makinalı tüfek gibi konuşan adamlardan kafamı altyazıdan kaldırıp doğru düzgün odaklanamadığım filmlerden oldu ama canı sağolsun.
tamam harvard' a gidiyosunuz, hepiniz zehir gibi adamlarsınız ama abi kafa bu da. ayrıca moralimin çok bozulduğu yerler var:
--spoiler--
1.tilt olduğum mevzu harvard' a gece gizlice sokulan bir otobüs, evet tam bir otobüs "taş hatunun" bu cool görünümlü nerd adamlarla orgy yapma olayıydı. abi resmen kafayı yedim :(
söyleseydiniz böyle acayip mevzuların döndüğünü, öss' de kasar puanı neyse alır girerdik lan harvard' a. harcadınız üniversite hayatımı lan!
2.tilt olduğum nokta bu adam benim üniversitede okuyup aileme küçük çaplı bi servet harcattığım dönemde kendi üniversite falan hak getirip paranın mına koymasıydı, herif 4 gün büyük benden. çok küfür ettim film boyunca, hala da para kazanıyor değilim...
--spoiler--
ama hayatımıza yansımasına bakarsak gözünden de öpmek istediğim çok nokta var. benim gibi evden çıkmayı sevmeyen boğa burcu adamına bile yığınla manita yapma imkanı verdi, itiraf edelim çoğu arkadaşımızın geçmediği kıyakları geçti bu adam.
ilk aşklarımızı buldurdu falan neyse klişeye sokmadan neler neler diyelim işte...
ne oldu da tuttu facebook bu kadar peki:
--spoiler--
kilit nokta şu: "okulda millet karı-kızla tanışmak için almadığı derslere girmek istiyor, herkes boynunda ilişki durumunun yazıldığı bir tabelayla dolaşamaz."
facebook' u facebook yapan da bu oldu. bizim merakımız, algılarımız, ilgilerimiz; tanıdıklarımıza ve tanımak istediklerimize.
zaten en sondaki refresh olayı inanılmaz bi vurguydu. herkes eminim bi an kendini gördü orada...
--spoiler--
film biterken ve moladayken çoğu insan, bende dahil facebook' a girdik ve bazılarımızın hayatta nerdeyse artık tek mutluluğu olan inbox kutusunun yanında "1" var mı yok mu kontrol ettik.
olmuş bir film. fakat film boyunca facebook'un kuruluş hikayesinden daha çok harvard üniversitesi'nin ihtişamına odaklandığımı söyleyebilirim. o nasıl bir okuldur lan? ister istemez bizim üniversitelerimizin adamların ortaokulları seviyesinde olduğu hissine kapılıyorsun. harvard rektörünün "harvard'da herkes bir şeyler icat ediyor. harvard öğrencileri kendi işlerini kurmanın, bir iş bulmaktan daha iyi olduğuna inanır." cümlesi de ayrı bir olay. filmin müzikleri de oldukça başarılı.
sitesi neki filmi ne olsun. arkadaşlarını bulabilme amacı ile yola çıktı, ilk dikkat çekti tabii. sonuçta yıllardır görmediğin arkadaşların, merak ediyosun. fakat anladık ki eski arkadaşlar hakkaten eskiymiş. eski günleri birkaç günlüğüne andıktan sonra baktıkki konuşcak birşeyimiz kalmamış. ben ne yaptım? facebook hesabımı kapadım tabiiki. fakat siz ne yaptınız inatla kaldınız. önce oyunları, applicationları zaman geçirtti, şimdi ise video paylaşım sitesi modunda. aç wall unu video izle, gülersen arkadaşına yolla. iyide bunu zaten youtube tada yapıyosun.
sonuç olarak ben facebookun bok yemesi taraftarıyım. bok yesin çiş içsin.
başında ki müthiş açılış sahnesi ile mest etmiş filmdir.
--spoiler--
şimdi başında ki sahneyi böyle süper matrix vari bir şey beklemeyin, bir diyolog sahnesi ama bize kahramanımızın iç dünyasını anlatan ve aslında bu kadar popiler bir sitenin neden var olduğunu anlatan bir sahne. sadece o sahne için bile izlenmesi gerek. oyuncu performansları genç isimler olmalarına rağmen şahane. justin şaşırtıyor. david fincher için bir şey dememe gerek yok zaten. son olarak facebook a eleman almak için yapılan yarışma beni bitirdi. şahane bir sahneydi.
