500 days of summer filminin bana en güzel armağanı olan grup.
Her dengesiz anımı dengeleyen yada daha da dengesizleştiren, hayatımın her anında olmasını istediğim yol arkadaşım.
the very best of the smiths albümünü her gün dinlediğim grup. how soon is now parçası dışındaki tüm şarkılar enerji veriyor. gerçi hakkını yememek lazım how soon is now'ın sözleri aşmıştır.
benim için özel bir gruplardan biri. şarkıları dinlerken bazen empati kurarım. yeni türkünün vokalinin gay olduğunu öğrendikten sonra o şarkıları bir daha dinleyemez olmuştum. ben onları bir kadına yazdığını sanıyordum hep. gerçekten içimden gelen bir dinleyememe isteğiydi bu. ancak nedense morrissey'in şarkıları bana hala bir kadına yazılmış gibi geliyor bilemedim. tabii zevkler ve renkler tartışılmaz ama the smiths bu konuda benim için bir istisna olup yerini her daim korumayı başarmıştır. kapı komşum olsa evime dertleşmeye davet ederim bu adamı o kadar seviyorum.
bir dinleyenin bir daha, bir daha, bir daha dinleyeceği müzik grubu.
kendilerine özgü bir tarzları vardır. şarkılarında bir naiflik bir kırılganlık vardır.
bilmediğim bir şarkısı uzaklardan gelse kulağıma çalınsa ''ulan bu kesin the smiths şarkısı'' dedirtir.
If this government stepped down, Ill reform
the band. Hows that? Thats a fair trade, isnt it?*** Bir araya geleceklerse alttan yürüp cameron hükümetini bitirmeyi düşünüyorum. Hayatımı buna adayabilirim hatta. Bence the smiths kardeşliği olarak toplanıp ingiltere'ye gidelim, gezi ruhunu orada da sağlayabilirsek bu iş oldu. En azından moz'la johnny'i karşımıza alıp konuşuruz. "Bak Moz, bak Johnny solo yaptığınız işleri dinledim allah için güzel şeyler yaptınız ama the smiths ruhu başkaydı ne olur geri dönün bitsin bu küslük siz kardeş sayılırsınız hem, ne olur." Diye yalvarırız. Olmaz mı?
tamamiyle tesadüfen az önce tanıştığım grup. böyle harika bir grubu nasıl daha önce tanımadım diye mi yanayım yoksa bu grubun 1982-1987 yılları arası aktif olmuş olmasına mı yanayım bilemiyorum.
denk geldiğim parçaları buydu. 3 parçasını dinledim daha ama favorim ilk dinlediğim halen.
there is a light that never goes out sarkisini dinledikce uzuldugum, icimin sikildigi grup. sarkiya da, diger sarkilarina da bayiliyorum. ama o sarki beni cok uzuyor. belki beni buralardan koparacak, yaninda olebilecegim biri olmadigindan.
morissey'in sesiyle sizi buyuleyebilecek grup. hic dinlemediyseniz bir dinleyin derim.
değişim yılım için gittiğim almanyada tam olarak hatırlamadığım bir nedenden dinlemeye başladığım, o sıralar platonik bir aşk yaşamamdan dolayı da beni kendine iyice bağlayan, dinledikçe kalbimi hafif buruk bir aşk acısı ile dolduran (aslında kısaca "ağzıma sıçan") bana göre ingiltereden çıkan en farklı grup.
Asla sıkmayan müzik grubudur. Hergün tüm albümlerini tekrar tekrar dinleyin asla bıkamazsınız. Morrissey'in melenkolik sesi hep bi önceki müziği unutturur size.
ilk olarak şarkıyla çok alakasız bir videoda rastladığım müziktir. ama sonra öğrendim ve dedim ki vay be dünyada böyle gruplarda varmış. keşke zamanında popüler olabilseymişler.
asleep'le bir anda intihara sürükleyen, hemen ardından dinlenilen there is a light that never goes out ile insanın içini yaşama sevinciyle dolduran grup(tu). Çok ilginç adamlardı bunlar, morrissey'in solo çalışmaları olmasaydı şimdikinden daha underrated olacaklardı, çok enteresan.
şarkı sözleriyle insanın tüylerini diken diken eden ingiliz grup. masaüstünün köşesinde bi şarkı belirir i know it's over , "aa, bu ne ki" diye açarsınız. adamın ağzına sıçar. naptın sen bize mozfather? "to die by your side, well , the pleasure the privilige is mine". neyin kafasında yazıyosun bunları? gelde şimdi toparla beni. du sen gelmeden ben bi last night i dreamt that somebody loved me açayım. şimdi gelebilirsin. rakı sofrasıda kurarım sana.
there is a light that never goes out şarkısıyla kendine bağlayan ingiliz grup. şarkıları insanın ruhuna dokunuyor adeta, pek bir sevilmiştir tarafımdan.