öyle çok bi film kültürüm yok. en azından kült olarak kabul görenler harici pek anlamam bu işten. ancak şunu diyebilirim; bu filmdeki baba ve oğlu kombinasyonunu aşacak bir film yapılmamıştır henüz. belki de bunun en büyük etmeni baba ve oğul arasındaki kan bağıdır.* her neyse;
izlenmeyi gerçekten hak eden ve eğer varsa film arşiviniz kesinlikle yer alması gereken bir yapıttır. hayatımda en değer verdiğim insanın tavsiyesi ile buluştuğum bir filmdir. izlerken beni baya ağlatan o küçük veletin yüzündeki masumluğun bana filmi tavsiye eden insanı çağrıştıran defalarca izlememe rağmen hala sıkılmadan keyifle izleyeceğim gerçek hayattan izler taşıyan bir dramdır.
will smith ve kendi oğlunun rol aldığı gerçek bir hikayeden esinlenilerek yapılmış bir filmdir. beni şu ana kadar hayatımda en çok etkileyen filmdir, hayatımın filmidir.
Mutluluk = Para mı diyorsunuz? Yanılıyorsunuz. Mutluluk = Çaba'ymış. The pursuit of happyness'tan öğrendim. The pursuit of happyness, ibretlik bir hikaye. insanın en güçsüz olduğu anda seyretmesi gereken bir film. C vitamini gibi. Hayata karşı etkili bir panzehir. Umutsuzluğa düşünce izlenmeli. Sıfırdan nefeslenip, soluk alıp hayatın karşısına dimdik çıkacak direnci sağlar. Herkese tavsiye edilir. Şiddetle önerilir. Filmde geçen en güzel sözlerden birisi şu: ''Kendileri yapamayanlar sana, senin de yapamayacağını söylerler. Sana, ben bile yapamazsın dersem beni dinleme.'' ya da ''Ben gençken tarih veya herhangi bir dersten A aldığımda, her şey olabileceğimi sanırdım. Ama şimdi bakıyorum da; onlardan hiç biri olamadım.''
gerçek bir hayat hikayesinden esinlenerek çekilen mükemmel bir will smith efsanesi. mutlaka izlenmeli. filmde oynayan taksicinin olayı gerçek yaşayan taksici olduğu söylenmekte.
filminin müzikleri ise ayrı bir güzeldir.
hayatta bunu gibi binlerce olay yasaniyor. ama hepsi bu film gibi sonlanmiyor. o yuzden sevmedim bu filmi, böyle seyler ya bir milyonda bir, ya da anca filmlerde olur. ama yine de umudunu kaybetme...
will smith ve oğlu jadlen in chris gardner adlı bir kişinin gerçek yaşantısını anlattığı duygusal filmdir. ilk defa bir duygusal film beni etkilemiş hatta metro istasyonunun tuvaletinde çocuğuyla birlikte uyumaya çalışırken ağladığı sahnede benimde ağlamama sebep olmuştur. Hayatımda izlediğim en iyi duygusal film buydu ve sonunda chris gardner zengin olunca nerdeyse kendim zengin olmuş gibi sevindim.
will smith in ve gerçek hayatta da oğlu olan jaden smith in muhteşem oyunculukları ve konu olarak dopdolu bir film.
filmin son sahnelerinde christopher in kalabalığın içine karışıp sessiz sevinç çığlıkları atarak ağladığı sahne tek kelimeyle beni bitirmiştir. o sahne bu zamana kadar drama olarak izlediğim en iyi sahneydi.
defalarca izlenilesi bir başyapıt.
filmin gerçekte çevirisi mutluluğun peşinde olmasına rağman türkiye de umudunu kaybetme adıyla gösterime girmiştir.
şu ana kadar izlediğim en güzel filmlerden biri diyebilirim. oldukça sürükleyici bir film. will smith' in oyunculuğu da mükemmel. herkesin izleyip ders çıkaracağı, arşivlik film.
Her insanın izlemesi gerektiğini düşündüğüm çok iyi bir yapıt. Çaresizliğin ne kadar zor olduğunu, baba demenin ne demek olduğunu daha iyi anlatamazlardi.
dünyadaki tek acı veren şeyin aşk olmadığını tüm film sektörlerine ve tüm insanlara öğretmiş filmdir.
--spoiler--
hele baba oğul metronun tuvaletinde uyurlarken biri kapı kilitli olduğu için yumruklar. will smith in kapıyı ayağıyla tutup oğlu uyanmasın diye oğlunun kulaklarını kapattığı sahne içimi cayır cayır yakmıştır.
--spoiler--
müthiş bir film. will smith'in oyunculuğu, canlandırdığı chris gardner'in yaşama gücü ve filmin "yeter artık bu kadar çile" bölümünde yaşanan sessiz sevinç eşsizdi. eminim şirketten yuvaya kadar koşmuştur. yani ben olsam öyle yapardım.
ağlatabilen filmler arasında gelir.
mutluluk gerçekten hayatınızın ufacık bir yanını ısırsa bile, onu yani mutluluğu öpmek için hiç durmadan koşmaya değer.
will smith filmde, gerçek oğluyla birlikte rol aldığını bilip izlediğim için baba-oğulun çaresizliği daha fazla içime oturmuştur. metronun tuvaletinde sabahlamak zorunda kaldıklarında ufaktan ve sessizce ağlamaya başlayıp, sonuna kadar ritmik olarak gözyaşlarının akması hem mükemmel oyunculuktan, hem gerçek bir hayat hikayesi olduğu bilindiğinden hem de mükemmel kurgulamadan olabilir. kısaca, bu film mutlaka bir kez izlenmeli.
ille de tanım: önem sıramı yeniden gözden geçirmeme neden olan filmdir.
bugün kanaltürk'te çok kötü bir dublajla karşımıza çıkmıştır. karakter seslendirmeleri ile anlatım seslendirmeleri birbirine karışıyor. ayrıca o duvarda yazan "fuck" kelimesini de kahretsin gibi bir şekilde telafuz etmişler ya ben başka bir şey demiyorum.