tatlım. yemişim kate moss'u falan. sana baktıkça "hepimiz vampiriz" diyesim gelse de, kardeşini ölümden döndürmek için saniyelerle yarışırken nasıl öyle podyuma çıkar gibi giyindin, algım kabul etmiyor hala. kardeş bu lan, üstündekine bakmadan dal taşak çıkar insan evden.
son olarak twilight'a nazaran oldukça başarılı bulduğum new moon'u muhakkak çoluk çocuk olmayan bir salonda izlemeniz tarafımca tavsiye edilir. zira ota boka gülen ve ıslak odunla dövülmek istenilen guruh feci şekilde sinir bozuyor. benden söylemesi.
bu sabah itibariyle, yüzde 95ini liseli kızların doldurduğu, tek bir boş koltuk bile kalmayan 200 kişilik bir salonda izlediğim filmdir. izlemeyenler için, ilk filmden çok daha iyi olduğunu, beklentileri boşa çıkarmadığını söyleyebilirim. harry potter, yüzüklerin efendisi gibi fantastik yapımları seven bünyeler, bu filmi de sevecektir.
ayrıca spoil edip, hayranların tepkisini çekmek istemediğim filmdir. sadece filmin çok aniden ve dizi kıvamında belirtmek istiyorum. *
twilight serisinin 2. ayağı, tüm dünya ile aynı anda yarın türkiye'de de gösterime girecek olan aşk filmi.
tanımımı yaptım ve rahatım. şimdi birkaç şey söylemem lazım. bir filmi izlemenin ve sonrasında filmi çok sevmenin, karakterleri çok sevmenin, onlardan etkilenmenin veya karakterlere aşık olmanın nesi gerizekalılık bu kısma takıldım ben. böyle bi önyargı görmedim ben. filmi izleyip edward'dan (karakter veya tip her neyse) etkilenmeyen kız yok gibi ve bu kızlar direkt olarak beyinsizlikle suçlanıyor. bu suçlayanlar da kesin fight club izledikten sonra kendilerini tyler durden zannetmiş veya godfather izleyip sigaraya başlamışlardır allah bilir. belki, daha da kötüsü polat alemdar gibi dolanıp kendilerini kahraman sanmışlardır, memoli gibi saçları inek yalamış şekilde taramış olabilirler. örnekler çoğaltılabilir.
hayali karakter edward'a aşık olmanın kötü bi yanını görmüyorum ben. gerçek hayatta olmayacak bi erkek olduğu için, tamamen rüya olduğu için belki de bu kadar çok sevildi. hatta, belkisi yok ben bu yüzden aşık oldum edward cullen'a. fantastik özelliklerini bi kenara bırakırsam, sevgisine olan bağlılığı, aşkı cinsellik olmadan gözleriyle anlatması, koruyucu tavırları, güven verici, huzur verici konuşmalarıyla her zaman bi kadının yanında olmasını isteyeceği erkek tipi. reelde yok işte.
şimdi sormak isterim. insanlar edward'a aşık olunca sana giren çıkan ne dostum? sana ne zararları var da hakaret ederek rahatlıyorsun? ben kendimi iyi hissediyorum edward'ı izleyince, mutlu ediyor beni. hiç sahip olamayacağım bi erkeği izliyorum ve mutlu oluyorum sanane peki bundan? teenage de değilim ne olacak? bi filmi izleyip filmdeki karakterden etkilenmek beyinsizlikse dünya beyinsizlerle dolu o zaman. siz hiç bi film, dizi, kitap karakterinden etkilenmediniz mi?
spider man'e ayılıp bayıldığınız, batman'e taptığınız zamanlar olmadı mı? ninja kaplumbağaların yerin altından çıkacağına veya ne bileyim akıllı bi çocuk olursanız şirinleri görebileceğinize inanmadınız mı hiç? hiç hayallere inanmayı denediniz mi? hiç çocuk kalmayı düşündünüz mü?
20 Kasımda gösterime giriyor ve bu durumdan hiç memnun değilim. yine her yerde bir edward çılgınlığı olacak.Herkes her yerde filmin videolarını resimlerini paylacak, nickler falan ahh edward(L) falan olacak o kadar çok abartıldı ki bu kitaplar bir zamanlar severdim ama sinir ettiler insanı, nefret etttirdiler edward'dan.Filme yine de gidicem o ayrı.Tamam güzel film de tapılası bir filmmiş gibi abartmaya kendini kaybetmeye gerek yok.
film müzikleri nette dolaşmaktadır ve oldukça iyi bir albüm yapılmış:
şarkı listesi:
1- death cab for cutie - "meet me on the equinox"
2- band of skulls - "friends"
3- thom yorke- "hearing damage"
4- lykke li - "possibility"
5- the killers - "a white demon love song"
6- anya marina - "satellite heart"
7- muse - "i belong to you (new moon remix)"
8- bon iver and st. vincent - "rosyln"
9- black rebel motorcycle club - done all wrong"
10- hurricane bells - monsters"
11- sea wolf - the violet hour"
12- ok go- shooting the moon"
13- grizzly bear - slow life"
14- editors - "no sound but the wind"
15- "alexandre desplat - new moon (the meadow)"
Favorilerim satellite heart ile done all wrong olmakta şimdilik. bakalım film nasıl olacak?
tüm arkadaşlarımın 44 gün kaldı nasıl bekliycez kinem diye düşündüğü, benim ise 44 gün sonra ne halt edeceğimi düşündüğüm film.
yi beni idwırd diyenlerle gene etrafı doldurabilitesi yüksek.
