the protocols of the elders of zion

entry1 galeri0
    1.
  1. victor marsden'in yazdığı bir kitaptır.

    giriş kısmı aynen şöyle:

    " siyon liderlerinin protokolleri bir kısım yahudi liderleri tarafından hiçbir zaman gerçekleşmesine imkan olmayan dünya üzerinde yahudi hakimiyeti altında tek bir devlet kurmak hayalleri ile hazırlanmış bir programdır.

    bu kitabın ilk defa 1902/1903 kışında bir moskova gazetesinde tefrika halinde neşredildiği sanılmaktadır. 1903 yılında yine bir rusya'da diğer bir rusça gazetede tefrika edilmiştir. her iki tefrika da rusya dışında meçhul kalmıştır.

    1905 yılında rus papazı prof. sergei nilus bahis konusu kitabın baş tarafındaki yazısında kitabın kendisine bir arkadaşı tarafından el yazması halinde verildiğini, o arkadaşının bunları bir kadından aldığını , kadının ise fransa'daki bir mason cemiyeti toplantısı sonunda bunları mason cemiyetinin en nüfuzlu kişilerinden birinden çalmış olduğunu beyan etmiştir. sergei nilus aynı zamanda yazısında bunların bir toplantı zabıtnamesi olmayıp toplantıda okunan nutuklar olduğunu ve bu protokollerden bir tanesinin kayıp olduğunun anlaşıldığını ifade etmektedir.

    yukarıda bahsedilen rusça neşriyat komunist ihtilalinden evvel rusya dışında meçhul kalmış ise de, ihtilalden sonra rusya dışına kaçan bir kısım kimseler tarafından sergei nilus'un neşrettiği kitap amerika'ya götürülmüştür.
    bu arada ingiltere'de british museum kütüphanesi bunlardan bir nüsha elde etmiştir ve halen o kütüphane de 3926.d.5 numarada kayıtlı olarak bulunmaktadır. sergei nilus 1917 senesinde, 1905 yılında neşrettiği kitabın diğer bir baskısını hazırlamış fakat bu kitap piyasaya çıkmadan yahudi kerenski tarafından ihtilal yapılmış ve iktidara geçen kerenski bu kitabın bütün
    nüshalarının toplanarak imha edilmesi için emir vermiştir. daha sonra sergei nilus komunist gizli polis teşkilatı tarafından tevkif edilerek kendisine işkence yapılmış ve sibirya'ya sürülmüştür. bihalere sergei nilus orada ölmüş veya öldürülmüştür.

    rusya'da komunistler iktidara gelince bu kitaba sadece sahip olmayı dahi ölüm cezasını gerektiren bir suç saymışlardır. bu kanun rusya'da halen yürürlüktedir. rusya'da bu kitabın basılması ve satılması yasaktır. diğer
    komunist devletlerde de durum aynıdır. komunist olmayan devletlerde ise güney afrika birliği'nde bu kitap yasaklanmıştır ve bu kitaptan elde eden kimselere ölüm cezası dışında ağır cezalar verilmektedir. siyon liderlerinin protokolleri, rusya'dan kaçan bir kısım göçmenler tarafından kuzey amerika ve almanya'ya götürülmesinden bir müddet sonra meşhur olmuş ve yirminci yüzyılda siyasi sahadaki kitap satışlarından en çok satılan kitaplardan biri haline gelmiştir. yalnız ingilizce nüshası bir milyon adetten fazla satılmıştır.

    ingiltere'de rusça ilk tercüme g.shanks tarafından yapılmış ve 1920 yılında basılmıştır. kitabın fazla satışı sebebiyle aynı yıl dört baskı daha yapılmıştır.
    daha sonra 1921 yılında victor marsden'in rusça'dan yaptığı tercüme neşredilmiştir.

    abd' de ilk ingilizce tercümeler 1920 yılı sonlarında boston ve new york' da yayınlanmıştır almanya ve fransa'da 1920 yılından sonra müteaddit baskılar
    piyasaya çıkarılmıştır. 1925 yılında şam'da arapça bir tercümesinin neşredildiğ ve ayrıca çeşitli tarihlerde hemen hemen dünyadaki her lisana çevrildiği muhtelif kitaplarda kaydedilmektedir.

    türkiye'de sami sabit karaman 1943 yılında roger lambelin'in fransızca tercümesinden türkçe'ye yaptığı çeviriyi neşretmiştir.

    siyon liderlerinin protokolleri'nin avrupa, amerika ve diğer birçok yerlerde bastırılıp satıldığını gören yahudiler büyük bir telaşa kapılarak bunların baskı ve satışını önleme çarelerini aramaya başlamışlardır. komunist devletlerde ve güney afrika birliği'ndeki neşretme ve bulundurma yasağını diğer devletlerde tatbik ettiremeyince bu kitabın yahudi olmayan bir kısım kimseler tarafından yazıldığını ve yahudiler tarafından bir mahkeme kararı ile güya ispat etme çarelerini bulmak yolunu denemişler ve bir dava yoluna müracaat etmişlerdir.

    26 haziran 1933 tarihinde isviçre yahudi cemaatleri federasyonu ve bern yahudi cemiyeti , isviçre milli cephesi'nin beş üyesine karşı dava açarak, siyon liderlerinin protokolleri'nin sahte olduğu hususunda karar verilmesini ve neşrinin yasaklanmasını istemişlerdir. mahkemede ki hakimin muhakeme sırasında tatbik ettiği usul kanunlarının çok haricine çıkmış ve onun bu kasdi
    tutumu isviçre'de büyük hayret ve heyecan uyandırmıştır. mahkeme de duruşmayı idare eden hakim, davacı tarafından şahit listesinde yazılı 16 şahidin hepsini çağırarak dinlemiş, davalıların 40 şahidinden ise ancak birinin ifade vermesine müsaade etmiştir. ayrıca mahkemede resmi zabıt katibi tarafından zabıt tutulması gerekli iken hakim tavacı tarafı iki hususi katip tayin etme hususunda müsaade ederek şahitlerin dinlenmesi ve muhakeme celselerinde cereyan eden hadiseleri zabıt halinde yazmaları için onlara yetki vermiştir.

    isviçre muhakeme usulü kanunlarında yeri olmayan ve bu diğer birtakım tutumları , hakimin davacı taraf lehine karar verme temayülünde olduğunu ortaya koymuştur. 14-05-1935 tarihinde mahkemede siyon liderlerinin
    protokolleri'nin sahte olduğuna dair bir karar verilmiştir. bu sırada dikkati çeken bir hadise dah a olmuş ve mahkeme kararının açıklanması tarihinden evvel yahudi basını mahkeme kararını neşretmiştir.

    1 kasım 1937 tarihinde isviçre federal mahkemesi, bu mahkeme kararının tümünü bozmuştur. o tarihten sonra yahudi propagandistler isviçre federal mahkemesi'nin mahalli mahkeme kararını bozarak hükümden kaldırdığı hususuna hiç temas etmeden sadece mahalli mahkeme kararını ileri sürerek siyon liderlerinin protokolleri'nin sahte olduğunun mahkeme kararı ile ispat edildiğini iddia etmektedirler.

    burada dikkat edilecek husus şudur. isviçre'de siyon liderlerinin protokolleri'nin basılması, satılması ve okunması kanunen serbesttir.

