Mario Puzo'nun "Godfather- baba'nın hem kitabını okumuş hem de filmini defalarca seyretmiş biri olarak çok ama çok büyük bir keyifle izlediğim, yer yer güldüğüm yer yer de duygusallaştığım şahane bir yapım. 10 bölümlük dizi filmin hikayesini kitabın yazılış sürecinden ele alıp Oscar'ları kaldırmasına kadar götürüyor.
Böyle anlatınca nasıl da sıkıcı bir şeymiş gibi görünüyor ama daha ilk dakikalardan itibaren yapım sizi öyle bir kavrıyor ki ekrandan gözünüzü alamıyorsunuz. Diziyi seyredene kadar Marlon Brando, Al Pacino'nun kim olduğunu bilmeseniz bile bittikten sonra onlarla birlikte ekibin geri kalanını da araştırırken bulacaksınız kendinizi.
Ama hele bir de sıkı bir sinefilseniz ve sinema dünyasının böylesi iz bırakmış yapımlarının da hayranıysanız, hatta Baba sizin de favori filmlerinizden biriyse tadına doyum olmayan bir seyirlik haline geliyor The Offer. Öyle ki filmin yapım aşamasındaki zorlukları tebessümle izliyorsunuz. Filmin ilk başta düşünülen afiş önerilerini görünce dibiniz düşüyor ve nasıl hatalardan dönüldüğünü anlıyorsunuz. Meşhur yataktaki kesik at kafası'nın nasıl şekillendiğini öğreniyorsunuz ve böylece yıllarca süren o at kafası gerçekti/maketti tartışması son buluyor. Marlon Brando gibi döneminin açık ara tek mutlak gücünün bu filmde nasıl rol almayı kabul ettiğini, film bir mafya filmi olmasına rağmen neden sadece tek bir sahnesinde mafya kelimesinin geçtiğini öğreniyorsunuz. Al Pacino'nun kendisinin bile bu rolü alacağına inanmazken nasıl sonrasında bir hollywood tanrı'sına dönüştüğünü anlamlandırıyorsunuz. Bunun gibi daha pek çok şey...
Amerikalıları sevin ya da sevmeyin diziyi seyrederken yaptıkları işe bu kadar saygı duydukları için takdir edemeden duramıyorsunuz. Bir yapımın ortaya çıkıp siz ekranda onu seyredene kadar ne aşamalardan geçtiğini öğreniyorsunuz. Bunlar çok teknik aşamalar da değil yani. Montajı böyle oldu demiyor dizi size; bu işe soyunduysanız öldürülmeyi bile göze alacaksınız demeye getiriyor. Böylesi bir konuyu bile böylesi sürükleyici bir hale soktukları için adamlar sektörün liderleri işte.
Diziyi seyrederken başını abuk subuk komedi filmlerinden, anlaşılmaz ya da birbirini tekrarlayan aşk hikayelerinden, entrika dolu dizilerden kaldıramayan bizim sinemacılarımızı ve dizicilerimizi de anmadan duramıyorsunuz. Oysa bu dizinin benzerini zamanında "Hababam Sınıfı" için yapsalardı eminim bugün elimizdeki benzer nitelikte eğlendirici bir eser olurdu. Ama yok. Seyirci sevmez değil mi? Oysa seyircilerini kendi kendilerine oluşturuyorlar.
Oyuınculuklara gelince. Başrolde yer alan Miles Teller'i Splash filminden sonra bir kez daha takdir ettim. Ama anlaşılan o ki bu adam kendi jenerasyonunun yıldızlarından biri olacak. Kendisi filme inanan Albert Ruddy'i canlandırıyor.
Matthew Goodeise Paramount Pictures Başkan Yardımcısı Robert Evans rolünde. Belki Digiturk ya da internette takip etmişsinizdir.Kendisi A Discovery of Witches dizisinde bir vampiri canlandırıyordu. Aşağı yukarı aynı zamanda bu diziyi de çekmiş adam. Temiz yüzlü, büyük renkli gözlü ve romantik filmlerin yeni yüzü olacak diye düşünürken o da enteresan işlerde boy gösteriyor. Robert Evans karakteri sosyal medyadaki yorumlarda fazlaca karikatürize bulunmuş olmasına rağmen adamın gerçek hali bu. Robert Evans Ali Mcgraw olan büyük aşkının acısını başka türlü maskelemeye çalışıyordu.
Juno Temple Albert Ruddy'nin sağ kolu Bettye McCartt'i canlandırıyor. Dizide anlatıldığı kadarı ile o olmadan bu filmde olmazmış. Bettye, kendini işine adamış ve başarıya ulaşmak için önünde engel tanımayan bir karakter. inandığı amaç için bulunduğu takımda her şeyi yapabilir. Ama aynı zamanda kabına da sığmayan ve kendi kanatları ile uçmaya da hazır olan çok güçlü bir kadın. Juno Temple'ı Türk seyircisi daha çok Malefiz filminde güzel prensesi koruyan 3 sakar periden biri olarak hatırlar.
Giovanni Ribisi şahane bir oyuncu. O da dizide mafya lideri Joe Colombo'yu canlandırıyor. Diğer oyunculara göre rolü çok daha az. Ama öyle kilit bir karakteri canlandırıyor ki ve öylesine güçlü canlandırıyor ki bir çok konu onun etrafında şekilleniyor. Adam rolünde döktürüyor resmen. Giovanni Ribisi aynı zamanda filmin en şöhretli oyuncusu da sayılabilir. Yer aldığı filmler arasında Avatar, Er Ryan'ı Kurtarmak gibi çok ses getiren filmlerde de kilit rollerde yer aldı.
Paramount Studyoları'nın yönetim kurulu başkanı ve gerçek hayatında da biraz kırık bir insan olan Charles Bluhdorn karakteri yapımın en karikatürize karakterleri ve Burn Gorman tarafından canlandırılıyor. Kariyerinde Game of Thrones, Pacific Rim, Turn gibi başarılı ve çok ses getiren yapımlarda yer almış kendileri.
Francis Ford Coppola rolünde Dan Fogler,Marıo Puzo rolünde Patrick Gallo, Marlon Brando rolünde Justin Chambersrollerinde çok inandırıcı ve başarılılar. Gerçekten Francis Ford Coppola'nın gençliğini seyrettiğinizi düşünüyorsanız. Ama bir Al Pacino bulmuşlar ki inanılmaz. Al Pacino'nun gençliği Anthony Ippolito tarafından canlandırılıyor ve ben Al Pacino'nun yerinde olsam DNA testi isterdim. Oyuncu canlandırdığı karakteri günümüzdeki konumunu göz önüne alarak resmen Al Pacino'yu filmde de özel hayatında da ezberlemiş. Aynı mimikler, aynı bakışlar. Hele bir lokanta sahnesi var ki. Orayı dizide seyretmeniz lazım.