--spoiler--
altı üstü feysbuk hikayesi işte diye izlemeye başladığım ama daha açılış sahnesinde beni çarpan film olmuştur. filmi izlememdeki tek amaç girişimcilik dersime motivasyon katabilecek olması idi. çok fazla bişey beklemiyordum ama filmin sonunda sinema sanatına bir kez daha hayran kaldım. öncelikle filmin yönetmeni david fincher'i kutlamak lazım.
filmi izlemeyen okumasın
mark'ın hikayesini az çok biliyordum filmden önce ve bu elemanı pek de sevmemiştim. tipi başta çok itici idi ve ezik birisi olduğunu düşünüyordum*. filmden sonra ise artık eminim. mark'ın ikizlerin fikrini çaldığı da kesin bence ve en yakın arkadaşına attığı kazıkta tescilli. facebook'u sıkıştığı üniversite kampüslerinden çıkartıp tüm dünyaya yayan ve dolayısı ile facebook yapan kişinin sean parker olduğu su götürmez bir gerçek. özellikle the'yı atın sahnesi muhteşemdi. bu arada keşke filmin de the'sını atsalarmış*, çok güzel bir gönderme olurmuş. bunlar daha 1 milyon dolar kazanmayı hedeflerken facebook'un potansiyeli gören ve 1 milyar dolar hedef koyanda sean'dı. eminim ki gerçek hayatta da böyle olmuştur. ayrıca filmde geçmeyen başka şeylerde olmuştur gerçek hayatta. bu çocuğun arkasında hangi güçler, hangi küresel firmalar, hangi gizli servis örgütleri vardır, kimbilir? bir noktadan sonra öyle elini kolunu sallayarak, ev partileri düzenleyerek o firmayı büyütmezler sana. filmde bu noktanın pas geçilmiş olması büyük kayıp. sean parker'ın ana katalizör olduğuna şuradan da eminim ki eleman napster'ın kurucusu imiş. bu napster'ı yeniler bilmez ama kısaca torentlerin atası olan site diyebilirim. internet sürecine baştan sona şahit olmuş benim devrem ise napster'ı saygıyla anacaktır. hatırlıyorumda o zamanlar için nasıl mucizevi bir siteydi. 56k modemle, bir şarkının inmesini 1 saat beklediğimiz zaman olurdu.bence napster, internet dünyasında devrim niteliğinde bir site idi ve telif hakları meselesi olmasa ve kolay taklit edilir yapısı olmasa şu an dünyanın en büyük internet şirketlerinden birisi haline gelmişti. sean parker'ın facebook'u görür görmez, onda ki potansiyeli keşfetmesine dikkat edin filmde. çok önemli bir sahnedir o da.
ayrıca kürek yarışı sahnesi ve ikizlerin centilmenliği de takdire şayandır. ben o ikizlerin yerinde olsam ergen mark'ın kafasını kırardım, bir dakka bile beklemeden.
sonuç itibari ile eminim ki gerçekler birebir bu filmdeki gibi değildir ama ana şablon böyledir ve eminim ki gerçekler daha sıkıcıdır. sinemanın bu anlatım ve yeni bir dünya yaratma potansiyeline hayranım. gayet bilinen ve sıradan bir hikayenin bu kadar sürükleyici ve güzel anlatılması, kurgulanması harika birşey.
filmi izledikten sonra facebook'a bakış açınız değişebilir sitenin ardındaki entrikalar aklınıza gelir sanki daha bir değerlenir facebook. evet en azından ben böyle hissediyorum.
Facebook'un kuruLuş hikayesi...
.
.
.
-- Uyarı! Filmi kendi çapımda yorumladım spoiler içeriyor azıcık--
.
.