    üçüncü protokolün başında sembolik yılandan bahsedilmektedir. protokollerin ingilizce tercümesinde bu mevzuda yazılanlara göre yahudilerce yılanın başı,
    yahudilerin planlarını tertip eden kimseleri, yılanın gövdesi ise diğer yahudileri temsil ediyormuş. yılanın başı bir yere gelince oradaki yahudi olmayan güçler mücadele ederek onları ezmeğe çalışırmış ve yılanın başı
    kudüs'ten har eket ederek birçok yerleri işgal edip, tekrar kudüs'e dönerek devrini tamamlayacakmış. ingilizce tercümede yılanın işgal hedeflerinden kudüs' ten evvelki son şehrin istanbul olduğu kaydedilmekte ve şu not ilave
    edilmektedir. 'bu harita jön türk hareketinin türkiye'deki
    yahudi ihtilali vukuundan senelerce önce çizilmiştir.'

    ondördüncü protokolde yahudilerin bütün inançların kusurlarını münakaşa edeceklerine, fakat kendi inançlarının başka kimseler tarafından tam olarak
    bilinmemesi sebebi ile onları kimsenin münakaşa edemeyeceğine dair bir nazariye yürütülmektedir. yahudilerin şu nazariyeleri kendi inançlarına dair
    bilinen kısımlar gerekli şeyleri söylemek için yeterlidir. islamiyet düşmanların daima ya iftira yoluna başvurma ya da doğru şeyleri kusur gibi göstermeye çalışma metodu takip ettikleri bilinen hususlardır. dikkat edilecek bir nokta da, sosyalizm, anarşizm, komunizmin yahudilerce desteklenip yürütüldüğünün üçüncü protokolde açıkça beyan edilmiş olmasıdır. yahudiler hayal ettikleri
    dünya hakimiyetini elde edebilmek için komünizm rejiminin yayılmasını arzu etmektedirler. rusya'daki ve diğer yerlerdeki komunist ihtilalleri yahudilerin faaliyetleri neticesidir. halen de dünya üzerinde tüm komünizm faaliyetleri gizli veya açık olarak yahudil er tarafından idare edilmektedir. 1917 yılında rusya'nın idaresini üzerlerine alan 52 kişinin hepsi yahudi idiler. 1919 yılının
    aralık ayında rusya'da ihtilal hükümetinin 388 üyesinden sadece 16 tanesi rus idi. 1935 yılında rusya'da üçüncü enternasyonal icra merkezi'nin 59 üyesinden 57 adedi yahudi idi. ingiltere'de karl marks, rusya'da trotsky,
    macaristan'da bela kun ve mathias rakosi, almanya'da rosa luxemburg, amerika'da emma goldman, polonya'da jacob bergman, romanya'da anna pauker, yogoslavya' da moishe pyjede gibi komünizm faaliyetleri tarihinde en
    çok isimleri geçen komunist ihtilalcileri ve komünist ihtilali kışkırtıcılarının hepsi yahudilerdir. amerika birleşik devletleri'nde ve ingiltere'de atom bombası sırlarını komünist rusya'ya vermekten yakalanıp hapse atılan frank rosenberg, fuchs, prof. weinbaum, judith caplon, hary gold, david greenglass, julius rosenberg, miriam moskewitz ve abraham brothanz da yahudidir.

    protokollerde rastlanan yahudi olmayanlar ibaresinin yahudi olmayanların hepsini ya da bir kısmını hedef aldığı anlaşılmaktadır. protokolleri okuyanlar bunların üç çeyrek asır kadar evvel yazılmış olduklarını hatırda tutmalıdırlar. "

    protokol 1

    edebiyat yapmayı bir kenara bırakarak her fikrin manasını söyleyeceğiz. mukayese ve istidlâl ile çevremizdeki hadiselere ışık tutacağız. ileride meydana koyacağım sistemimiz iki görüş noktasından hareket eder; kendimiz ve yahudi olmayanlar.
    dikkat etmelidir ki kötü düşünceli insanlar sayıca iyi insanlardan fazladır. bundan dolayı onları idare etmekten en iyi neticeler akademik müzakerelerle değil, şiddet ve yıldırma ile elde edilir. herkes iktidar mevkiinde olmayı arzu eder, her şahıs bir diktatör olmayı ister, yeter ki buna muktedir olsun. kendi menfaatini temin etmek uğrunda herkesin menfaatini feda etmeye istekli
    olmayan insanlar gerçekten pek azdır.

    insan denilen yırtıcı hayvanları zapteden nedir?

    onlara şimdiye kadar rehberlik için ne hizmet etmiştir. cemiyet hayatının başlangıcında onlar, kaba, kör kuvvete tabi oldular. sonra ise yanı mahiyette ve sadece kıyafet değiştirmiş bir kuvvet olan kanunlara boyun eğdiler. bundan şu neticeyi çıkarıyorum. yaradılışın kanununa göre hak, kuvvette yatar. siyasi hürriyet bir fikirdir, fakat gerçek değildir. otorite mevkiinde bulunan bir
    partiye baskı yapmak gayesi ile halk kitlelerini diğer bir partiye çekmek lüzumu ortaya çıktığı zaman, bu fikrin yem olarak nasıl kullanılacağı bilinmelidir.
    liberalizm de denilen bu hürriyet fikrine eğer hasmın kendisi de kapılmış ve bu fikrin uğrunda iktidarının bir kısmını teslim etmeğe arzulu ise görev daha da
    kolaylaşır. burada bizim nazariyemizin zaferi kesinlikle meydana çıkıyor.

    gevşetilen hükümet dizginleri hayat kanunu gereğince derhal yeni bir el tarafından ele geçirilir ve bir araya toplanır. çünkü milletin kör kuvveti bir gün
    dahi rehbersiz kalamaz ve yeni otorite, liberalizm ile zayıflatılan eskinin sadece mevkiine yerleşmekten ibaret kalır.

    günümüzdeki liberal idarecilerinin iktidarının yerini "altının iktidarı" almıştır.

    bir zamanlar iman hükmetmişti. hürriyet gerçekleşmesi imkansız bir idealdir. çünkü kimse onun ölçülü olarak nasıl kullanılacağını bilmez. halka muayyen bir
    müddet için kendi kendini idare etme yetkisi vermek, onları düzensiz bir güruh haline getirmeye yeter. ondan sonra orada öldürücü bir didişme ortaya çıkar ve
    kısa zamanda sınıf mücadelesine dönüşür. bu durumun içinde devletler yanıp yok olur ve onların değeri bir kül yığını derecesine iner. bir devlet kendi sarsıntıları içinde kendini tüketse veya dahili anlaşmazlıkları onu dış
    düşmanlarından zayıf duruma getirse telafi edilemez bir kayba uğramış sayılabilir:

    o bizim hakimiyetimize girmiştir. tamamı ile bizim ellerimizde olan ser mayenin istibdadı ona bir saman çöpü uzatır. devlet ister istemez ona sarılır.
    eğer sarılmazsa dibi boylar. liberal düşünceli bir kimse yukarıdaki gibi fikirlere ahaka aykırı derse şu sualleri sorarım: her devletin iki düşmanı olduğuna ve harici tutmak onlara gece vakti veya üstün sayıda kuvvetlerle hücum etmek gibi mücadelenin her tarz ve maharetini kullanma, ahlaka aykırı mütala edilmediğine göre daha kötü bir düşmana karşı cemiyetin yapısını ve amme
    menfaatini bertaraf edenlere karşı ayını vasıtalara, nasıl olurda ahlaka aykırı ve müsaade edilemez denilebilir?

