the thin red line

    1.
  1. ince Kırmızı Hat (1998) (The Thin Red Line)
    George Clooney, Sean Penn, Nick Nolte ve Woody Harrelson'dan oluşan güçlü bir kadroya sahip, yönetmenliğini ise Terrence Malick'ın yaptığı.ikinci Dünya Savaşı'nı konu alan -savaşın anlamsızlığı üzerine- modern savaş filmlerinin en iyi örneklerinden biri.

    not:ince kırmızı hat; piyadelerin cephede savaştıkları en uç noktadır. tarihte ingiliz askerlerinin -ki o zamanlarda kırmızı üniforma giyerlerdi- savaş düzeni aldıklarında kuş bakışı "ince kırmızı hat" şeklinde görülmelerinden çıkmıştır.
    5 ...
  2. 9.
  3. "dur şöyle patlamalı, kanlı, vahşi savaş filmi izleyem" şeklinde başına oturulmaması gereken, muhtemelen izlenebilecek en farklı savaş filmlerinden biri. en hümanist savaş filmi desek yanlış olmaz heralde..

    (bkz: Terrence Malick)

    http://www.youtube.com/watch?v=Gm6ZgOBlzII
    3 ...
  4. 13.
  5. savaş karşıtı bir savaş filmi.
    bir benzeri için (bkz: full metal jacket)

    gelelim yorumlara:
    savaşın iç yüzünü mükemmele yakın bir sinematografiyle anlatan bir film bu. bu filmde, öldürmenin yüceltilmesi, kahramanlığın körüklenmesi, amerikan pohpohçuluğu, müthiş öldürme sahneleri, esir japonu öldürmezsen o seni gelir miker basitliği(er rayn da vardı böyle bir durum) arama kardeşim. arıyorsan senin için gladyatör de er rayn ı kurtarmak da ideal filmler.

    bu filmin meselesi başka beyler. bu film, insanın modernleştikçe hayvanlaştığını anlatmaya çalışıyor bence. bu amaç filme inceden inceden işlenmiş. başta gösterlen o kabile ne kadar ilkel, ne kadar çağ dışı değil mi? ama bir o kadar da barışçı ve mutlu. filmde bu ilkellik ve modern(!) dünya karşılaştırılıyor.

    insanın modernleştikçe hayvanileştiği ironisi bu. izleyip hazmedebiliyorsanız ne mutlu size.

    (bkz: afiyet olsun)
    2 ...
  6. 27.
  7. savaş psikolojisinin en iyi işlendiği film diyebilirim. en sevdiğim filmler arasındaki birinciliğini yıllar geçsede bırakmayacak film.

    --spoiler--

    Şu anda kendini yok etmeye çalışan bir dünyada yaşıyoruz. Böyle bir durumda sadece gözlerini kapatıp görmezden gelirsin.. Kendini korursun…

    --spoiler--
    sagopa kajmerin bir şarkısında skit olarakta kullanmıştır.

    savaş istiyorum, kan istiyorum, gözyaşı görmek istiyorum, diyenler izleyip feyz alabilirler.
    2 ...
  8. 6.
  9. yapılmış en gerçekçi savaş filmlerinden biridir.
    2 ...
  10. 23.
  11. "savaş" sözünü duyunca yıllardır alışılageldik kahramanlık öykülerinin yanında siperlerdeki o son anları düşünürüm, ya da yıldızların adeta üstünüzü örtmüşçesine yakın hissedildiği geceleri.. o herkesin aşina olduğu destansı kahramanlık öyküleri ya da gizli kapaklı vahşetler yaşanmadan, yazılmadan birkaç dakika önce siperdeki bir adam ne düşünür, neler hisseder?
    bu yüzden kendimi savaş alanında hep bir cengaverden öte, hayatının son anlarını yaşadığını ve her an o ince kırmızı hattın ötesine geçebileceğini bilen biri olarak imgelerim kafamda.

    ömür boyunca bir çiçekle böceğin ilişkisini önemsememişken yanı başındaki bir çiçekte ağır ağır yürüyen bir böcek neler hissettirir o siperde?
    güneşin batışını belki de son görüşün olabileceğini bilerek o güneşi kaybetmek?
    sen; yaradılan en üstün canlı "insan"; kör, sağır ve dilsiz birbirini öldürürken, ölürken umarsızca cıvıldayan kuşlar? seni hiç umursamayan?
    belki de geri dönemeyip hiç sahip olamayacağın doğmamış çocuklarını düşünmek? olanlar ya da?
    eşini düşünmek? binlerce kilometre ötede evinde yaşamına devam eden? o anda ölsen senin haberini 1 hafta sonra alabilecek olan eşin? belki de sen orada kan kaybından gözlerin gökyüzündeki hoş şekilli bir buluta sabitlenmiş, yavaşça yitip giderken bundan haberi bile olmayan?
    son bir kez sarılabilmek için nelerden vazgeçerdin? bir gece daha onunla uyuyabilmek için?
    peki ya o siperden rastgele ettiğin ateş sonucu devrilen "düşman"ların? onların eşleri? çocukları? anneleri? onlar da senin gibi düşünmüşler midir? onların da anneleri oğullarının güneşin batışını bir kez daha görebilmesi için sayısız dua göndermişler midir yaradanın katına?

    işte bu ve bunun gibi hallere değen, "insan" temelli bir film. kusurları muhakkak var, 170 dakika olmasıyla birlikte yavaş ilerlemesi, kimi gereksiz uzatılmış gibi görünen sahneleri sürekli psikolojik olarak etkilendiğiniz için sizi zaman zaman olup bitenden kopartıyor. kendinizi bir anda filmden kopmuş ve dalıp gitmiş düşüncelerde buluyorsunuz.** yine de artıları eksilerine göre çok daha fazla ağır basan, artılarının yanında eksilerinin sözü edilemeyecek bir film.
    ve yıllar sonra da akılda kalacak repliği:
    --spoiler sayılmaz çünkü yalnızca filmden bir cümle--
    bu dünyada, tek başına bir erkek bir hiçtir. ve bu dünyadan başka dünya yok.
    --spoiler sayılmaz çünkü yalnızca filmden bir cümle--
    "yanılıyorsun, başka bir dünya gördüm. Bazen onu hayal sandım, ama olsun." diye de bir cevap gelir.
    2 ...
  12. 5.
  13. filmdeki gaf: bir devamlılık hatası olan; welsh'in saçının gemide alarm çalarkenki uzunluğu ile ertesi günkü uzunluğu arasındaki fark.
    1 ...
  14. 7.
  15. an itibariyle tnt'den izlenebilecek enfes film. gece 02:00'de tekrar verilecektir.
    1 ...
  16. 38.
  17. muhteşem bir film. resmen bir şiir.
    1 ...
  18. 3.
  19. jim caviezel'in çavuş witt rolünde isa'nın çilesi'nden sonra en iyi performansını sergilediği sıradışı, oldukça etkileyici ve 'uyandırıcı' film. peşinden kubrick üstadın full metal jacket'ı izlenirse ruhu kendini duymaktan ve aşırı farkındalıktan öldürebilecek müthiş film; harika bir ikileme olurlardı. çavuş welsh'in * o müthiş samimi, dokunaklı ve bilgece iç konuşmaları ise insanın benliğine, savaşa ve diğer herşeye dair algısını o kadar yoğun hissettiriyor ki kelimeler bunu tanımlamakta kifayetsiz kalıyor sevgili sözlük...
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük