aman aman bir film değildir. zaman zaman sıkılırsınız. öyle bahsedildiği gibi muhteşem bir film beklemeyin izlerken. beklentileri düşük tutarsanız zevk alabilirsiniz.
Defalarca izlesem sıkılmayacağım jim carrey' in rol aldığı 1998 yapımı film. Jim carrey' in havaya çarpışan yelkenliden indiği zaman dediği cümle 'Olurya bir daha görüşümezsek şimdiden iyi günler iyi akşamlar ve iyi geceler' 21 Aralıkta yani bugün çok kullanacağım bir sey. Çünkü bugünün anlam ve önemini anlatıyor. Çok güzel bir filmdi. Ancak bu kadar esprili ve dramatik anlatılır dünyanın sahte ve yalanlarla dolu olduğu.
aman aman bir film değil diyenlerin kesinlikle ve kesinlikle lotr serisi ile kıyasladıkları filmdir.
bir şeye de saçma sapan yorum yapılmasa ne kadar güzel olur. farklı bir kurgu olmuş, izle ve geç. ha hoşuna gitmez o ayrı! o zaman da sanat eleştirmeni gibi havalara da girme.
karın karın değil aslında bir oyuncu (düşünün aldığı maaş için yatağınıza giriyor-biz buna gerçek hayatta fahişelik diyoruz) en iyi arkadaşı oyuncu, komşularının hayatları o'nun giriş çıkış saatlerine göre ayarlı. denizden bir şekilde korkutulmuş. bilmem kaç yıllık hayatında şehrin dışına bile çıkmak bir şekilde aklına gelmemiş, getirtmemişler.
tüm zamanların en iyi 100 filmine rahat rahat girer.
edit: adama sonuna kadar hak ettiği oscar'ı vermediler ya ona yanarım. tom cruise jerry maguire'de hak etmişti alamamıştı bunda da jim carrey hak etmişti alamadı.
birçok kamera açısının ilk defa kullanıldığı ve farklı konusuyla ilgi çeken ve jim carrey'nin muhteşem oyuncu olduğunu birkez daha gösterdiği filmdir. film, birçok gerçekliği gözümüzün önüne getiriyor ve yönetmen ve senaristin dehasını gözler önüne seriyor. öyledir ki, filmin sonunda ana karakterin hayatıyla oynanarak oluşturulan bir programı yayınlıyor olmaları çok ciddi bir şey olduğu halde, karakterin her şeyi çözmesi sonucunda programın bitmesi, çok anlamlı bir sahneyle filmi de bitirmiştir; izleyiciler kanal değiştirirler. düşünün nasıl bir gerçeği gözümüze soktuklarını.
izleyen herkesin aklına mutlaka lan yoksa düşüncesini getirmiş filmdir. harika bir fikirden yola çıkan filmde jim carrey sadece slap-stick komedyeni olmadığını ilk defa dünyaya gösterme şansını yakalamış ve bu şansı mükemmel performansıyla taçlandırmıştır.
biri bizi gözetliyor programlarından araklanmış bir filmden ne beklenebilir ki zaten. tüm film boyunca jim carrey denilen herif kameralar önünde ama kendisi o kadar gerizekalı ki film boyunca anlamıyor.
kısacası zaman kaybı izlemeyin izlettirmeyin, jim carrey denen komedyen bozuntusundan da bişey beklemeyin.
çıplakken "acaba bir filmin içinde miyim" korkusunu akıllara getiren yapım. her ne kadar şu anda gök kubbemizin teknik olarak bir sınırı olmasa da hayatımıza bir şekilde yön verilebileceği, sadece birer oyuncu olabileceğimizi aklımıza sokabilen bir yapım aynı zamanda. sorgulamayı, sınırların anlamını ve tartışmayı anlamayı ve gerekirse çıkmayı öğretir. yok öğretmez anlatmaz sa en azından bir film niyetine izlenir biter.
"Peter Weirin yönettiği The Truman Show, Truman Burbank adında bir adamın anne karnından itibaren hayatının televizyon şovu yapılmasını konu ediniyor. Yani, film içinde film Matruşka misali
Film aslında çok yaratıcı bir senaryoya sahip. Bu noktada senaristi alkışlamak lazım gelir. Senarist Andrew Niccolün yeteneklerini, The Terminal ve Simoneden de bilmiyor değiliz, fakat yine izleyiciyi hayran bırakmayı başarmış. Yönetmeni de unutmamak gerekir ki, gerçekte ikisi birden iyi bir iş çıkarmış diyebiliriz.
Sürûşun Biz Hangi Dünyada Yaşıyoruz? isminde hoş bir kitabı vardır. Film de izleyiciye bu soruyu sorduruyor. Tamam, bütün insanlık aynı dünyada yaşıyor, fakat aslında her insanın kendine özgü farklı bir evreni mi vardır? Aslında, insan sayısı kadar mı dünya vardır? Yani, adem kadar alem mi vardır? işin ilginci, Trumanın da mı iki dünyası var? Eğer öyleyse, Truman hangi dünyada yaşıyor?
Truman, somut olarak her şeyin birileri tarafından dizayn edildiği suni bir dünyada yaşıyor. Sınırları, insanları, kurumları, evleri, işleri eşleri Her şey kurgulanmış, her şey sahte.
Peki Truman bu dünyada mı yaşıyor? Doğrusu, başlangıçta öyle. Fakat içinde bir şüphesi var. Bu şüphenin de birçok makul sebebi var. Sistemin teknik çatlakları, tekrarlar vs Mesela, bir yağmur sahnesi vardır ki, tekrar tekrar izlemeye değer.
Sözün özü, elle tutulur şüphelerine sahip çıkıyor Truman, ve işe geçmişi sorgulamaktan başlıyor. Daha sonra toplumu ve nihayetinde kendisini Yani, kazandığı farkındalık bilinci, Onu insanın dört zindanını sorgulamaya itiyor. Tabii bu zindanları aşmak kolay değil. Hele ben zindanını
Truman, kendisi dışındaki herkese göre, insanların yaşamadığı bir dünyada yaşıyor. Çünkü hayatındaki her şey birileri tarafından tasarlanmış, fakat O, bunun farkında değil. Ancak Trumanın, insanların zannettiklerinden farklı bir dünyası var. Çünkü bir hayali var: Fiji. Hayaline ulaşması için de zindanları aşması gerek.
Trumanın üzerinde tahakküm kurmak isteyen zihniyet, Onu her daim yönlendirme çabası içerisinde. Korkularını, umutlarını, kaygılarını, öfke ve sevinçlerini yönlendirmek, dizginlemek ya da kuvvetlendirmek istiyorlar. Truman da bu tahakküme başkaldırdıkça insanlaşıyor. Çünkü mezkur zihniyetin idrak edemediği bir şey var: insan. insanı tanıma problemi, Trumanın üzerinde boş umutlara sebep oluyor. Trumanın iradesinin, isyanının ve icatlarının farkında değiller."
film boyunca "noluyo amunagoyim" dedirten,en sonunda da "vay amunagoyim" dedirten, film bittikten sonra da "lan yoksa?" dedirten, beni etkilemiş ama birçok kişinin bok attığı güzel film.
film seti olarak kullanılan florida seaside, şehircilik açısından new urbanism (yeni şehircilik) akımının ilk kullanıldığı yer ve bu akımın simgesidir.