    sağlam mantıklı herhangi bir dimağ için akla uygun müşavere ve münakaşalar yardımı ile kalabalık güruhları bir yöne sevk etmede herhangi bir başarı ümit
    etmek mümkün müdür? o zaman akılsızca itiraz ve tekzipler de yapılabilir: bu gibi itirazlar halk arasında daha çok taraftar bulursa muhakeme kuvveti su yüzüne çıkabilir mi? avam tabakasından olan ve olmayan insanlara sadece küçük ihtirasları önemsiz kanaatlari , adetleri, ananeleri, hissi nazariyeleri rehberlik ettiğinden parti anlaşmazlıklarına düşerler, hatta tamamiyle uygun
    müzakere temeline dayanan herhangi bir anlaşmaya engel olurlar. bir kalabalık güruhunun her kararı, bir çoğunluk ihtimaline veya çoğunluğa dayanır. onlar
    siyasi sırları bilmediklerinden bir kısım gülünç kararlar ortaya koyarlar ki bunlar idareye bir anarşi tohumu eker. siyasetin ahlak ile ortak hiçbir yönü yoktur.
    ahlaka uygun bir şekilde hüküm süren bir hükümdar mahir bir politikacı değildir ve bundan dolayı tahtında sağlam duramaz. hükmetmek isteyen kimse hem kurnazlığa hem de yapmacılığa başvurmalıdır. açık sözlülük ve dürüstlük
    gibi halk arasında meziyet sayılan vasıflar siyasette kusurdurlar. çünkü bunlar en kuvvetli düşmandan daha tesirli olarak ve daha kesinlikle hükümdarları
    tahtlarından düşürürler. bu gibi vasıflar yahudi olmayanların krallıklarına ait olmalıdır. fakat biz hiçbir surette o vasıfları rehber edinmemeliyiz.

    bizim hakkımız kuvvette yatar. mücerret bir düşünce olan "hak" kelimesi hiçbir şey ile ispat edilemez. bu kelimenin manası şundan başka bir şey değildir:
    istediğimi bana ver ki onunla senden kuvvetli olduğuma dair delil sahibi olayım...

    nerede hak başlar? nerede sona erer?

    merkezi otoritenin zayıf olduğu, liberalizmin durmadan çoğalttığı hakların seli ortasında; kanunların ve hükümdarların şahsiyetlerini kaybetmiş oldukları
    herhangi bir devlette; kuvvetlinin hakkı ile hücum etmek ve mevcut bütün kalite ve düzeni darmadağın etmek, bütün müesseseleri yeniden kurmak, kuvvetlerinin hakkını kendi liberalizmleri içinde gönüllü olarak bırakıp bize
    terkedenlerin hükümdarı olmak için kendimde yeni bir hak buluyorum. her çeşit iktidarın sallantı halinde olduğu şimdiki zamanda bizim iktidarımız diğer herhangi birinden daha yenilmez olacaktır. çünkü o hiçbir kurnazlığın artık
    kendisinin temellerini çürütemeyeceği bir kuvvete sahip oluncaya kadar görünmez kalacaktır.

    şimdi işlemek zorunda bırakıldığımız geçici kötülükten, sarsılmaz bir idarenin iyiliği meydana çıkacaktır. bu idare, liberalizmin hiçe indirdiği milli hayat mekanizmasının düzenli işleyişini geri getirecektir. gaye, vasıtaları haklı kılar.
    bu duruma göre planlarımızda, dikkatlerimizi iyi ve ahlakla uygun olandan ziyade lüzumlu ve faydalıya çevirelim. önümüzdeki stratejik bir plandır. birçok yüzyıllar boyu devam eden çabaların boşa gittiğini görmek riskine girmeden bu plandan sapamayız. faaliyetin memnuniyet verici şekillerini üzerinde inceden
    inceye durarak meydana getirmek için avamın seviyesizliğini, gevşekliğini, sebatsızlığını, kendi h ayat ve refahının şartlarını anlamak ve onlara uymaktaki
    kabiliyetsizliğini dikkat nazara almak gereklidir. bilinmelidir ki; avamın kuvveti kör, hissiz ve akılsızdır. daima herhangi bir taraftan gelen telkinlerin elinde kalır. bir kör diğer bir köre onu uçuruma yuvarlamaksızın rehberlik edemez. binaenaleyh büyük bir zeka sahibi olsalar bile avamın fertleri ve halk arasından çıkan sonradan görme kimseler henüz siyasetten anlamadıklarından bütün milleti mahva götürmeksizin kitlenin liderleri olarak ileri çıkamazlar. ancak çocukluğundan beri müstakil olarak hükmetmek için eğitilmiş bir kimse siyaset alfabesi ile tertip edilebilen
    kelimelerin manasını anlayabilir. kendi haline, yani aralarından çıkan sonradan görme kimselere bırakılan halk, iktidar ve itibar elde etmeğe çalışmanın tahrik
    ettiği parti çekişmeleri ve bundan doğan karışıklıklarla kendisini mahva götürür.

    halk kitlelerinin sükunetle ve küçük kıskançlıklardan ari olarak karar vermesi ve şahsi menfaatleri ile karıştırmadan memleket işleri ile uğraşabilmesi mümkün
    müdür? bunlar harici bir düşmandan kendilerini koruyabilirler mi? bu düşünülemez. çünkü halk kitlesinde kafa sayısınca parçalanmış bir plan bütün birliğini kaybeder, bu suretle anlaşılmaz olur ve tatbiki imkansız hale gelir.

    ancak müstebid bir hükümdar ile planlar geniş ve açık bir şekilde, üzerinde dikkatle durularak hazırlanabilir ve devlet mekanizmasının parçaları arasına uygun şekilde dağıtılabilir. bundan çıkan zaruri sonuç şudur ki; herhangi bir memleket için tatmin edici hükümet şekl i birdir. o da sorumlu bir şahsın ellerinde toplanmasıdır. kesin bir istibdat olmaksızın medeniyet mevcut olamaz. medeniyet, kitleler tarafından değil onların yöneticisi tarafından devam ettirilebilir. avam vahşidir ve vahşetini her fırsatta gösterir. avam hürriyeti ellerine aldığı an o hürriyet çabucak vahşetin en yüksek derecesi olan anarşiye
    dönüşür.

    hürriyetin kendilerine çok miktarda içki kullanma hakkı verdiği, içki ile düşünce kabiliyetini kaybetmiş, alkollenmiş hayvanlara bakın. bu bizim için değildir ve
    bu yol bizim yürüyebileceğimiz yol değildir. yahudi olmayan halk, alkollü içkilerle düşünce kabiliyetlerini kaybetmişlerdir. onların gençliği klasizm ve ilk
    çağ ahlaksızlığı ile ve içlerine soktuğumuz özel ajanlarlarımız, öğretmenler, hizmetçiler, zenginlerin evlerinde mürebbiyeler, takipler vasıtası ile zehirlenerek
    ahmak bir şekilde yetiştirilmişlerdir. bu sonuncular arasına kötü yol ve lüks içindeki kimseleri gönüllü olarak takip eden ve kendine sosyete kadını denilen kimseleri de dahil edeceğim.

    parolamız kuvvet ve yapmacıktır. siyasette sadece kuvvet, bilhassa devlet adamlarına çok lüzumlu olan kabiliyetler içine gizlenmiş kuvvet galip gelir.
    taçlarının bir kısım yeni kuvvetlerin ajanlarının ayaklarına düşmesini istemeyen hükümetler için şiddet bir prensip ve desise ile yapmacık usûl olmalıdır. bu kötülük sonunda iyiliği elde etmek için tek ve yegane vasıtadır. bundan dolayı gayemizi elde etmeğe hizmet edecekleri zaman rüşvetçilik, düzenbazlık ve hiyanet hususlarında duraklamamalıyız. siyaset yolu ile başkalarının mülkünü
    tereddütsüz olarak nasıl ele geçireceğimizi bilmeliyiz, eğer bu yolla başkalarına boyun eğdirmeyi ve hükümdarlığımızı temin edebileceksek. bizim devletimiz, bu sessiz işgal yolunda ilerlerken körü körüne itaat meydana getirmek için lüzumlu olan dehşet havasını sürdürmek hususunda harb korkusunun yerine daha az
    fark edilebilen fakat daha tatmin edici olan ölüm cezasını koymak hakkına sahip bulunmaktadır. adil fakat merhametsiz şiddet, devlet kuvvetinin en büyük amilidir. sadec e menfaatimiz için değil aynı zamanda vazifemiz icabı olarak ve zaferimiz için şiddet ve yapmacık programı devam ettirmeliyiz.
    hesaba dayanan bu doktrin kesinlikle kullanılan vasıtalar kadar kuvvetlidir. bundan dolayı o vasıtalar ile olduğu kadar şiddet doktrini ile zafer kazanacağız ve bütün hükümetleri bizim hükümetimizin tebası haline
    getireceğiz. bütün itaatsizliklerin ortadan kalkması için bizim merhametsiz olduğumuzu bilmek onlara yetecektir.

    çok eski zamanlarda "hürriyet, eşitlik, kardeşlik" kelimelerini halk kitleleri arasında ilk defa biz bağırdık. o günlerden beri her taraftan gelip bu oltaya takılan budala papağanlar tarafından bu kelimeler çok defa tekrar edildi.
    bunlarla, evvelce avamın baskısına karşı çok güzel muhafaza edilen dünyanın refahı ve ferdin hakiki hürriyeti giderildi. yahudi olmayanların sözde zeki insanları, ilim sahipleri, bu mücerred kelimelerin hakiki manalarını anlayamadılar. bunların manalarının ve karşılıklı münasebetlerinin çelişmesine dikkat etmelidir. görmediler ki mahlukat arasında eşitlik yoktur ve hürriyet olamaz . yaradılıştan akıl, seciye ve kabiliyetler eşit değildir. düşünmediler ki avam tabakası kördür. onların arasından seçilip yönetimi üzerlerine alan sonradan görmeler de siyaset mevzuunda avam tabakasının kendisi gibi kördürler. yetişmiş bir kimse bir budala da olsa yine hükmedebilir. halbuki yetişmemiş kimse çok zeki de olsa
    siyasetten bir şey anlamaz. bütün bu hususlara yahudi olmayanlar dikkat etmedi. oysa ki her zaman hanedan hükümdarlıkları bu fikirlere dayanmıştır. çünkü baba siyasi işlere dair bilgileri oğluna naklederdi. bu suretle bunları hanedan içindeki intikal manasını kaybetti ve bu durum davamızın başarısına yardımcı oldu.

    dünyanın her köşesinde "hürriyet, eşitlik, kardeşlik" kelimeleri şuursuz ajanlarımız sayesinde, bizim sancağımız coşkunluğu taşıyan çok sayıda kimseleri saflarımıza soktu. bu kelimeler daima yahudi olmayanların refahını kemiren, her tarata sulhu, sükuneti, dayanışmayı yok eden, yahudi olmayan devletlerin bütün müesseselerini tahrip eden mahvedici kurtçuklar oldular.
    ilerde göreceğiniz gibi bu durum bize zaferimiz için yardım etmektedir. bu diğer şeyler meyanında en kuvvetli imkanı, yani imtiyazları yıkma, başka bir ifade ile
    yahudi olmayanların aristokrasisinin tüm mevcudiyetini yok etme imkanını elimize geçirmeye bizi muktedir kıldı. bu sınıf halkları ve memleketlerin bize karşı sahip oldukları yegane müdafaa vasıtası idi. yahudi olmayanların tabii ve soya dayanan aristokrasisinin yıkıntıları üstünde biz para aristokrasisinin önderliğinde bizim tahsil görmüş tabakamızın aristokrasisini kurduk. bize bağlı olan serveti ve bizim siyon liderlerimizin tertip ettiği tahrik kuvveti olan bilgiyi ve aristokrasinin şartları olarak tesis ettik.

    ihtiyacımız olan insanlarla münasebetlerimizde daima beşer düşüncesinin en hassas duyguları, para hesabı, tamah ve insanın maddi ihtiyaçları hususundaki açgözlülük üzerinde işlemek suretiyle zaferimiz kolaylaştırılmış bulunmaktadır.
    bu beşeri zafiyetlerin her biri tek başına ele alınınca şahsi teşebbüse felce uğratmaya yeterlidir. çünkü insanların temayüllerine göre istedikleri verilerek faaliyetleri satın alınmıştır. hürriyet mücerritliği, her memlekette avamı;
    hükümetlerin, memleketin sahipleri olan halkın kahyası olmaktan başka bir şey olmadıkları ve kahyanın ise eskimiş bir eldiven gibi değiştirilebileceği fikrine
    inandırmağa bizi muktedir kıldı.

    halk temsilcilerinin bu değiştirilme imkanı, onları bizim emrimize tabi hale getirdi ve böylece bize onları tayin etme kuvveti verdi..

    protokol 2

    gayelerimize erişebilmek için harplerin mümkün olduğu kadar arazi kazançları ile neticelenmemesi zorunludur. böylece harpler ekonomik alana kaydırılacaktır.
    bu alanda milletler verdiğimiz yardımda üstünlüğümüzün kuvvetini sezmekte gecikmeyeceklerdir. bu durum her iki tarafı bizim beynelminel ajan kadromuzun merhametine terkedecektir. bu kadromuz milyonlarca göze sahip olup; devamlı olarak gözetleme halindedir ve hiçbir tahdit onları engellememiştir. sonra bizim beynelminel hukukumuz, milli hukuku ortadan kaldıracak ve devletin medeni kanunları, tebası arasındaki münasebetleri nasıl idare ediyorsa, milletleri öyle idare edecektir.
    halkın içinde kabiliyetleri ve kölece itaatlerine göre titiz bir dikkatle seçeceğimiz idareciler, idare etme sanatında eğitim görmemiş kimselerden olacak ve bundan dolayı kendilerinden müşavirleri ve uzmanları olan çocukluklarından beri bütün dünya işlerini idare etmek için yetiştirilen bilgi ve zeka sahibi kimselerin ellerinde oyuncak olacaklardır. iyice bildiğiniz gibi bizim bu uzmanlarımız idare hususunda ihtiyaç duydukları malumatı bizim siyasi planlarımızdan, tarih derslerinden ve her an geçen hadiselerin müşahedelerinin tatbikatı ile
    yönetilemezler. onlar neticelerden tenkidi bir görüş çıkarmayan nazari usule alışıktırlar. bundan dolayı bizim onları hesaba katmaya ihtiyacımız yoktur.

