izledikten günler sonrasına kadar etrafta bir sürü imge aradığım, korktuğum (ve korkuttuğum) film. the ring izlemenin bir adabı vardır;
-geceyarısını tercih edin. çünkü sokaktan gelen geçen olmaz, ses olmaz, gürültü olmaz; gün ışığı da olmaz.
-tek başınıza ve kendi evinizde izleyin.
-zifiri karanlık yaratın.
-bulunduğunuz odanın kapısı açık olsun ki koridorda oynaşan gölgeleri görebilin.
-sakın telefonunuzun fişini çekmeyin, hatta yanınıza alın.
-evin bazı yerlerine filmi takmadan önce su dökün; küçük su birikintileri olsun.
-diğer odada mum yakın, koridorda eşya ve perde gölgeleri yaratacak şekilde yerleştirin. bu gölgelerin oturduğunuz odanın açık kapısından görülmesine de dikkat edin.
-odada kara sinek varsa sakın kovmayın; hatta masaya karpuz filan koyun ki gitmesin dolansın.
-sandalyeyi televizyonun önüne çekip orda oturarak izleyin.
3 - 5 senedir korku filmleri arasında, konusu ve de efektleri ayrıyetten yapılmış sağlam makyajlarıyla da, izlenilirliği en yüksek olan korku filmlerinden birisi, orijinali ringu olan filmin baş rolünde naomi watts oynayanı. buna rağmen, ikinci filmi de, ilkinden vasat olup, ilk filmin açıklarını kapatmaya çalışsa da, ilki kadar etkili olamamıştır. buna benzer ve de beş basacak gerimlikte olanı için,
seyrederken olayların hiç açık havada geçmediğini farkettiren, insanda huzursuzluk yaratan bir gerilim filmi. japon sinemasının kazandırğı, "uzun siyah saçlı kafayı sıyırmış küçük kız çocuğu" objesi başka filmlerde ve pc oyunlarında da* görülür olmu$tur.
gösterime girdiği gün gittiğim matinede 3-5 kişi olmamızın da etkisiyle dibimi düşüren film. evde izlesem o kadar etkilenmezdim kuşkusuz ama o an kapı gıcırtıları eşliğindeki suratlat hayatımdan birkaç yıl götürmüştür kesin. bi de sağdan soldan böcek çıkmıyo mu? ölüm resmen...