insanı içine çeken; sefaletin, açlığın ve hepsinden öte savaşın nasıl bir deneyim olduğunu ekran başından yaşamanızı sağlayan bir başyapıttır. adeta hissettirir kendini... ölmeden önce izlenmesi gereken filmlerden biri olduğunu düşünüyorum. bu filmi; spielberg in schindler's list i takip eder. the pianist in çekimleri o kadar profesyoneldir ki savaşı hissettirir. schndler's list ise içine çekmez belki ama duygularınızı darmadağın edebilecek güçte bir filmdir. o nedenle ikinci sırayı hak ediyor bana göre...
filmin en etkilendiğim noktalarından birisidir burası. aslında; alman, rus, ingiliz, hiçbir ırk önemli değildir. hepsinden önemlisi beşeri ihtiyaçlardır. mükemmel vurgulamışlar.
BiR AŞK BiTTiĞiNDE ASLA BEN TERK ETTiM DiYEN SiZ
OLMAYIN..... ÇÜNKÜ AŞK BiR EKEĞiN
KIRALLIĞIDIR.....EN SON BOYNU VURULAN SiZ
OLUN....UNUTMAYINKi BiR ŞEHRi ÖNCE SIÇANLAR
TERK EDER...KIRALLAR DEĞiL..!
roman polanski adlı yahudi asıllı bir abinin çektiği güzel filmdir. ancak çok fazla ajitasyon yapmıştır yahudi olsam utanırdım bu filmden biz ne biçim bir milletmişiz diye.
filmlerin en süper olanıdır.geçenlerde trt spikerleri varşovada röpörtaj yapıyor euro 2012 için röpörtajda siroti kelimesi geçti tüylerin o an diken diken olmuştu.yani o kadar etkileyici film.
zamanında türkçe dublaj yada altyazı bulamadığım için direk ingilizce izlediğim filmdir. ingilizcemin 1 olduğu gerçeğini düşünürsek bir çılgınlık olarak düşünülebilir ama konuşmaları anlamadan da izlenebilen etkileyici dramatik bir film.
GÜZEL VE ETKiLEYiCi BiR filmdir ancak roman polanski'nin bir dolu güzel filmi varken oscar'ı bu filme kadar kazanamamış olması skandaldır. aynı skandal durum martin scorsese'nin the departed gibi bir filmle oscar almasında da geçerlidir.