    bırakın onları vakti gelinceye kadar kendilerini eğlendirsinler veya girişkin mazilerinin yeni şekillerinin ümidi içinde ve zevklerinin hayalleri ile yaşasınlar.
    bırakın; bizim onları ilmin emirleri diye kandırdığımız oyunların başrolünü oynasınlar. bu maksatla devamlı olarak basınımızın vasıtası ile bu nazariyelere körü körüne itimat uyandırıyoruz. yahudi olmayanların bilim adamları bilgileri ile böbürlenecek ve ilimden elde edeceği b ütün malumatı makul bir şekilde doğruluğunu ispat etmeden tatbik mevkiine koyacaktır. halbuki bizim arzu ettiğimiz istikamette eğitmek için bunları kurnazlıkla tertip etmişlerdir.

    bir an bile ifadelerimizi boş sözler sanmayın. bizim tertip ettiğimiz darvinizm, marksizm, nietzcheism'in başarılarını dikkatle düşünün. biz yahudiler için bu direktiflerin yahudi olmayanların üzerinde nasıl bir bölücü etki yaptığını görmek herhalde zor olmayacaktır. siyasette ve idari işler yönetmekte hata yapmaktan kaçınmak için milletlerin düşüncelerini, seciyelerini ve temayüllerini
    hesaba katmak bizim için zaruridir. siyasetimizin zafer ve onun meydana getirdiği mekanizmanın işleyişi, karşılaştığımız halkların mizacına göre değişmelidir. onun tatbikatı şimdiki zamanın ışığında geçmişten alınan derslerin hülasalarına dayanmadıkça temin dilmeyecektir.

    bugünün devletlerinin elinde büyük bir kuvvet vardır ki; halkın içinde düşünce hareketleri meydana getirir. bu, basındır. basının rolü devamlı olarak ihtiyaçları zaruri imiş gibi göstermek ve halkın şikayetlerini ifade etmek ve hoşnutsuzluk meydana getirmektir. ifade hürriyetinin zaferi basında mücessem hale gelir.

    fakat yahudi olmayan devletler bu kuvvetin nasıl kullanılacağını bilmediler ve o kuvvet bizim elimize geçti. basın vasıtası ile kendimiz gölgede kalarak tesir yapmak gücünü kazandık. her ne kadar kan ve gözyaşı isek de basın sayesinde altını ele geçirdik. gerçi halkımızın içinden birçoğunu feda ettik, fakat altın elimize geçti. safımızdan fend edilen her şahıs allah nazarında bin yahudi olmayan şahısa bedeldir.

    protokol 3

    bugün size söyleyebilirim ki hedefimiz simdi bize sadece birkaç adım uzaklıktadır. uzun yolun yürünecek ancak ufak bir kısmı kaldı. kendisi ile halkımızı temsil ettiğimiz sembolik yılanın, önünde yürüdüğümüz çember kapanacaktır. bu halka kapanınca bütün avrupa devletleri kuvvetli bir mengene içinde onun büklümlerine kilitlenecektir.
    bugünlerin anayasal terazileri kısa zamanda kırılacaktır. çünkü üzerinde döndüğü ekseni aşınıncaya kadar durmadan sarsılsın diye biz onu dengesiz kurduk. yahudi olmayanlar o eksene yeterli derecede sağlam kaynak yaptıklarını zannediyorlar ve o terazilerin dengeye geleceğini umuyorlardı. fakat eksenler -tahtlarındaki krallar- kontrolsüz ve sorumsuz yetkileri ile şaşkına dönmüş olan ve budalaca hareket eden temsilcileri tarafından kuşatılmışlardı. bunlar bu yetkileri saraylarda teneffüs edilen dehşet havasına borçluydular. bu şahıslar halkları ile teması kesince tahtlarındaki krallar iktidara göz diken kimselere karşı artık halk ile anlaşıp kendilerini kuvvetlendirmeye muktedir olamıyorlardı. biz, uzak görüşlü hükümdar iktidarı ile halkın kör kuvveti arasında her iki taraf da mânâsını kaybetsin diye bir uçurum meydana getirdik. bir kör ile değneği gibi ki ikisi de birbirinden ayrı olunca kuvvetsizdir.

    iktidar peşinde koşanlar iktidarı kötüye kullanmaya tahrik etmek için, bütün partileri silâhlandırdık, iktidar mevkiini her ihtiras için hedef hâline getirdik. kısa bir zaman sonra karışıklıklar ve iflâslar bütün dünyâyı kaplayacaktır.

    çok konuşan gevezeler parlâmento oturumlarını ve yönetimle ilgili toplantıları konuşma müsâbakası hâline çevirmektedir. atılgan gazeteciler ve vicdansız yazarlar her gün idâreci memurlara saldırıyor. çılgına dönmüş avâmın yumrukları altında her şey havaya uçuşurken iktidarın suiistimâli, bütün müesseseleri kendilerini devirmeğe hazırlayan son manivela olacaktır.

    bütün halk fakirlik sebebi ile ağır çalışma mecbûriyetine zincirlenmiştir. bu, onların evvelce vurduğu kölelik ve toprağa bağlı kölelik zincirlerinden daha kuvvetlidir. onlar bu zincirlerden kendilerini herhangi bir yolla kurtarabilirlerdi. fakat yoksulluktan aslâ kurtulamayacaklardır. biz anayasaya kitleler için hayâlî ve gerçekdışı gözüken bir kısım haklar dâhil ettirdik. halkın hakları ismi de, verilen bu hakların hepsi, yalnız bir fikir hâlinde mevcûd olabilir ve fiilî hayatta aslâ gerçekleltirilemez. proleterya bizim emrettiğimiz yönde ve bizim iktidar mevkiine yerleştirdiğimiz ajan kadromuzun hizmetinde bulunan kimseler lehinde rey kullanmalarının karşılığı olarak acıyıp soframızdan kendilerine fırlattığımız ekmek kırıntılarından başka anayasadan bir menfaat elde etmediğine göre, konuşmacıların gevezelik yapma hakkı elde etmeleri, gazetecilerin güzel yazılar yanında saçma şeyler yazma hakkına sâhip olmaları, ağır yükünün altında beli ikiye bükülmüş proleter işçi için ne ifade eder? cumhuriyete ait haklar fakirlik bir taraftan hemen hemen her gün çalışmaya mecbûr olması sebebiyle o hakları kullanmaya muktedir değildir. diğer taraftan o haklar kendisini yoldaşlarının grevlerine ve işverenlerinin lokavtlarına bağlı hâle getirdiğinden muntazam ve muayyen gelirinin bütün teminâtından mahrum etmektedir.

