--spoiler--
o kaltak karı alnının çatına mermiyi yiyince nasıl rahatladığımı anlatamam. neyse, sonunda adamın yaptığı mantıklıydı çünkü, bir akşam markette uyumadan önce çocuk ona ne demişti hatırlayın:
"don't let them eat me dad, promise me..."
--spoiler--
akşam akşam tüm sinir sisteminin mına koyan filmdir. ulan yapmayın şöyle güzel filmler işte. off ki of. hadi yaptın olum, öyle bi final yapmak zorunda mıydın? hadi gel şimdi kendine gelebilirsen! hele ki final müziği...
tabi ki stephen king ağabeyimizdir tüm bunların sebebi. zira film onun kitabından uyarlamadır ama kitabı okumadığımız için de övgüler doğal olarak filme gitmiştir.
içinde, ıssız bir adada mahsur kalıp, hayatta kalabilmek için kendi vücudundan parçalar kesip yiyen sahtekarın önde gideni bir cerrahın muhteşem hikayesinin bulunduğu "skeleton crew" adlı kitabın en uzun hikayesi olan "sis"in sinemaya uyarlanmış versiyonu.
sonu, sik kadar bir odada beraber izlediğimiz arkadaşlarımı ve beni neredeyse ağlatacak olan film ayrıca. ulan, yatsana askerlerin ayağına "öldürün amına koyim beni" desene.
--spoiler--
sonunun acayip şekilde içime oturduğu film. ulan her film iyi sonla bitmesin diye eleştri yapıyoruz da kötü olunca da böyle içe oturuyor insanın. 3 kere izledim bu filmi her seferinde sonunda içimde bir ağırlık.
--spoiler--
aslına bakılırsa o pekçok kimsenin beğenmediği sonla akıllarımıza yerleşmiş ve o 5 kişinin marketten ayrıldığı sahnede çalmaya başlayan müzikle içimizi yakmış başarılı film. (ayrıca o sahte mesihin öldüğü sahnede ne kadar rahatladığımı anlatamam.)
saçma salak finali de olmasa on numara film. genel itibariyle dünyaya en büyük zararı insan verir teması çok yukarıdan bakmak olur. daha mikro ölçekte bakarsak, belirli bir kontrol hacmindeki bir grup insanın birbirlerinin yasamlarını nasıl tehdit ettikleri ve zamana baglı olarak insanların fanatik ölçülerde inanış gösterdikleri din gibi olguların ya da bu tarz şeylere gönül verenlerin etkili hitabet yetenegi olan bir yonetici tarafından yonlendirildiginde nasıl kötü sonuclara gebe oldugunu çok küçük boyutlarda inceleyerek goz onune seren güzel bir film.
hollywood klişelerine fazlasıyla alışmış olan kimselerce pek yadırganmış filmdir. ilk kez stephen king uyarlaması bir filmi izlerken stephen king romanı okuyorkenki hisleri yaşadım. çaresizliği ve insanın karnını ağrıtan rahatsız edici korkuyu yaşadım. filmi eleştiren arkadaşlara söyleyeceğim şey: zaten 'korku' tek bir renge sahip değildir, bu rengin tonları da vardır. filmin sonu ise tam 'korkunun kralı'na yakışır bir sondu.
evangelistleri öven filmdir.*
o yobaz kadın ne dediyse çıktı. gece gelecekler dedi, oldu. gelip bir kişiyi öldürecekler dedi, o da oldu. tanrı bizi sınava tabi tutuyor burada beklemeliyiz dedi, öyle olması gerektiğini anladık film sonunda. hatta bi ara kadının üzerine böceklerden biri kondu, kadın ise tanrım benim canımı senden başkası alamaz tırı vırılarından birini edince böcek uçtu gitti. valla ben öyle anladım başkası böyle anlamadıysa şaşırırım valla.
