1990 yilinda kurulan 3 kişilik kanadali rock grubudur.Tarz olarak progressive-blues takılmakla beraber ortadoğu müziklerine büyük bir sempati duyan grup üyeleri(jeff martin,stuart chatwood,jeff burrows) bir çok şarkıda darbuka, dümbek, saz ve ud gibi enstrümanlar kullanir.The Bazaar adli şarkılarının isim babasinin sultanahmetteki kapali çarşı olduğu rivayet edilir.1990dan bu yana 8 albüm (Tea party, Splender solis, edges of twilight, alhambra, transmission, triptych, the interzone mantras, seven circles) çıkartan grup, 2005 yilinda gitarist jeff martinin gruptan ayrilmasiyla dagilma sürecine girerek hayranlarini son derece üzmüştür.Solo çalışmalarina yogunlaşmak isteyen jeff martinin yeni albümü(exile and the kingdom) şu aralar kanadada piyasaya çıkmış olabilir.
soundlarını tam olarak anlayamadığım ama nedense cok beğendiğim vokallere sahip türk hayranı grup.Bir kliplerinde istanbuldan görüntüler vardır.Orjinali The Tea Partydir*
kullandıkları saz gibi enstrumanları turkiye den almış grup. bu enstrumanları kullanmayı bilmeyip uydurma soundlar ile cok güzel seyler cıkarabilmiş grup. dagilmalari hyranlarını üzmüştür.
1990 yılında bir araya gelen, blues, progressive rock ve doğu müziğini birleştirmiş olan, muazzam bir ses olan jeff martin in bulunduğu, ama ne yazık ki jeff in ayrılmasıyla dağılan kanadalı muhteşem grup.
grubun bas gitaristi stuart chatwood, prince of persia serisinin müziklerini bestelemiştir.
Lise yıllarında aradığını bulamayanların dermanı, tüm lise sonu onla geçirebileceğiniz dinleyici dostu grup. Interzone mantras ve edge of twilight en güzel albümleridir zannımca, am hepsi dinlenmeye değer(son albümleri olmayabilir bea). Lullaby, Cathartik, bazaar, drawning down the moon, coming home...niye sayıyorsam kötü parçaları azdır. Bazaar'ın klibinin bir kısmı yere batan sarnıcında çekilmiştir, klibin diğer mekanı olan kapalı çarşıyı ve türk insanını çok sevdiklerini belirtmişlerdir. Bir efsaneye göre de klibi çekmek için istanbula geldiklerinde unkapanından bir kamyon dolusu enstrumanla ayrılmışlar. Blue jean'e verdikleri bir röportaj'da bu kadar çok ensturmanı çalmayı hangi ara öğrendikleri sorulduğunda, "öğrenmiyoruz ki kafamıza göre çalıyoruz" demiştir hınzır jeff.
Beat generation?? ve tasavvuf felsefesinden etkilenmiş, şarkı sözlerinde de bunu gayet iyi yansıtmışlardır. Bu arada exhile and the kingdom çıktı ve o eski özlenen tea party havasını veriyor. Bana splendor solis esintileri taşıyormuş gibi geldi(çok biliyom ben).
kanadalı bir grup olup doğu ezgilerini sıklıkla kullanmaları sebebiyle; doğulu iken batılı müzik yapmaya çalışanlara bok atmaya çalışan kişilere misal vermek üzere en nefis argümanımdı kendileri. 1990'da kurulup 2005'te dağıldılar.
efsane için (bkz: the bazaar)
these living arms ile ağlatan, requiem ile tüleri diken diken eden, the bazaar ile göbek attıran grup. batı soundunda müzik yapıyorlar ama nedense hep bizden birşeyler varmış gibi hissediyorum bu adamlarda. istanbul hayranı olmalarından belki. çok kaliteli, çok başka bir grup. takipteyiz.