    bizim rehberliğimiz altında, halk; aristokrasiyi yok etti. o aristokrasi ki kendisinin tek ve yegâne müdâfaa vâsıtası ve halkın refâhına bağlı ve ondan ayrılması imkânsız menfaatleri sebebiyle de kendilerini besleyen bir anne idi. şimdi aristokrasinin yıkılması sebebiyle halk para öğüten merhametsiz alçakların pençesine düştü. bunlar işçilerin boyunlarına acımasız ve zâlim bir boyunduruk vurdular.
    bu işçileri bu baskıdan kurtaracak kimseler olduğumuzu ileri sürerek sahnede görüneceğiz ve bizim savaşan kuvvetlerimiz olan sosyalistlerin, anarşistlerin ve komünistlerin saflarina girmelerini onlara telkîn edeceğiz. bu savaşan kuvvetlerimizi biz; sosyal masonluğumuzun sözde bütün beşeriyetin dayanışması ve kardese idâresi geregince dâima destekledik. işçilerin emeğinden kânunen faydalanmakta olan aristokrasi; işçilerin iyi beslenmeleri, sıhhatli ve kuvvetli olmaları ile alâkalanırdı. biz ise tam aksine yahudi olmayanların öldürtülerek azalmalarından menfaat bekliyoruz. bizim kuvvetimiz devamlı yiyecek kıtlığı ve işçinin beden zayıflığında gizlidir. çünkü bütün bunlar bizim arzularımızın kölesi olmasına delâlet eder. o kendi yetkileri içinde bizim arzularımıza karşı koyma kuvvet ve enerjisini bulamayacaktır. kralların kanunî otoritesinin aristokrasiye verdiği işçiyi idâre hakkını, açlık daha sağlam bir şekilde bize verir.

    biz, avam tabakasını açlığın doğurduğu sıkıntı, hased ve kin ile harekete geçirecek ve yolumuzun üzerinde bizi engelleyen ne varsa onların elleri ile silip yok edeceğiz.

    bütün dünyâya hükmedecek olan hükümdarımızın taç giymesi vakti gelince, aynı eller ona engel olabilecek her şeyi ortadan kaldıracaklardır.

    yahudi olmayanlar bizim uzmanlarımızın telkinleri ile harekete geçirilmeksizin düşünme alışkanlığını kaybetmişlerdir. bundan dolayı bizim krallığımız kurulunca derhal yapacağımız bir işi yapmanın, âcil lüzûmunu görmüyorlar. bu iş, bilginin basit ve gerçek bir bölümü ve bütün bilgilerin temeli olan insan hayâtının ve onun sosyal varlığının yapısının gerektirdiği iş bölümünü ve netice olarak insanların sınıf ve şartlar içinde ayrılmaları husûsundaki bilgileri okullarda ögretmektedir. herkesin bilmesi gerekir ki insanların çalışma mevzularındaki farklılık sebebiyle herhangi bir eşitlik mevcûd olamaz. bir kimsenin kendini lekeleyen bir hareketi ile bütün bir sınıf kânun önünde eşit olarak sorumlu tutulamaz. o şahısla berâber hiçbir kimsenin değil, yalnız o şahsın kendi şerefi lekelenmiştir. sırlar içinde olan ve yahudi olmayanların öğrenmesine imkân vermediğimiz cemiyet kuruluşunun gerçek ilmi herkese gösterecektir ki mevki ve iş, muayyen bir çevre içinde muhafaza edilmelidir. şöyle ki; fertlerin bir eğitimden geçmiş olmaları sebebiyle kendilerine uygun olmayan bir işi yapmaya davet etmeleri yüzünden insanların ızdırap kaynağı olmasınlar. bu ilmin tamâmen okunmasından sonra halk gönüllü olarak iktidâra itaat edecek ve devlette kendilerine tahsis edilen mevkii kabûl edecektir. bilimin bizim geliştirdiğimiz bugünkü durum ve istikâmetinde halkı yanlış yola sevk etme kastı ile hareket edilmesi ve halkın kendisinin cehâleti sâyesinde onlar basılı şeylere körü körüne inanır, bağrına basar. bir kör kendisinden üstün saydığı her duruma kin duyar. çünkü sınıf ve durumun mânâlarının idrâkine sâhip değildir.

    ticârî mübâdeleler üzerindeki muâmeleleri durduracak ve sanayii felce uğratacak olan ekonomik krizlerin tesiri bu kini daha fazla artıracaktır. bizce bilinmekte olan bütün gizli yer altı metodları ile ve tamâmiyle elimizde olan altının yardımı ile bütün dünyâda ekonomik krizler meydana getirecek, bu krizler vâsıtasıyla avrupa'daki bütün memleketlerde bütün işçi gürûhunu aynı anda sokaklara fırlatacağız. bu güruh; cehâletlerinin basitliği içinde zevkle dökülecekler ve beşikte bulundukları günlerden beri haset ettikleri malları o zaman yağma etme imkânı bulacaklardır.

    bizimkilere dokunmayacaklardır. çünkü saldırı ânı bizce bilinecek ve biz kendimizinkileri muhafaza etmek için tedbirler alacağız.

    göstermiş bulunmaktayız ki, hâdiselerin gelişmesi bütün yahudi olmayanları idrâkın hâkimiyetine sokacaktır. bizim istibdâdimiz kesin olacaktır. çünkü, o bütün kargaşalıkları tedbirli bir şiddetle yatıştırmayı ve bütün müesseselerde liberalizmi yakıp kül etmeyi bilecektir.

    halk kendisine hürriyet adı altında her türlü müsaade ve müsâmahada bulunulduğunu görünce kendisini hükümdar tahayyül ederek yolunun üzerindeki iktidâra saldırdı. fakat tabiî diğer bütün körler gibi birçok engellere rastladı. bir kılavuz arama telâşına kapıldı. eski durumuna dönme idrâkine aslâ sâhip olmadı ve bütün iktidârını bizim ayaklarımızın altına attı. bizim "büyük" ismini verdigimiz fransız ihtilâli'ni hatırlayın. onun hazırlanmasındaki sırlar bizce gâyet iyi bilinmektedir. çünkü o tamâmen bizim ellerimizin eseridir.

    o vakitten beri dâima dünya için hazırladığımız siyon kanından müstebid kral lehinde, en sonunda bizden bile dönmeleri için halkı bir hareketten diğerine sevk ediyoruz.

    bugün biz enternasyonal bir güç olarak yenilmez bir durumdayız. çünkü herhangi bir devletin hücûmuna uğrasak diğer devletler tarafından destekleniriz. yahudi olmayan halklar, bunların en az bir kısmı için yirmi kralın kafasını uçururlardı.

    halk kitlelerinin bu mantıksız, birbirini tutmaz hâli; aynı mâhiyette görünen olaylar karşısındaki tutumu nasıl izah edebilir?

    bu diktatörlerin kendi ajanları vâsıtası ile halkların kulağına bu suiistimaller ile devlete verecekleri zararın halkların refâhı, onların hepsinin enternasyonal kardeşliği, onların dayanışması ve halklarının eşitliği gibi yüksek bir gâye ile olduğunu söylemeleri vakıası ile izah edilebilir. tabiî onlar bu birleşmenin sâdece bizim hâkimiyetimizdeki idâre altında başarılması gerektiğini söylemezler.

    böylece halk dürüst kimseleri suçsuz çıkarır, her ne isterse yapabileceğine gittikçe daha çok inanır. bu durum sâyesinde halk her türlü muvâzeneyi yok eder ve her adımda karışıklık meydâna getirir.