15-18 yaş aralığındaki (teenage mi dersin, emo mu dersin bilemem) kızların salya, sümük, allah ne verdiyse akacak bir şekilde edward'ı izleyecekleri film. ha duyduğuma göre; underworld'un lucian'ı yani michael sheen bu filmde oynayacakmış, haaaaaa o zaman iş başka! sırf bu adam için, siktiğimin edward'ına,siktiğimin bella'sına katlanabilirim, o kadar sabrım mevcut bu bedende.
fragmanını henüz görme şansımın olmadığı, serinin ikinci halkası.
zaten twilight konusundaki görüşlerimi belirtmiştim daha önce. popülerleştirildiğinden, filmin her zamanki gibi daha kötü oluşundan. madem durum bu, akşamları da sıkılıyorum geniş aile yoksa, kitaptan yana tercih yaptım ben de sonuç olarak.
-spoylıır içerebilir-
ilk kitaba göre new moon un daha sönük kaldığını söyleyebilirim. aşk acısı güzel işlenmiş, bella sürekli göğsünde bir delik olduğundan bahsediyor, aşkı en güzel anlatan metafor bu bence. bir çaresizlik anında kendisinden yaşça küçük jacoba tutunmaya çalışıyor ve bir anlamda onu da yitiriyor. bu sefer ikinci bir deliğin açıldığını anlatıyor. bu bile güzel diyebilirim.
sevmediğim yanları protagonist bellanın bir türlü mutlu olmayı bilmemesi. yani düşünsenize sevgilinizin kardeşi (görümce) size doğumgünü hediyesi alıyor, parti hazırlıyor, siz ona tribin allahını yapıyorsunuz. bu kadarına nankörlük diyorum. sonra sakarlık sorunu. bella düz yolda ayağı taşa takılan tiplerden, bütün manyak olaylar onun varlığında mevcudiyet bulmuş, misal evde de efendi gibi hediye açmasını bilemeyip parmağını kanattı ve olaylar gelişti, bu da sizin sabrınızı zorluyor bir yerde. inandırıcılık kaybediliyor bir yerde. ama olaya salt aşk olarak bakarsanız hoşa giden çokca ayrıntı bulabilirsiniz. mesela terkeden sevgilinin sırf sesini duyabilmek için ormanın içinde kilometrelerce yürümek. vay anasını be bana kısmet olmadı.*
neticede güzel sayılabilecek, stephenie meyer ablanın akıcı diliyle hızla okunabilecek bir roman new moon. ama üçüncü halkayı okumak konusunda tereddütlüyüm, sıkılmaya başladım bu seriden.
isabella cool olacak diye kasım kasım kasılıyor, twilight'da film boyu kabız gibi gezinip duruyor. kitapta edwırıd'a çılgınlar gibi aşıkken, filminde ise iğne yutmuş gibi bakmaktan öteye gidemiyor.
new moon da da farklı olacağını sanmıyorum. allahtan jakob birşeye benzemiş filmde. hele kurta dönüşürken..twilight'da jakobu görünce minik bir nida atmıştım da... bu çocuğu çok mu aramışlar diye. isabella da öyle.
new moonu kurtaracak olan zannımca jakob'dur ve fanları edwırıdınkilerle boy ölçüşecek düzeye gelecektir. hatta kızlar arası new moon edwırıd vs jacob sanal savaşı bile çıkabilecektir zannımca.
eksi alıcam mı bilmiyorum ama, bana göre serinin en güzel kitabıdır...
bi erkek olmama rağmen edward'dan nefret etmiyorum, ve neden bu kadar çok sevildiğini anlıyorum...ama olaya bir de jacob'un gözünden bakmak lazım, o da çok zor bir durumda, yani tabi ki zorla sevmesini isteyemez bella'dan ama çok acı çekiyor ve gerçek aşkı tatıyor... o yüzden bu kadar jacob düşmanlığına karşıyım...
ama en güzel kitap olmasının nedeni bu değildir, bella'nın yaşadıklarını bu kadar başarılı ve, saf aktarabildiği için serinin en başarılı romanıdır bence...
yalnız şöyle bir durum var ki, underworld serisinde Michael Sheen lycan rolündeydi ve vampirlerin başı yine marcustu.. şimdi new moon'da oynuyor, marcus * yine önemli bir vampir kişisi; ama Michael Sheen sen kalk kurt adamlıktan vampirliğe yüksel. hem de marcus adıylan.. gül gül öldüm..
ya bi de söylemeden geçemiycem.. şu bella'yı canlandıran kızı çok mu aramışlar? 4 film nası idare edicekler onunla bilemiyorum.. rol yapmaktan aciz allaam yareppim. kıza soruyor yağmuru sever misin diye; ağzını yüzünü buruşturup, yamulup "ne" diye cevap veriyor.. bütün fil boyunca bi ıkınma modunda, iki tene çakasım geliyor.. edward'ı da hari pıtırın cedric'i yapmak zorundalar mıydı sanki? ama hiç yoktan iyidir tabi..
gelmesini sabırsızlıkla beklediğimiz filmdir. büyük ihtimalle bunu da ilk film alacakaranlık gibi defalarca izleyeceğiz ve serinin devam filmlerini bekleyeceğiz. film kadar müzikleri de beğenilen twilight serisinin ikinci filmi yeni ay'ın soundtrack albümü de raflarda yerini almak üzeredir.
her gece rüyalarıma giren edward karekterinin bellayı terkettiği kitap. ilk filmiyle kitabı arasında büyük fark olmasına karşın,izlediğim fragmanlar sonucu ikinci kitabı okuyanlar için film bir hayal kırıklığı olmayacağını düşünüyorum. aşkın en acı halini anlatmaktadır. aslında hepimizin başından geçmiş sıradan bir acıdır bellanınkide. sonsuza kadar yaşamak için tek sebebi olan edward gittiğinde bella sonsuza denk ölmüş gibidir..