FiLm hep böyLe tanıtıLdı, ben buna katıLmıyorum izLediğimiz şey Facebook'un kuruLuş hikayesinden çok Facebook kuruLurken Mark'ın yaşadıkLarı... Fikirden öncesi, aşamaLarı, fikrin geLişi, uyguLama ve yaratıLan etkiye kapıLmak... GeneL oLarak böyLe böLümLendirebiLeceğimiz fiLmin temeLinde bence Facebook'tan önce Mark Zuckerberg yatıyor. David Fincher ve Aaron Sorkin Mark'ın zekasını ve hırsını anLatmaya öyLe daLmışLar ki adamakıLLı bir "sosyaL ağ" eLeştirisi biLe göremiyoruz... Hatta fiLmin özü için eski usuL başarı ve ihanet öyküsü biLe diyebiLiriz. Düzen tarafından dışLanmış bir dahi kendini düzene kabuL ettirme yoLLarını öyLe hırsLa deniyor ki sonunda kendi yeni bir düzen yaratıyor ama geriye dönüp baktığında bir arpa boyu kadar biLe yoL kat etmediğini görüyoruz. MiLyonLarın içinde yaLnız ironisi birkez daha deşiLiyor...
Diğer yandan Mark'ın çok boyutLu karakteri, etrafındakiLerLe diaLogLarı o kadar ustaca kurguLanmış ki birçok noktada kitLeniyorsunuz. BöyLe zeki bir insanı normaL konuşmaLarda anLamanın zor oLması yetmezmiş gibi bir de biLgisayar diLi ekLenince fiLmin aLgı boyutu farkLıLaşıyor. Ama bu durum bence fiLmden kopmaya değiL aksine fiLmi daha bir hevesLe izLemeye neden oLuyor... Bu açıdan ise fiLmi birçok biyografik yapımdan ayrı tutmak gerekiyor. Zira biyografik yapımLar, geneLLikLe sessiz ve sankinLiği iLe dikkat çekerken bu fiLm takibi zor diaLogLarıyLa dikkat çekiyor. Mark'ın diaLogLarındaki kopukLuk ise birçok dahinin sorunu oLan "dış dünya"ya uyum sağLayamama probLeminden kaynakLansa da kişiLiğinin temeLindeki "takıntı"Lı haLi çok geçmeden anLaşıLıyor. Bu takıntıLı haLin eksiLerini ve artıLarını gördükten sonra ise insan ister-istemez ikiLemde kaLıyor...
Mark kadar etkiLi oLmasa da geri pLanda gördüğümüz Eduardo, Sean ve WinkLewos kardeşLerin etkiLeri de hissediLir derecede fazLa... ÖzeLLikLe WinkLewoss kardeşLerin kendi ikiLemLeri, çatışmaLarı fazLasıyLa görüLmeye değer. Ufaktan ufaktan "başkasının gözünde Harward'LıLar" fikrine göndermeLeri fark edeceğiniz bu kardeşLerin hayatLarı da pek göründüğü gibi değiL asLında... Mark ve Eduardo dostLuğunun buLunduğu haLLer ise (evet maddenin haLLeri gibi çok değişkendi fiLmde) tartışmaya açık konuLar. Eduardo'nun Mark'ın dünyasındaki yeri çok sık değişiyor. TemeLde aynı gidi duruyor ama bir zaman sonra anLıyoruz ki öyLe değiLmiş... Burada Eduardo'nun Mark'ın hırsLarına kurban gittiğini söyLeyebiLiriz beLki ama Eduardo'da göründüğü gibi mi gerçekten?
Sinematografiye dönersek; Fincher'in sahneLerini ve mekanLarını sevdim, adam yine sanatını konuşturmuş ama Sorkin'in senaryosunu hernekadar ayrıntıLardaki hassasiyeti iLe dikkat çekse de "modern zamanda hırs ve ihanet" fikrinden öte birşey oLduğunu düşünmüyorum. ELeştireL kısmı eksik. Oyuncu performasnLarı zaten fiLmin en büyük artısı, Jesse Esisenberg ve Andrew GarfieLd fiLmin Lokomotifi gibi, inandırıcıLıkLarı çok yüksek ve karakterLeriyLe bütünLemişLer gerçekten... Sonuç oLarak fiLm için birçok izLeyicinin kuLLandığı "dönem fiLmi" sıfatını kuLLanırsak fazLa abartmış oLuruz, ama "dikkat ediLmese gereken bir yapım oLduğu kesin" diyebiLiriz sanırım...
NOT: Gerçek Mark Zuckerberg fiLmi izLemiş ve şu satırLarı söyLemiş: "ÜrünLerimizi 500 miLyon kişinin kuLLandığını düşündüğümüzde, 5 miLyon kişinin izLediği fiLm çok fazLa kayda değer değiL."