ilk oynadığım bilgisayar oyunlarındandır. ilk oynadığımda ''Vavay be adamlar ne yapmışlar'' modunda oynadım. fakat sonra bire bir artık yüzlerin yapıldığını görünce teknolojinin ne kadar geliştiğini siz düşünün. bana başta o zamanlar çok popüler olan sanal bebek gibi gelmişti.
bazen parasızlıktan; yemek yedikten sonra buzdolabını satıp yatak aldıgım, uyandıktan sonra yatagı satıp buzdolabı aldıgım oyun.. he tabi arada da bunları satıp banyo klozet fln alıyodum, baloncukda banyoyu gorunce korkudan.. kirden ölebilir belki diyerek.. Sonra birsürü hileler cıktı falan; para gördü elim, plazma gördü evim.. ne günlerdi be.
ev tasarlamanın acayip zevkli olduğu oyun.
yine hilesiz oynadığınız zaman o küçüçük ev, azpara ile çalışan siminiz ve yine ufacık, dandik eşyalardan sonra gelişip, evi büyütmek, yeni eşyalar almak acayip zevklidir bu oyunda.
sim'inizi öldürmek için içinde bol bol seçenek barındıran oyun.
- sim'inizi havuza sokup, havuz merdivenlerini kaldırır ve sim'inizin yüze yüze yorgunluktan ölmesini sağlayabilirsiniz. sanırım yöntemlerden en temizi, en sessizi.
- sim'inizi boş bir odaya kapatıp oda kapısını kaldırır, sim'inizin her geçen gün kafadan bir tahtasının eksilmesini zevkle izleyebilirsiniz. can vermesi uzun zaman alır yalnız.
- salonunuza şömine ve kanepe koyup, geceleri sim'inizi burada yatırabilir, oda kapısını kaldırarak ölmesini daha da kolaylaştırabilirsiniz. böylece yangın çıktığında yanacak ilk şey sim'iniz olacaktır. ehe.
- ve ölümlerin en fenası, eceli ile ölme. bir kez başıma geldi efendim, daha da gelmedi. gelmesin zaten, evlerden ırak. başlarda "ana bu bildiğin öksürdü lan, ehe" diyip yeni bir şeyler görmenin keyfini yaşarken, her geçen gün artan öksürüğün, hapşırığın esasında ölüm tarihinin yaklaştığının habercisi olduğunu anlıyorsunuz bir süre sonra. ne yaparsanız yapın, ne kadar memnun ederseniz edin sim'izin kafası bir süre sonra yeşil olamıyor, sürekli kırmızı kırmızı dolaşıyor. ve bir gün, ansızın pat diye ruhunu teslim ediyor sim'iniz. ben ki, sim öldürme tekniklerini ağzından salyalar akıtarak zevkle anlatan bir psikopatım, yemin ediyorum içim burkuldu bu olaydan sonra. karısını kaybetmiş sim'imi de "sktir et hayatı" moduna sokup her gece evdeki küçük bardan bardak bardak punch içirtip alkolik ettirdim, konu komşunun karısına, bacısına sulandırttım. artık ne o tat alabiliyordu o'nsuz hayattan, ne ben.
belki de benim psikopatlıklar yapmamam, kadere karışmam için bir işaretti bu. kim bilir.
eklentisi the sims: livin' largeın yeniliklerinin korsan versiyonunda görülebilmesi için üzerine en az bir tane daha eklenti yüklenmesi gereken oyundu.
sosyal hizmetlerin çocuklarıma el koyduğu oyundur. Klozette suyla oynadığı için küçük yavrumu, ders çalışmadığı için büyüğünü aldılar. Ardından gözyaşlarına boğuldum ve teselliyi yeni yarattığım taş hatunda buldum.
ortaokul,lise yıllarımın vakit öldürgeci..
hep sıkılıp ara versem de, sonra dayanamaz yeni eklentisini kurar yine başlardım..
(bkz: klapacius)
(bkz: motherlode)
günlerce peşinde koştuğum fakat tam anlamıyla toparlayıp keyfini süremediğim güzel bir simülasyondur. Çok fazla ek paketi ve eklentileri olduğundan takibi zordur. Fakat doruk noktasında verdiği hazı hiçbirşeye değişmem.
tahminen dokuz yaşlarında pc oyunları satan bi dükkana gidip "ben bebek bakmalı oyun istiyorum" dediğimde oyun satıcısının verdiği oyundur. hiç ilgisi olmadığını anladığımda büyümüştüm ama oyun da benimle bir büyüdü. 2'si çıktığında pc'miz eski olduğu için kaldırmıyordu. sonra sonra bi yolunu bulup yükledim ama o sonralara gelinceye kadar pc'yi kaç kere çökerttiğimin, kaç kere patlattığımın haddi hesabı yoktur. yine de doya doya oynayamadığım, içimde hep ukte olarak kalmış oyun.