bugün

ispanyol yapımı bir netflix filmi.

“Üç tür insan vardır. Yukarıdakiler, aşağıdakiler ve düşenler. “
hassas bünyelerin izlerken dikkat etmesi gereken film. mideniz kaldırmayabilir.
sonu daha güzel olabilirdi, birsuru sey aciklammadan bırakıldı,ortam cok enterasan oldugundan hikayeyi pek sallamamişlar, mesaj basit ve istenilen mesaji zaten verdik deyip gerisini pek umursamamıslar diyebilirim

fena degil ama abartmaya da gerek yok,max 6,5 puan
Üstümüzü başımızı metafora bulayan ama bu işi güzel yapan bence gayet başarılı bir film.

izleyin.
https://youtu.be/cBT_nkri9Gk
90lı yıllarda aynı konuya değinen kısa bir film yapılmıştı. The platform insanın doğasını anlatıyor çok da metafor kullanarak yapıyor bunu. ister dini, isterse devlet mekanizması gözüyle bakalım fark etmez. insan zorda kalınca her türlü vahşiliği sergiler, bu doğamızda var. paylaşmak ise çoğumuza yabancı. Bu yüzden birileri para, mal, mülk içinde yüzerken çoğumuz sefil bir hayat sürüyoruz.
ön not: aç karnına izleyince açlığa dayanma seviyenizi sınirsızlaştırır.

benimkisi gibi hassas mideye sahip olanlar için rahatsız edici görüntülerdi fakat filmde sansürsüz ve iyileştirilmeden gösterilmesi elzem olan görsellikler barındırıyor.

filme gelince herkes kendi penceresinden bakmış, hiçbir özet, hiçbir açıklama veyahut spoiler okumadan izledim filmi (bu benim zevk aldığım bir alışkanlığım). izledikten sonra benim anladığımla diğerlerinin anladıklarını mukayese ederim, ettim.

herkes bambaşka çıkarımlar yapmış; bazı film ve kitapları içselleştirmek daha doğrusu özümseyebilmek için onlarla doğru zamanda karşılaşmak/temas etmek gerektiğine inanırım.

bir kitabı alırım ve bekletirim, onu anlayabileceğim yaşanmışlıkları biriktirdiğime inandığim vakit, açıp zevkle ve bilge hallerimle okumaya başlarım.

neyse işte bu film bana;
hiyerarşik zincirin, dinin/dinlerin, zorundalıkların, yaşama güdüsünün salt insanı nasıl ihtimal vermediği şekillere soktuğunu daha sonra da o şekillerle bütünleşerek günahsızlığını ilan ettiğini gösterdi. her katmanda yaşananlar, insanların hayatlarındaki kesitlerin dayatmalarına göre bireysel sonra da toplumsal cevabı şeklindeydi.
birey olarak kendine sadık kalabilmenin kolektif güç karşısında imkansızlaştığı, bununla birlikte yaşama güdüsünün her günahı/ayıbı/kendine sadakatsizliği nötralize ettiğini gördüm.

gerçekte de böyle mi oluyor peki?
evet.
olmalı mı?
zaruri.
olmalı mı?
olmasa daha iyi.
olmalı mı?
olmasın.
olmalı mı?
oluyor.
ol ma lı mı?
olmamalı amk olmamalı.
Benim için hayal kırıklığı olan bir film. Her şeyi insanların gözüne sokmaya çalışmışlar. Ya bir salın insanlar anlasın. Böyle yaptıkları için filmin sürükleyiciliği kalmaz zaten.
izlemeyen tek kişi benim galiba. Her yerde virüsten söz edilince bıkıyorsunuz. Bir yere kadar.

Popüler film.
yavan bir film.

iyi fikir, kötü anlatı.
film tek kelime ile şahane. filmin elle tutulur bir başlangıcı veya sonu yok. kendime göre filmi yorumlayacak olursam:

--- spoiler ---

bina dünyayı temsil ediyor,
katlar arası değişim insanın kazancına göre yaşam şartlarını, hayat kalitesini bazen karnının doyduğunu bazen de aç kaldığını yani gelir seviyesinin değişken olduğunu ifade ediyor. gelir değiştikçe sosyal ortam çevre de değişiyor. yemeğin orantılı paylaşılması halinde herkese yetecek yemek olması, dünya nimetlerinin herkese yeteceğini; ancak üst tabakanın buna müsade etmediğini, cimri zenginler yüzünden fakirlerin açlık çektiğini kast ediyor. binanın kaç katlı olduğunun bilinmemesi insanın ömürünü temsil ediyor. herkesin katla ilgili bir tahmini var ama bunu en sonunda öğrenebiliyorlar. binada 16 yaşından küçük olmaması, çalışma hayatının dışında kalan çocukların, dünyada ki para kazanma savaşında olmadığını, savaşı yetişkinlerin yaptığını gösteriyor. katlar arasında dolaşan kadın da hastalığı temsil ediyor. bazen sadece uğrayıp geçiyor bazen de ölümcül olabiliyor. çocuğa gelince; yeteneği olması ve onunla binadan çıkılabilmesi, aslında çocuğun ölüm meleği olduğunu bu nedenle binadan yani dünyadan onunla çıkılabildiğini temsil ediyor. çocuğun annesi olan katlar arası dolaşan kadının hastalığı temsil etmesi de çocuğun ölüm meleği olduğu anlamını kuvvetlendiriyor. başroldeki oyuncunun karanlık bir ortama ışıkla ve çocukla gitmesi ve sonunda öldürdüğü adama kavuşması öbür dünyaya geçtiğini temsil ediyor. çocuk yeni kişileri getireceği için plarformla dünyaya yani binaya geri dönüyor.
--- spoiler ---
filmin verdiği mesaj, fakirleri değil, zenginleri doyuramadık mesajı veriyor yani konu poli: ve formic arasında geçen şey *
Bir buçuk saat boyunca asansörün nasıl çalıştığı düşünülmekten başka şeye odaklanılmayan film. elektromanyetik bir sistem mi var ne ahah.

Lost'un sonuna laf edenlerin kesinlikle izlemesi gereken bir film. ibret alıp, allah canımı alsaydı da lost'a laf etmeseydim derler.
"Üç tür insan vardır; yukarıdakiler, aşağıdakiler ve düşenler." sözleriyle başlayan Netflix filmi.
2019 yapımı film. Bir ton güncel sosyal mesaj içerir. Filmde geçen katlar sosyal-ekonomik sınıflara benzetilebilir. insanların özenle hazırlanan yiyeceklere saldırması alışveriş çılgınlığına benzetilebilir ve platformun kendisine plaza da diyebiliriz.
Dikey Öz Yönetim Merkezi diye adlandırılan Platform' da ''aşağıdakiler aşağıdadır'' mantığının geçerli olduğu ve insanların eninde sonunda sisteme ayak uydurdukları söylenir. Velhasıl tavsiye filmdir.
15 dakikada verilecek mesajın bir filme yayılması olarak görüyorum, iyi hoş ama uzatmaya gerek yoktu.
Platform filmi hakkında herkes bir sonuç
çıkarmaya çalışıyor ama arkadaşlar sonuç filan yok. Filmin sonu mantık sınırları dışında onun için herkes filmin sonunu çözmeye çalışıyor.
Yıllar önce dünyanın en mantıksız Fıkrasını dinlemiştim. Fıkra şu arkadaşlar.
“Atın biri berbere gitmiş, fıkra bu ya. Berber koltuğuna oturmuş. Berber sormuş “saçmı olsun sakalmı?” o arada yoldan kırmızı renkli siyah camlı bir Porsche geçmiş. Sonra at dönmüş berbere “sakal olsun” demiş.
Bu fıkrayı ilk anlattığım kişiler “at berberimi gider? At tıraşmı olur?” gibi cevaplar vermişlerdi. Bunu eminim sizde diyorsunuz ama mantıksız tarafı bu değil arkadaşlar sonuçta bu bir fıkra. Asıl mantıksız olan fıkranın içinde kırmızı renkli siyah camlı bir Porsche geçmesi. işte burada beyin birşeyleri bağlamaya çalışıyor.
Filimle ne alakası var derseniz. Filmde herşey normal seyrinde gidiyor..Giriş tamam, gelişme tamam ama sonuç bu filimle zerre kadar alakalı değil. işin kötü tarafı bunu kabul edemiyor oluşumuz. Böyle güzel başlayan bir film böyle bitmemeli mantığıyla beynimiz konuyu bir yerlere bağlamaya çalışıyor. Bu bir resim sergisinde, anlamsız bir tabloya bakıp sırf birileri bizi anlam çıkartıyor sansınlar diye birşeyler söylemeye çalışma çabamızdan başka birşey değil. Öyle ki birileri anlam çıkartır gibi yapınca bu sefer kendi zekamızı sorguluyoruz ve bizde bir anlam çıkarmaya çalışıyoruz. Tabi anlam çıkmayıncada bu şekilde ikilemlere ve beyin yanmalarına maruz kalıyoruz.
yemek yerken izlenmemesi gereken filmdir. ben bu hataya düştüm, siz düşmeyin. ayrıca keşke sonunu daha güzel bağlasalarmış.
Gayet güzel filmdir. Fakat yeterli genel kültür olmadan kullanılan yoğun metaforları anlamak mümkün değil.