    hürriyet kelimesi insan topluluklarını her kuvvete, her çeşit otoriteye, hattâ allâh'a ve yaratılış kanunlarına karşı savaşa sevk eder. bunun içindir ki biz krallığımızı kurduğumuz zaman, zâlim bir prensip ifâde eden ve kitleleri kana susamış hayvanlar hâline getiren bu kelimeyi hayat lügatinden silmeğe mecbûr olacağız.

    gerçekten bu hayvanlar her zaman kan içip doyduklarında yeniden uykuya dalarlar ve o zamanlarda zincirlerine kolaylıkla vurulabilirler. fakat onlara kan verilmezse uyumazlar ve mücâdeleye devâm ederler.

    protokol 4

    her cumhuriyet birtakım safhalardan geçer. bunların birincisi, oraya buraya atılan kör avâmın ilk günlerdeki çılgınca öfkesini ihtiva eder. ikincisi, demagoji safhasıdır ki bundan anarşi doğar ve bu da kaçınılmaz olarak istibdâda götürür. artık kânunî ve açıktan açığa ve bundan dolayı mesuliyeti haiz bir istibdad değil, fakat görünmeye ve esrarlı bir şekilde gizlenmiş, bununla beraber bir gizli teşkilâtın ellerinde olduğu hissedilen bir istibdad. bunun hareketleri bir paravana gerisinde ve her çeşit ajanın arkasında çalıştığı nisbette vicdansızca olur. o ajanları değiştirmek sadece zararsız değil, fakat devamlı değiştirme sayesinde uzun müddetli hizmetlerinin mükâfatlandırılması için kaynakların harcanmasını önlediğinden gizli kuvvetle gerçekten yardımcıdır da.
    görünmeyen bir kuvveti kim ve ne gibi bir durumda devirebilir? bizim kuvvetimiz tamamen böyle bir kuvvettir. yahudi olmayanların masonluğu, bir paravana olarak bize ve amaçlarımıza körü körüne hizmet eder. fakat kuvvetimizin hareket plânı, hatta onun tam hedefi bütün halk için bilinmeyen bir sır olarak duruyor.

    hürriyet de; allah'a iman ve insanların kardeşliği temeline dayansa, yaratılışın insanları, derecelere ayıran kesin kânunları tarafından reddedilen eşitlik telakkîsine bağlanmasa, zararsız olarak ve halkın refâhını bozmaksızın devlet ekonomisindeki yerini alabilirdi. böyle bir imanla bir halk toplumu dinî idâre mıntıkalarının vesayeti altında idâre edilebilir ve allah'ın yeryüzüne tertip ettiği nizâma itaat ederek mânevî çabanın rehberlik eden eli altında rahat ve saygılı bir şekilde yürürdü. bu sebepledir ki, bütün imanların el altından mahvına çalışmak, yahudi olmayanların kafalarından allah ve mâneviyat düşüncelerini koparmak ve onların yerine aritmetik hesaplar ve maddî ihtiyaçlar yerleştirmek bizim için zaruridir.

    yahudi olmayanlara düşünme ve farkına varma husûsunda vakit bırakmamak için onların aklını sanayi ve ticaretle çevirmelidir. böylece bütün milletler kâr peşinde ve yarışında bütün bütün yutulacaklar ve müşterek düşmanlarını fark etmeyeceklerdir. fakat yine de hürriyetin yahudi olmayanların toplumlarını parçalayıp yıkması için sanayii spekülatif temele oturtmalıyız. netice olarak sanatı ile topraktan ne çıkarılmış ise onların ellerinden kayarak spekülasyona yani bizim sınıflarımıza geçecektir.

    üstün gelmek için yapılan şiddetli mücadele ve ekonomik hayata yayılacak sarsıntılar hareketli, soğuk ve merhametsiz toplumlar meydana getirecektir ve şimdiden getirilmiştir de. bu toplumlar yüksek siyasete ve dine karşı kuvvetli bir nefret besleyeceklerdir. onların yegâne kılavuzu kâr yani altındır, onunla elde edecekleri maddî zevklerinden dolayı ona tapacaklardır. sonra vakti gelince yahudi olmayanların aşağı tabakaları, iyiyi elde etmek için değil, hatta servet kazanmak için değil, fakat sadece imtiyazlılara karşı kinlerinden dolayı bizim iktidar rakiplerimiz olan yahudi olmayanların âlimlerine karşı bizi tâkip edeceklerdir.

    protokol 5

    bozulmanın her yere girdiği, zenginlerin sadece yarı dolandırıcılık düzenlerinin becerikli sürpriz taktikleri ile kazanç sagladıkları, gevşekliğin hüküm sürdüğü, ahlâkın gönüllü olarak kabûl edilen prensiplerle değil cezâî tedbirler ve sert kânunlarla muhafaza edildiği, îman ve memlekete dâir duyguların kozmopolit inançlarla silindiği toplumlara ne şekilde idâre tarzı verilebilir? bu toplumlara biraz sonra anlatacağım istibdaddan başka ne şekilde bir idâre verilebilir? biz cemiyetin bütün güçlerini ellerimize alabilmek için sıkı bir şekilde merkezleştirilmiş bir hükûmet meydana getireceğiz. teb'âmızın siyâsî hayâtının bütün faaliyetlerini yeni kânunlarla mekanik bir tarzda düzenleyeceğiz. bu kânunlar yahudi olmayanlar tarafından tanınmış olan bütün müsâmaha ve hürriyetleri birer birer geri alacak ve bizim krallığımız herhangi bir anda ve her yerde bize söz ile veyâ fiîlen karşı gelecek olan herhangi bir yahudi olmayan şahsı yok edecek derecede muhteşem bir istibdad ile temâyüz edecektir.
    benim söylediğim şekilde bir istibdâdın bugünkü gelişme durumu ile bağdaşamayacağı bize söylenecektir. fakat ben size bunun olacağını ispat edeceğim.

    halk, tahtlarında oturan krallara allah'ın irâdesinin izhârı olarak baktığı zamanlarda kralların müstebid iktidârına mırıldanmadan itaat ederlerdi. fakat biz onların kafalarına kendi hakları mevzûsunda telâkkîler îmâ ettiğimiz günden beri tahtların sâhiplerini alelâde şahıslar gibi görmeğe başladılar. biz onları allah'a îmanlarından da uzaklaştırdık. o zaman iktidârın kuvveti halkın sâhip olduğu sokaklara fırlatıldı ve bizim tarafımızdan ele geçirildi.

    bundan başka kurnazca dalavereler ile ortaya konan teori ve sözler vasıtası ile genel hayâtın düzenleriyle ve her çeşit diğer desiseler ile kitleleri ve fertleri yönetmek sanatı gibi bizim idâreci beynimizin uzmanlarına ait olan hususlarda yahudi olmayanlar bir şey anlamazlar. analiz ve müşâhedeler, küçük çıkarlar üzerinde hassâsiyetle durma gibi maharetlerde bizim rakibimiz yoktur. siyâsî faaliyet plânları çizmede ve dayanışmada bizimkinden fazlası mevcut değildir. bu hususta yalnız cizvitler bizimle mukayese edilebilir. fakat biz kendi gizli teşkîlâtımızı dâima gölgede tutarak, onları açık bir teşkîlât olmaları sebebiyle düşüncesiz avâmın gözünden düşürmek yolunu bulduk. bununla berâber muhtemelen dünyâ için kendi hükümdarları kim olsa aynıdır. katoliklerin başı da olsa bizim siyon kanından müstebidimiz de olsa. fakat biz seçilmis kavme bunu bir kayıtsızlık mevzuu yapmak çok uzaktır.

