özellikle adrien brody nin oyunculuğunun beni derinden etkilediği film. uzunca bir süre etkisinde kalmıştım, o görüntüler, açlığın insanlara yaptırabilecekleri, ailesine sırt çevirmiş olmanın pişmanlığıyla hayata tutunma isteği arasında ikilemde kalan bir piyanistin yaşam mücadelesi... hem kurgunun geneliyle hem de ayrıntılarıyla çok başarılı bir film, aldığı ödülleri fazlasıyla hakediyor.
2,5 saatinizi göz açıp kapatıncaya kadar çabuk geçirmenize sebebiyet veren film. Bir piyano dehasının hayatta kalmak adına verdiği inanılmaz mücadeleyi anlatan 2002 yapımı dönem filmi.
müzikleri chopin imzalıdır. acitasyon,yalakalık,propoganda var mıdır yok mudur tartışılır ama sadece chopin müziklerini milyonlara film esnasında dinlettiği için takdiri hak etmiştir.zaten başrol oyuncusu olan brody ordan oraya mazlum mazlum kaçışırken film biter akılda müzikler ve nazi askerinin spielmann'la teketek kaldıpı sahne kalır..
brody'nin muhteşem bir performans sergilediği polanski filmi. en etkileyici sahnesi * polonya askerinin piyaniste neden bir nazi subayının paltosunu giydiğini sorduğunda aldığı cevaptır. dünyada bundan daha gerçek çok az şey vardır.
(bkz: frederic chopin) 'in unutulmayan klasiklerinin çalındığı, unutulmaması gereken film.
filmde ilk radyoda çaldığı parça: frederic chopin nucturne in c-sharp minor.
alman subayına çaldığı parça: frederic chopin-ballede no.1 in g minor.
--spoiler--
filmin son 25 dakikalık kısmını 7-8 kere üst üste izledim. Adrien Brody nin açlık ve soğukla olan mucadelesi, ellerinin istemsiz kasılması ve onlara hukmedememesi, çenesini kontrol edemeyip sürekli oynaması, burnunun dolu olması ve güçlükle konuşması, ayaklarını sürüyerek yürümesi, o acıklı hali çok müthiş yansıtması, nazi subayını gördüğü anda gözlerindeki ifade ve hele de filmin sonunda stüdyoya giren kel kafalıya bakışı ve bu bakıştan sonra piyanoyu çalarken izleyende soğan doğrama sırasındaki sisli yağışa neden olan, gözlerindeki ifade ve yüz şekli gerçekten unutulmaz. bunu pek az aktor becerebilir. bu açıdan oscarı haketmiş galiba!
--spoiler--
1930 lu yıllarda avrupanın en iyi piyano çalan adamı olarak bilinen Polonyalı Wladyslaw Szpilman'ın yaşamından kareler sunulmuş olan bir film the pianist.
bugune kadar cekilmis onlarca soykırım flimlerinden biri, etkileyicilik açısından bir numara olanı. filmin ilk yarısında daha önce schitler'in listesini izlemis olanlar ben bu filmi izledim galiba şeklinde tepki verebilir. schitler'in listesinde belgesel anlatım tarzı ve goruntuler toplumsal olarak soykırımı gözler önüne sererken, the pianist te bireyin varolma mücadelesi daha fazla yer almaktadır.
yine ilk kez yahudi soykırımını anlatan filmlerde olmayan bir başkaldırışta bu filmde yer almaktadır. ölüme kuzu kuzu giden yüzbinlerce insanın her hangi bir başkaldırış yapmamış olmasını yadırgayan insanlar bu filmde biraz, bu konuda atraksiyon görebileceklerdir.
2002 yapım (bkz: roman polanski)tarafından yönetilen,
ikinci dünya savaşında almanlar ve yahudileri konu alan;
etkileyici bir film.
bazı oyuncular: (bkz: Adrien Brody) (bkz: Thomas Kretschmann)
oscar ı hakeden bir filmdir. çünkü oscar ı amerikanlar kendilerine kötüleyen filmlere vermezler. kendi aile düzenlerini eleştirenlerden hoşlanmazlar. crash gibi vasat ötesi bir filmin ve mystic river ın oscar almasının nedeni de budur. aslına bakarsanız tam tersi olsa 97 yılında da oscar ın ice storm a gitmesi veya clocwork orange ın alması gerekirdi. the pianist ise amerikanmış yermiş eleştirmiş kısmı bir kenara bırakılırsa adrian brody nin kesinlikle kendini aştığı filmdir. mimikleriyle bir insan olayların durumunu daha iyi anlatamazdı.
kendisi the thin red line daki fife rolunden beri çok çok çok geliştirmiş. helal olsun diyor ve önünü açıyoruz.
ırkçıları bile dize getirebilecek bir film.yahudi propagandası mıdır bilmem ama o zaman yapılanların yanlışlığını göz önüne koyan, fena olmayan ve gerçeğe dayanan bir senaryoya sahiptir.