Rezil düzeni yaratan tanrının kılı mesele etmesi de ilginç olmuş.
Güzel film sevdim.
Diyeceklerim bu kadar beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
Doğru tespit bravo.
ilk 20 dakikası sağlam, ortaları tekdüze, finali ise hayal kırıklığı.

5,9/10.
(Film)

izlediğim en iyi filmlerden birisi diyebilirim. Filmde dinlerin getirmeye çalıştığı adalet betimlenerek anlatılmakta. Teoloji üzerine yazılmış bir senaryosu var. Ellerine sağlık netflix.

--spoiler--

Öncelikle filmin deizm düşüncesinin mantıklı olduğunu vurgulamaya çalıştığını söylemeliyim. Önemli olan mesaj senin gitmene gerek yok denilirken peygamberlerin gereksiz olduğu önemli olanın mesajın kendisi olduğu söylenmeye çalışılıyor.

Sarı saçlı adam: hz. isa ve isevilik dinini / kitap : don kişot katolikliğe karşı yazılmış hiciv eseridir

Sarı saçlı kadın yönetimin kadını: museviliği (köpek 2. Ramses hz. Musa devrindeki firavunun ismi)

Adamın başta kadının metoduyla ilerlemeye çalışması vurmamasının sebebi ise hıristiyanlıkta öldürmenin olmamasıdır. Fakat kadının intiharından sonra eli silah tutan birisiyle beraber ilerlemesi ise islam dininde kılıcında bulunmasıdır.
ilk 50 katın bir günlüğüne oruç tutması ise belirli bir gelirin üzerinde olanların 30 da birine silah zoruyla el konulmasına yani islamdaki malların 40 ta birinin zekât olarak alınmasına, vermeyenlerden zorla alınmasına işaret ediyor.

Bu bizim mesajımız denilerek saklanan kek ilahi mesaj. Keke esmer sakallı adamın kılını düşürmesi ise mesajı arapların/ müslümanların kirletmesi. En sonunda ise kekin çocuğa yedirilip bizim asıl mesajımız çocuk denilmesi ise

Üşendim daha fazla yazmayacağım


--spoiler--
Yapılan atıflar göndermeler güzel ama yine de bir olmamışlık var bu filmde. Karakter gelişimleri yetersiz. Olaylar kendi halinde ilerliyor gibi. Drama yine aynı şekilde yetersiz seyirci karakterlerle duygusal bağ kuramıyor empati geliştiremiyor yada ben de öyle oldu. Aynı senaryo daha iyi bir yönetmenin elinde çok daha iyi bir film olurdu kesinlikle.
netflix'in türkiye'de izlenenler arasında ilk 10'a koyduğu film. izlemeye değer efendim.
Bu Filmi ister dini konudan ister siyasi düşünce ya da devlet yönetimi ile ele alın, inanılmazlar çıkarımlar ve metaforlar muhteva ediyor..

Filmi izlemeyen kişilerin şayet izlemeyi düşünüyorlarsa okumamalarını tavsiye ederim. Bundan sonra yazacağım şeyler aleni spoiler..

--spoiler--
Tanrı Bu yaşam düzenini kurdu. Platform dünyanın ta kendisi. Bu kusursuz düzende öyle sayısız nimetler vardı ki yemeğin içinden çıkan tek bir kıla dahi tahammül edilemiyordu..

Goreng isa'nın (insanoğlu'nun) ta kendisidir ve elinde kitabı (eski ahit) vardır..

trimagasi ise şeytan'ın ta kendisidir. elindeki bıçak da insanları günaha soktukça güçlenen (kestikçe bilenen) şeytanın silahıdır..

platform üzerinde gelen yemeklere ilk başta pek önem vermemesi ve sadece bir elma alması ama şeytan'ın yemeklere yumulması ise isa/şeytan farkını gösteriyor..

ve elma. şeytan'ın insanoğlu'nu ilk günaha soktuğu ve cennetten atılmasına sebebiyet verdiği unsur. ama isa yani insanoğlu şeytan ile ilk görüşmesinde elmayı alması ama günahsızlığı nedeniyle yemeyip atması bir başka metafor..

tekerlekli sandalyedeki bilge siyahi ise hz. musa’dır..

333 katta 2'şer kişi ise 666 eder ki bu da şeytanın sayısı olup yaşamın günah dolu yolunu ifade ediyor..

0 (sıfır) nolu kat ise tanrı katıdır (cennet). herkes o kata ulaşmaya çalışır..

2. ramses adındaki köpek: kendini asarak intihar eden kadın isa'ya ihanet eden havari yahuda iskaryot. bir yahudi o da sonuçta. 2. ramses adındaki köpeği de yahudilerin mısır sürgünü tarihini ve beslenen kadim yahudi inanışlarını temsil ediyor..

goreng'in hücre arkadaşı imoguiri bir kural oluşturup, alt kattakileri bu kurala uymaya ikna etmeye 15 gün çalıştı. fakat alttakiler bir türlü uymadılar. goreng ise itaat edilmeyen bu kurala uyulmasını sağlamak üzere bir cümle söyledi: o da yemeklere sıçmak. goreng’in de belirttiği üzere sadece alttakileri kurala uymaya zorlayabilirdi. çünkü yukarı doğru sıçamazdı. muazzam bir hukuk düzeni eleştirisi olmuş, hukukun gücü ancak aşağıdakilere yeter..

en dip ve numarası olmayan karanlık kat ise araftır.
imanı elde eden (isa'nın elinden pudingi yiyen) çocuk (saf insan) kıyam ederek hızla göğe (sıfırıncı kat/cennet) yükselir ve sonsuz yaşama kavuşur..

delikte dünyada da olduğu gibi kapitalizm hakim çünkü insanın doğasında benmerkezcil olmak var. üst kattakiler geçen ay alt katta açlıktan ölmek üzere olduğunu hemen unutuyor ve tıka basa yemeye başlıyor çünkü güçle birlikte gelen umursamazlık alt kattakiler için bir sempati veya acıma uyandırmıyor.
goreng asla gerçeği keşfedemedi. mesaj çocuk veya pasta değildi..

mesaj, herkesin hapishaneye gelmeden önceki soruda gizliydi.
''en sevdiğin yemek nedir?''
goreng bu sorudan kaçınmaya çalıştı, ancak kadın cevapta ısrar etti. goreng cevap olarak "salyangoz" dedi.
goreng masada ne gördü? salyangozları. kimse dokunmamıştı.
çünkü bu ziyafet, orada kilitli olan herkesin en sevdiği yemeklerden oluşuyordu.
eğer her mahkum sadece en sevdiği yemeği yiyecek olsaydı herkes hayatta kalırdı ama insanların açgözlülüğü bunun önüne geçti..

goreng deliğe bir diploma almak için ödemesi gereken bedeli ödemek amaciyla gonullu olarak geliyor. yani günahkar değil. kendisine filmin ilerleyen noktalarında sürekli mesih atıfı yapılıyor ama zaten bu adam isa. düzenin icine girerken yanına almayı seçtiği eşya kitap. yani incil. hem de ben incilim diye bağıran bir incil, don kişot..

eski çalışan gönüllü kadin da 25 yildir hizmet ettiği kurum hakkinda bilgi sahibi değil. her dindar gibi yalnızca bildirilenleri bilmiş, anlatılanları dinlemiş ve mutlak bir inanci var bu yere karşı. entrylerde hakkında melek falan denmiş, bence biraz da araf'ı temsil ediyor o katta. olan biteni sorguluyor ama mekana dair sorulan sorulara da çok kesin cevaplar veriyor: "200 kat var, 16 yaşından küçük kimse yok, yonetim bu konuda cok titiz."
bu yüzden iyi bir mürid olup vicdanını temiz tutuyor. sisteme inancı tam olduğu için 400 kişiye yetecek yemeği eşit dağıtmaya çalışıyor ve iyi kalmaya uğraşıyor. ancak 202.kata düşünce araftan çıkıyor ve anlıyor ki 25 yıldır insanlari nasıl bir yanılgıya yolladığından biraz da kendisi sorumlu. yalnız çarkı döndürecek kadar, bilmesi gerektiği kadar bildirilmiş ona her şey. inancını kaybediyor, bir özür olarak bedenini yiyecek olarak sunuyor ve kendini asıyor..