    bir zaman için dünyâdaki bütün yahudi olmayanların bir koalisyonu bizimle belki başarılı bir şekilde mücâdele edebilirdi. fakat onların aralarında mevcût ve kökleri şimdi aslâ koparılıp çıkarılamayacak derecede derine atılmış olan anlaşmazlıklar sebebiyle bu tehlikeye karşı emniyette bulunmaktayız. biz, yahudi olmayanların şahsî ve kavmî hesaplarını, son yirmi yüzyil boyunca besleyip çok geliştirdiğimiz dinî ve irkî kinlerini birbirlerinin karşısına çıkartır. bu sebepledir ki bize karşı kolunu kaldıran herhangi bir yerdeki bir devlet destek görmeyecektir. onların her biri hatırlarında tutmalıdır ki bize karşı herhangi bir anlaşma kendisi için faydasız olacaktır. biz çok kuvvetliyiz. bizim kuvvetimizden kurtuluş yoktur. içinde bizim esrarlı elimiz bulunmadıkça milletler önemsiz bir husûsî anlaşma bile yapamazlar.

    bizzat allah tarafından bütün dünyânın idâresi için bizim seçildigimizi peygamberler söylemiştir. allah bizi bu vazifeyi görebilecek bir zekâ ile teçhiz etti. hasım tarafta bir zekâ olsaydı bize karşı hâlâ mücâdele edebilirdi. fakat öyle olsa da yeni gelen bir kimse eskiden beri yerleşmiş olan bir kimse ile denk olamaz. bu sebeple aramızdaki mücâdele, dünyânın bugüne kadar aslâ görmediği şekilde merhametsiz olacaktı. evet, onların zekâsı çok geç yetişmiş olacaktır. bütün devlet mekanizmalarının tekerlekleri bir motor kuvveti ile hareket ettirilir ki o bizim elimizdedir. devlet mekanizmalarını bu motor aldırır. siyon liderlerimiz tarafından icat edilen politik ekonomi ilmi, uzun zamandan beri sermayeye şahâne nüfusunu vermiş bulunmaktadır.

    sermayenin engelsiz olarak işletilmesi için, o sanâyi ve ticarette inhisar tesis etmek hususunda hür olmalıdır. bu, şimdiden görünmez bir el tarafından dünyânın her tarafında icrâ safhasına konulmaktadır. bu hürriyet, sanâyi ile meşgûl olanlara siyâsî bir kuvvet verecek, bu da halka baskı yapmağa yardımcı olacaktır. bugünlerde halkları silâhsızlandırmak onları harbe sevk etmekten, alevler içinde yanan ihtirasları bizim menfaatimize kullanmak, onların ateşini söndürmekten ve başkalarının fikirlerini alıp onların mânâlarını bize uygun şekilde değiştirmek, onları kökünden kazımaktan daha ehemmiyetlidir.

    yöneticiliğimizin en mühim amacı şu hususları ihtivâ eder: halkın zihnini tenkîd ile bozmak, onu mukâvemet uyandıran ciddî düşüncelerden uzaklaştırmak, zihnî kuvvetleri boş nutukların sahte savaşı ile meşgûl etmek.

    her çağda dünyâ halkları da fertler gibi sözleri iş şeklinde kabûl etmişlerdir. çünkü onlar genel arenadaki gösteri ile tatmîn olurlar ve va'dleri icrâatın takip edip etmediğine nâdiren dikkat ederler. bundan dolayı biz halka söz ile hitap edilecek müesseseler kuracağız ve bu müesseseler gelişmeye olan faydalarının delîlini vereceklerdir.

    her yöndeki bütün partilerin serbest dış görünüşlerini zâhiren kabulleneceğiz ve bu dış görünüşlere nutuklarda ses vereceğiz. nutuk veren kimselere kadar konuşacaklar ki dinleyicilerin sabrını tüketecek ve nutka karşı bir nefret hâsıl edeceklerdir.

    kamuoyunu avucumuzun içine almak gâyesiyle her taraftan birbirlerine zit fikirleri netîce çıkamayacak şekilde karşı karşıya getirerek, bu karışıklık içinde yahudi olmayanların başlarının dönmesi ve her çeşit siyâsî mevzûlarda hiçbir fikir sâhibi olmamanın en iyi hal olduğu kanaatine varmaları için, yeterli bir zaman boyunca çalışarak onları şaşkın hâle getirmeliyiz. halkın siyâsî mevzûları anlamaması gerekmektedir. çünkü o mevzûlar yalnız halkı idâre edenler tarafından anlaşılır. iste bu birinci sırdır.

    hükûmetimizin başarısı için zarûrî olan ikinci sır, aşağıdaki hususları ihtivâ eder: millî başarısızlıkları, ihtirasları ve medenî hayat şartlarını çoğaltmak. böylece keşmekeş doğuran bir durum içinde bir kimsenin nerede bulunduğunu bilmesi imkânsız olacak ve neticede halk birbirlerini anlamaz duruma gelecektir. bu tedbir başka bir yoldan da bize hizmet eder. şöyle ki, bütün partilerin arasına anlaşmazlık eker, hâlâ bize boyun eğmek istemeyen bütün toplu güçleri yerinden çıkarır ve işimize herhangi bir derecede engel olabilecek herhangi bir şahsî teşebbüsün cesâretini kırar. bize karşı şahsî teşebbüsten daha tehlikeli bir şey yoktur: eğer o, arkasında bir dâhîye sâhipse böyle bir şahsî teşebbüs aralarına anlaşmazlık ektiğimiz, milyonlarca kişinin yapabileceğinden fazla şey yapar. biz yahudi olmayan cemiyetlerin eğitimini o şekilde yönetmeliyiz ki, her zaman şahsî teşebbüs isteyen bir mevzû ile karşılassalar meyus bir acz içinde elleri böğürlerinde kalsın. çalışma hürriyetinin neticesi olan büyük çabalar bir başkasının hürriyeti ile karşılaşınca kuvvetleri tükenir. bu çarpışmadan ağır ahlâkî sarsıntılar, hareketler ve başarısızlıklar ortaya çıkar. bütün bu vâsıtalarla yahudi olmayanların kuvvetini o şekilde azar azar tüketeceğiz ki onlar bize dünyânın enternasyonal iktidârını sunmaya mecbûr olacaklardır. bu durum herhangi bir şiddet hareketinde bulunmaksızın dünyânın bütün devletlerinin kuvvetlerini tedrîcen yutmağa ve bir üstün hükûmet teşkîl etmeğe bizi muktedir kılacaktır. bugünün hükümdarları yerine bir hayâlet dikeceğiz ki ona yüksek hükûmet idâresi denilecektir. onun elleri bir kıskaç gibi her istikâmete uzanacak ve onun teşkîlâtı öyle muazzam ölçülerde olacaktır ki dünyânın bütün milletlerine boyun eğdirmekte başarısızlık göstermeyecektir.

    edit:mason değilim,avamın kelime anlamını soranlar olmuş alt sınıfı insan olarak tanımlanır.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük