türkçeye çölde çay olarak çevrilen, filme de aktarılan paul bowles yapıtıdır.
arka kapaktan: "çölün ortasında kendine acıklı bir batı kalesi kurma çabası..." romandaki bu cümle, amerikalı bir genç çiftin(port ve kit) kuzey afrika kentleri ve çöllerindeki hüzünlü öyküsünü özetleyebilir. fakat sadece o kadar değil. çölde çay sahra'nın sonsuz, anlaşılmaz, devinimsiz boşluğunda, bütün bir amerika-batı uygarlığının, kadın-erkek ilişkisinin ve belki ruhsal karşıtlığının ve aynı zamanda bütün bir varoluşun sorgulanmasıdır da.
filmini izleyenler şundan emin olabilirler ki kitap ondan bin kat daha 'az' sıkıcı. çabuk darlanmayanlara tavsiye edilebilir.
ayrıca teoman'ın iki yabancı adlı şarkısına esin kaynağı olan kitap.
yavaş işleyen kurgusuyla kimi zaman sıkıcı gelse de ikili ilişkiler üzerine etkileyici bir film.
filmdeki son cümleler oldukça güzeldir.
Ne zaman öleceğimizi bilmediğimiz için, hayat hiç bitmeyecekmiş gibi gelir.
Ama hiçbir şey çok tekrarlamaz kendini
Aslında çok az tekrarlar
Çocukluğunuzun bir öğleden sonrasını,
öyle ki, hayatınızı onsuz düşünemediğiniz,
sizi derinden etkilemiş bir öğleden sonrayı,
daha kaç kez anımsayabilirsiniz ki?
belki dört, beş kez daha
belki o kadar bile değil
dolunayın çıkışını daha kaç kez izleyebileceksiniz?
belki yirmi
ama yine de herşey, sonsuzmuş gibi gelir..
aslında çöl ve çay ikilisin pek biraraya gelmediği filmde; aşk,insan ikilisin ne kara birbirine kazık atmaya müsait olduğunu konu alan ve yitip giden tipleri çok akıcı olmayn bir şekilde gereksiz nü sahnelerle anlatan güzelcene bir film.
edit:teomanın şarkısında anlatmak istediği iki yabancı bunlar sanırsam .cuk diye oturmuş.
yer yer fazlaca uzatılan sahneler, abartılı detay kalabalığı ve kötü müzik seçimi yok değil. diğer taraftan çöl görüntüleri eşliğinde debra winger'ın olanca -doğal- şehveti, john malkovich'in donuk bakışlı mutsuzluğu ve aralarındaki gel-git akıllı ilişki filmi izlenir hale getiriyor.
güneşin batışı izlenirken yiyiş yapılan o sahneyi (saha ve zemin şartları müsait olduğu anda aynen john waynen uygulamak maksadıyla) aklıma yazdım.
Şöyle de enfes bir diyalog var o sahnede:
port(malkovich):burda gökyüzü o kadar tuhaf ki, sanki katı gibi, sanki bizi ötelerdeki birşeylerden koruyor. bak? kit(winger):ötelerde ne var?
port:hiçbir şey...sadece gece...
kit:senin gibi olmak isterdim. ama olamıyorum.
port:belki ikimiz de aynı şeyden korkuyoruz.
kit:hayır öyle değil. sen yalnız kalmaktan korkmuyorsun ve hiçbir şeye ihtiyacın yok. hiç kimseye ihtiyacın yok. bensiz de yaşabilirsin.
port:bak! benim için sevmek, seni sevmek demek, biliyorsun. ne sorunumuz olursa olsun, başka biri olamaz...belki ikimiz de çok sevmekten korkuyoruz.
(sessizlik...)
port, kit'in karnına sokulur. güneş battı batacaktır. kasıklarından tutar, karnından tutar -sanki bi yerlere düşmekten korkar gibi- kokusunu içine çeker. belki o an orada ölseler daha iyi bile olabilir. gün eşsiz görünmektedir. ve artık batmalıdır.
beyninizin içine çivi gibi çaktığı cümlelerin sızısını filmi izledikten günler sonra bile duyumsamaya devam edebileceğiniz,benim de şahsen teoman'ın iki yabancı şarkısında bahsi geçiyor diye merak edip izlemiş olduğum film. "hemen afrika'ya gideyim,çöllere düşeyim,ay ne kadar enteller" ve "ay hayatta gitmem o ne be sineklere bak evimde oturayım,hatta gidip dolaptan şöyle serin birşeyler yiyeyim" hissini aynı anda uyandırabilen bir bernardo bertolucci filmi.
mütemadiyen sorgulatıyor,hiç bitmeden,hiç... ama en çok filmin sonundaki cümleler etkiliyor insanı. mutlaka izlenilmesi gerekenlerden.
filmin sonunda yer alan ve davudi bir ses tonu ile fısıldanan;
"ne zaman öleceğimizi bilmediğimiz için, hayat hiç bitmeyecekmiş gibi gelir. ama hiçbir şey çok tekrarlamaz kendini. aslında çok az tekrarlar.
çocukluğumuzun bir öğleden sonrasını, öyleki, hayatınızı onsuz düşünemediğiniz, sizi derinden etkilemiş bir öğleden sonrayı, daha kaç kez anımsayabiliriz ki ?
belki dört, beş kez daha. belki o kadar bile değil. dolunayın çıkışını daha kaç kez izleyebileceksiniz?
belki yirmi ama yine de her şey sonsuzmuş gibi gelir. "
sözü ile amerikalı genç çiftin (port ve kit) kuzey afrika kentleri ve çöllerindeki acıklı hikayesini anlatmıştır. lakin tifodan ölen "port" mudur özgür olan yoksa hastalıklı bir yaşamın ardından mutsuzluğa teslim olmuş bir ruh olarak "kit" mi?
çöl toprağı gibi verimsizleşen ilişkinin zamanla çoraklaşması ve bitmesi üzerine kurulu bir bernardo bertolucci filmi. ilişki zamanla biter ve çöl gibi vahşileşmeye başlar her şey. bir yerden sonra da acıtmaz hiçbir şey çünkü çöl toprağında kalan iz gibi bir rüzgar eser ve görünmez yapar her izi.
bernardo bertolucci 'nin the dreamers filmiyle bu film arasında büyük, çok büyük farklar vardır. the dreamers izlediğim en güzel filmlerdendi. Bu ise en kötülerinden.
iki yabancı adlı şarkıya ilham veren , iki hayat arkadaşının zamanla nasıl iki yabancıya dönüşebileceğini anlatan bir başyapıt ders alınası , seyirlik bir film.
tamamen dingin bir kafa ile, seyir esnasında her şeyden soyutlanarak, hikayenin içine girmeyi başararak izlendiğinde insanı derinden yakalayan bir film. tükenen bir ilişki ve yer yer zor, yer yer mistik çöl hayatı paralelliği hikayeyi daha da vurucu yapıyor. kadın erkek veya insan ilişkileri üzerine, ya da insana dair mutlaka izlenmesi gerekenlerden. diyalogsuz geçen belki 10-15 dakika kadar sadece çölde kumun içinde gündüz gece geçen sahneler var, sıkılmak değil ama tarifsiz bir şekilde ruhunuzu daraltıyor. belki bertolucinin izleyiciye yaşatmak istediği de buydu diye düşünmeden edemedim. son söz mutlaka izleyin.
--spoiler--
batı milletinin ezelden beri ne kadar aşmış olduğunu bize gösteren yapıt. sadece filmini izledim. dikkatimi çeken şu oldu: bizde o vakitler esas kız ve oğlan kavuşamaz, hasretinden ince hastalığa yakalanıp geberirken bunlar karı- koca çöl ortasında çatır çatır seviştikten sonra ' birbirimize aşık değiliz alışkınız sadece' deyip ağlaşıyorlardı. yuh yani.
--spoiler--
ryuichi sakamota bestesini yaptığı bu filmin soundtrack'i ile golden globe award for best original score and the lafca award for best music ödüllerini almıştır.
müziklerinin çogu ryuichi sakamota tarafından yapılan bu filmin, sadece soundtrack'inin dinlenmesi ile, daha önce izlenmiş bir film değilse, kendinizi filmi izlerken bulabileceğiniz harika ve dramatik soundtrack'i şöyledir.
ryuichi sakamota bestesini yaptığı bu soundtrack ile golden globe award for best original score and the lafca award for best music ödüllerini almıştır.
kitabını okuduktan hemen sonra filmini izlediğimde üzerimde bıraktığı etkinin kaybolacağından endişelenmiştim ama filminde eksikler olsa da göremediğim birçok detayın farkına varmamı sağladı.
belki olmazsa olmaz değil ama aşkı, insan ilişkilerini ve hayatı yanında ya da içideyken değil ''uzakta ama derinde'' arayan ve yakalayamayanlarca mutlaka okunmalı/izlenmeli.