alt kattakileri ancak "yemekleri eşit paylaştırmazsanız her bir pirinç tanesine bulaştırana kadar yemeğinizin içine sıçarım" şeklinde ikna edebilmek de yine cehennem olgusuna selam çakıyor. ucunda ceza olduğu için iyilik yapmayı kabul ediyorlar, tıpkı toplumumuzda var olan cehenneme gitme korkusu yüzünden düzgün davranan insanlar gibi. iyi insanlar değiller ama kötülük de yapamıyorlar çünkü yanmak istemiyorlar..

baharat, halatla yukari çıkıp hapisten kurtulma peşinde ama bu da işlemiyor çünkü dünya düzeninde üst kattaki yemek ve seks ziyafetiyle o kadar mutlu ve mesut yaşıyor alt tabakadaki insanları kesinlikle yukarıya, yanlarına almak istemiyor. Gerçek hayattaki sınıf kavramını birebir modelliyor..

baharat ve goreng bu sistemin çarkını kırmak için şeytanlarla savasiyorlar ve bu isa'nin müridini kaybetmesine ve kendini feda etmek için yeterince yaralanmasına sebep oluyor.
bilge adam mesajı neden iyi sunulmuş bir yemek olarak tanımlıyor? herkesin sevdiği yemeklerden oluşan bir sofrada bir yemek mutfağa geri dönerse o kişinin bunu yemediği, bir problem olduğu anlaşılacak. belli ki mutfakta herkesin sadece kendi yemeğini yediği varsayılıyor. üzerinde bir toz tanesi bile bulunmayan, cımbızlarla mükemmel hazırlanan panna cotta neden ilk defa kimse tarafından yenmedi? onu yiyen kişinin başına bir iş mi geldi? hazırlık aşamasında içinden çıkan kıl çıkan yemek panna cotta idi. böyle kusursuz hazırlanan bir ürünün geri dönmesi şefe hakaret olur..

burada mesaj panna cotta değil, küçük kız. neden küçük kız? 16 yaşından küçükler giremez, sistem bu konuda çok katı. çünkü küçük çocuklar günahsız ve melektir. dünyanın/deliğin adaletsizliğini, acımasızlığını, vahşetini hak etmezler. dünyada yaşanan da tam olarak bu, her yıl milyonlarca çocuğun açlıktan kırılarak ölmesine bir atıf olduğunu düşünüyorum..

çocuğunu arayan kadının meselesine gelince, kadın oyuncu olduğu için köpekli kadını tek olduğuna ikna etti ama aslında gizlice kızı da içeri soktu. delik hakkında kimsenin fikri olmadığı için içeri girince korktu ve çocuğu en alt kata sakladı. kız kayıtlarda orada olmadığı için platform o katta kimsenin olmadığını varsayıyor bu yüzden de yiyecek içecek orada kalabiliyor olabilir. büyük ihtimal annesi uyutulup random başka bir kata atanmadan önce ayda 1 kez aşağı inip istiflediği yiyeceklerle ayın sonuna kadar kızını azar azar orada besliyordu. zaten kadını da hep ayda bir gördük..

goreng şeytanın etini yedikten sonra daha kibirli ve acımasız, kadının etini yedikten sonra daha sakin ve dengeli davranıyor. hakikaten yedikleri onun bir parçası oluyor..

- tanrı'ya inanıyor musun?
- bu ay inanıyorum..
insanoğlunun halini özetleyen bir cevap daha. Yemeğin bol olduğu katta nasıl da işine geldiği gibi davranıyor insan..

miharu ismi japonca'da gözünü aç gibi bir anlama geliyor. her seferinde kızının saklandıgı 333. kata inerek ona yemek vermesi her katta hayatta kalmak için savaşması. goreng gözünü açıyor. değişim başlatmak istiyorsan en alt kademeye ineceksin.. en çok ezilenlerin yerine..

yukarıdan düşen ya da atlayan insanlar da imanını kaybedenler..

en vurucu mesajlardan biri de herkesi doyurma hedefi ile 6.kattan çıkılan yolda mesajı iletme uğruna doyurmak istediği insanlari öldürmeye başlamalarıydı. Dinlerde de benzer olaylar çok yaşanmıştır değil mi?

goreng'e ne oldu? don kişot'a ne olduysa o oldu..

1. katta bulunan insanların 333. kattaki insanlardan hala yemek istediğini düşünsenize.. dünyanın ve ülkemizin hali de aynen bu..

edit: şeytanın şu repliği dikkat çeker buna bile diploma veriyorlar bana vermiyorlar, kendini insandan üstün gördüğü bir cümle..
--spoiler--