Kitabını bir solukta okumama rağmen filmlerin her ikisindede zevk almadığım ingiliz-ispanyol entirikalarının saray versiyonudur. Anne'nin George ile yatıp yatmadığı hem filmde hemde kitapta muallaktadır. Devam kitabı "Kraliçenin soytarısıdır." Kanlı Mary (Kraliçenin kızı) ile bakire Elizabet'in (Anne'in kızı) çekişmesini anlatır.
kesinlikle kitabının okunması gerekir filmi görmeden önce. kitapla film arasında dağlar kadar fark olduğu gerçektir. 840 sayfalık bir kitabı 2 saatlik filme sıkıştırıcaz diye kesmedikleri olay kalmamış. bu sebeple filmi sadece natalie portman ve scarlett johansson için izleyin.
kitaba okumaya başladığımda mary küçük bir kızken yaklaşık 200sayfa sonra yoldan çıkmaktadır,maymun iştahlı olan kral daldan dala konmakta,bir yandan küçük bir oğlan çocuğu gibi davranmakta bir yandan egolarını bastıramamakta kısacası iğrenç bir karakter örneği sergilemektedir.gerçekte bütün erkekler böyleyse eğer diye başlayan cümleler geçer aklınızdan kitabı okurken istem dışı olarak.mary metreslikten sıkılır birden cocugunun doğmasıyla birlikte mary cok masum görünmesine ragmen kralı baştan cıkarabilmekte ya da bir cok erkeğe karsı ateşli görünmektedi buysa ayrı bir ironidir.kitap baştan sona sürükleyici olup sınav dönemi okunmaması önerilmektedir.
natalie portman, scarlett johansson ve eric bana üçlüsünü biraraya getirmiş, 1530'lu yıllar ingilteresini ve saray içindeki tutku, ihanet, kıskançlık gibi karmaşık ilişkileri anlatan izlenmelik bir film.
bir romanın beyazperdeye uyarlanıp nasıl rezil edildiğinin en güzel kanıtı. romanı ve filmi ayrı ayrı inceleyecek olursak; roman ingiliz tarihinin en çalkantılı yılları olan viii. henry' nin dönemini anlatır. anglikan kilisesinin kuruluşunu net bir çekilde açıklar; ayrıca bir kadının hırsları uğruna neleri göze alabileceğini görürsünüz. romanın devamı olan kraliçe' nin soytarısı ve bakire' nin aşığı da ingiliz tarihini zevk alarak öğrenmek adına tavsiye edilir.
filme gelince, yaklaşık 800 sayfalık bir romanın iki saatte anlatılması zaten beklenemezdi; ama en önemli ayrıntılar atlanarak, sonra geçen olayları başta göstererek prodüksiyon iyice katletmiş romanı. siz siz olun ya yalnızca filmi izleyin, ya yalnızca romanı okuyun. ben ettim, siz etmeyin.
olmamış bir filmdir. olmamasının nedeni ise, ne konusu ne oyuncuların performansları ne de olayları anlatış biçimidir. olmamasının nedeni inanılmaz kopuk sahneler içermesidir. o kadar çok şey film içerisinde havada kalmaktadır ki bir süre sonra oyuncuların performansı bile bu kopukluğun esiri olmaktadır. sanki bu isimde 10 bölümlük bir televizyon dizisi çekilmiştir ve daha sonra bu 10 bölüm 2 saatlik bir film olarak vizyona sürülmüştür. ben gibi normal sıradan bir sinema izleyicisini bile bu kadar rahatsız eden bu kopukluk yönetmenin, senaristin gözünden nasıl kaçmıştır, ilginç?
*kitabı muhteşem olmasına rağmen filmi çok rezil olan bir eser. filmin kitabıyla tek alakası * aynı isme sahip olmasıdır. 15 dakikadan fazla sabredilememiştir ve film kapatılmıştır. bütün kitabı değiştirmişler. insan birazcık bağlı kalır kitaba be! filmin tek güzel yanı natalie. hani george çok yakışıklıydı? hani kraliçe çok güzeldi? karakterler tip ve davranış olarak kitapla alakasız. kızların annesi neredeyse melek olarak gösterilmiş. ayrıca anne de kardeşinin geleceği için sevinen bir abla. ne şimdi bu? kitabı okumamış kişiler bile beğenmedi. ya biz ne yapalım? olmadı diyoruz sırf natalie için 10 üzerinden 4 veriyoruz. *
kitapta iki iyi niyetli insan var. bunlar mary boleyn ve william stafford'dur. anne boleyn ise tony montana gibi bir karakterdir. hırsı ölümüne neden olmuştur. kitabın geri kalanı şehvet düşkünü bir kral etrafındaki urusbu çocuklarından müteşekkildir.
800 küsur sayfalık kitabını okurken, mary boleyn'e hem kızıp hem acıdığınız philippa gregory romanı.
öyle ki amaçlarınız uğruna kız kardeşini satabilir, kardeşinizin erkek çocuğunu kendi çocuğunuz gibi gösterebilir (yalnız kitapta mevcuttur) erkek kardeşinizle birlikte olmaya çalışabilirsiniz. bunlar mübahtır.
ama erkeklerin sevgisi çabuk biter.
o kadar ki anne boleyn "a man's love is worthless" demiştir.
philippa gregory' nin yazdığı Mary ve Anna Boleyn isimli birbirlerine zıt iki kızkardeşin krala karşı verdikleri mücadeleyi anlatan kitap. Kitapta ailenin daha iyi bir nüfuza sahip olması için önce Mary krala sunulur. Daha sonra kral ablası Anna'yı fark eder. Anna Mary'nin aksine hırslı, ihtiraslı ve zeki bir karakterdir ve amcasıyla ittifakı neticesinde kralın kraliçeyi boşayarak kendisi ile evlenmesini bile sağlar. Krala erkek çocuk veremeyen Anna'nın entrikaları kitabın sonunda anlaşılır ve hem kendisi, hem de amcası ile erkek kardeşi idama mahkum edilir. 800 küsur sayfalık bir roman olsa da romanın akış temposunun hızlı olması dolayısıyla çabuk okunur...
Philippa'nın yazdığı, Aragonlu Katherine ile ilgili olan ''Constant Princess'' okununca Henry'nin zevk düşkünü bir tirana neden dönüştüğü, çocukluk dönemi daha da iyi anlaşılıyor. The other Boleyn Girl ise 8. Henry dönemindeki klostrofobik ve lükse düşkün saraylılara dair entrikalarını Boleyn Ailesini merkez alarak Mary Boleyn'in gözünden anlatıyor. Gerçekdışı, hayalperest bir romantizm her iki kitapta da var, sanırım bestseller olmasını sağlayan fanservice unsuru bu.
çevrilmiş olarak okuduğum kitaplardan, en kötü çeviriye sahip olanı diyebileceğim tarihi roman.
konusu güzel, içeriği güzel, o tarihte yaşanıyor izlenimi veriliyor evet; ama çevirideki bazı detaylar o kadar kötü olmuş ki orijinalini okusaydım diyor insan..
ha bir de akıcılık yönünden takdir ettiğim bir kitap. devamını okuyacağızdır. **
