kendisini normal bir hayat süren birisi olarak gören karakterin, aslında gizli kameralar ile hayatının her anının çekildiği, etrafındaki her şeyin kurgu olduğu ve insanların da oyuncu olduğu bir ortamda sürdürdüğü yaşamını anlatıyor. bazı noktalarda kurgunun çeşitli hatalarını yakalayan karakter bu hataların üzerine giderek içinde bulunduğu simülasyonu çözmeye ve bu simülasyondan kurtulmaya çalışıyor. jim carrey'in efsane filmlerindendir.
good morning,
oh, in case i don't see you,
good afternoon, good evening and good night.
sinema tarihinin en anlamlı filmidir bana göre. varoluşsal krizlerimi ve bu konuda yalnız olmadığımı hatırlatır.
Bir de albert camus 'nun bir sözünü hatırlar, uzun uzun düşünürüm her izlediğimde.
"Dekorların yıkıldığı olur. Yataktan kalkma, tramvay, dört saat çalışma, yemek, uyku ve aynı uyum içinde salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi , çoğu kez kolaylıkla izlenir bu yol. Yalnız bir gün “neden?” yükselir ve her şey bu şaşkınlık kokan bıkkınlık içinde başlar. Başlar, işte bu önemli. Bıkkınlık, makinemsi bir yaşamın edinimlerinin sonundadır, ama aynı zamanda bilincin devinimini başlatır."
sahte hayatlar yaşamaya çok alıştık internet alemine daldık dalalı.
daimi bir takip edilme hevesiyle kendi özel hayatımızı gözler önüne sermekten büyük bir keyif duyar olduk.
hayatımıza dair ne varsa, paylaşım sitelerinde ayan beyan ortaya döktük ve bu, bizim popülerlik yolundaki en büyük adımımız oldu.
halbuki git gide yalana dönen, sahteliğe meyleden bir yaşam döngüsünde yol alıyorduk, bilemedik.
bir kafede otururken “sıkıldım” desek hiç kimse dönüp bakmazken bize, bu sözü internette bir siteye yazınca onlarca yorum almaktan dolayı göğsümüz kabardı.
500 – 1000 sanal arkadaşımız olunca kendimizi sosyalleşmiş saydık fakat bir sinema filmini yalnız izlemek zorunda kaldığımızda bile o arkadaşların sahteliğinden şüphelenmek aklımıza gelmedi.
işte bu bizim takip edilme, izlenme isteğimizdendir.
bir başka ve daha evvel bir zamana ait olan televizyon ise başka bir yönümüzü ortaya koydu.
başka insanların hayatına olan merak.
televizyonla birlikte, kendi hayatımızı yaşamaktansa, başka insanların yaşadıklarını izlemeye koyulduk büyük bir iştahla. insanların en özeline kadar soktuk burnumuzu, yetmedi eleştirmeye, akıl vermeye bile başladık.
onlar yaşadılar biz izledik.
onların hayatındaki her şeyi merak etmeye başladık.
bir adam hayal kurdu mesela, biz o hayale ondan fazla inandık.
eve gelince ilk iş televizyonu açtık dünyada neler olmuş diye bakmak için.
ama aslında dünyada neler olduğunu, eve gelmeden az evvel kendi gözlerimizle görmekteydik. işte bu da bizim takip etme, izleme isteğimizdendir.
izlemeye, izlenmeye ve gönüllü köleliğinize devam edin... !
gerçekten çok güzel bir film. ilk izlediğim zaman sanki yarım bir film gibi gelmişti bana. ama ikinci kez izlediğim zaman gerçekten daha iyi anladım filmi. filmin demek istedikleri çok şey var. insanlara bir çok subliminal mesajlar veriyor. izlemeyen varsa hemen izlemesini tavsiye ediyorum. evet.
bugün ki sosyal medyanın temellerini atmış filmdir. 10 yıl sonra karınıza “kahve yapar mısın canım” dediğinizde size kahveden önce kahve reklamı yapması işten bile değildir.