önemli uyarı çatır çatır spoiler ve agresivite içermektedir
stephen king uyarlaması seyretmekten kesinlikle kaçınılmaya karar verilmesi gereken filmdir. hatta filmin sonunda ne stephen amca, ne senarist, ne de uyarlamayı yapan şahsın ecdadından kimseyi bırakmayacak kadar sinir edebilir cinstendir. okurken nispeten okuyanın hayal gücüne bırakmış olsa da seyrederken "ya bi gidin işinize, ömrümü yediniz" filmi bile olabilir. lakin belirtilmeden geçilmemesi gereken konu, insanların süreçler dahilindeki psikolojik değişimi seyre değer kılabilir filmi. gene de ömrünüzden, paranızdan, zamanınızdan yemeyiniz,geziniz, gezdirinğiz... cinsinden filmdir.
muhteşem bir frank darabont filmi daha.. hakkında yapılan kötü yorumlara anlam veremediğim film ayrıca.. film, olası bir korku anında, dar bir alana kısılıp kalan insanların ruhsal değişimini konu alıyor. aynı zamanda birkaç yaratık göstermeyi de ihmal etmiyor. izleyici etkisi altına almayı çok iyi başarıyor ve sıkılmadan sonuna kadar izlenebiliyor. final sahnesi de bir o kadar başarılı. kesinlikle izlenmesi gereken bir film kanımca.
kitabı güzel olabilir. okumadım bilmiyorum. filme gelirsek; aşırı dinciliğe yaptığı göndermeler ve insanların korku anında nelere inanabileceği, neler yapabileceği gayet güzel işlenmiş. tüm tantana bu mesajı vermekse film vasat diyebilirim.
- bu noktadan sonra spoiler vereceğim ama bence okuyun mahsuru yok - *
ama dur o iş öyle değil işte hacı hüsrev! sen nihayetinde bir kurgu yaratmışsın. paralel evren falan. bize anlatsana bu işin aslını. askerler neden böyle bir halt etmişler mesela. izleyicinin merakını tatmin etsene biraz. mesela War of the Worlds en azından hikayesini adam gibi anlatıyordu. bilimkurgu yanına bu yüzden 10 üzerinden okkalı bir sıfır veriyorum. ayıca midem bir yere kadar hollywood korku klişelerini de kaldırdı. karakterlerin mantıksızlığı tavan yapmış durumda. diyaloglar korkunç kötü. karakterlerin mantıksızlığına bir örnek, süpermarkette sanki sanat eseri izliyorlarmış gibi cama yapışan sinekten bozma dev uçan böcekleri ışıkları yakıp öyle izlediler. ulan sessizce köşene çekilsene ne ışığı yakıyorsun. bunun gibi bir sürü örnek var. korku ve tehlike anında uzaklaşmayan oyalanan insan klişesinin boku çıkmış.
ilk defa yaratıklı maratıklı bir film izlesem ve orta okulda okusaydım filmi ve enteresan sonunu da çok beğenirdim herhalde. son sahnede sislerin dağılması filmin vasatın altına göçmesini sağlıyordu.
Türk filmlerindeki mutlu sonlarla bezenmiş bünyeme gecenin bu saatinde ağır gelen film. kitabını okumadım, stephen kingin nasıl bir umut sömürücü olduğunu bilirim, bu adam psikopat yahu dediğimi bilirim her kitabından sonra. ama amca olmaz ki bu kadar da. kızdım davide bi bekle bes dakika belki o sis dağılacak, en azından o sivrisinekten çakma dev analarını bekle de sık. bu yaz nasıl geçecek bilmiyorum, her sivrisinek gördüğümde , dünyayı ele geçirmeye çalışan dünya dışı varlıklar sanıcam. o kadının adı neyse bilmiyorum da , o böcek onu neden ısırmadı yahu. kendini isa sandı, hitler de böyle uyuşturdu sanırım alman beyinlerini...
korku gerilim öğelerinden ziyade çaresiz kalan insanın neler yapabileceğini ortaya koyuşuyla benzerlerinden ayrılan film. sonu kitaptan farklı olmasına rağmen filme çok yakışmıştır. ayrıca internetten bulup izleyebileceğiniz bir alternatif sonu mevcuttur.
frank darabont ismini görünce işte dedim süper bir film bu kesin. üstelik stephen king uyarlaması. daha ne olsun dedim. ama film başladıktan 5-10 dakika sonra kanal değiştirme ihtiyacı hissettim, evet trt'nin yayınladığı süpermarkette dehşet, havaalanında dehşet kalitsinde ilerliyordu film.
sürekli olarak sanırım tevrat'tan birşeyler okuyan muhtemelen şeriatçı * o sıyrık hatunun konuşmaları ve insanları etkilemesi ve herkesi ulvi bir amaç uğrunda etrafında topladığına inandırıp onlara cinayet işletebilmesi sahneleri ve diyalogları gayet başarılıydı, hakkını yemeyelim.
ama öyle kötü bir sonu var ki filmin, yok artık bu kadar da olmaz, her ne kadar spoiler verecek olsam da buraya yazmayacağım sonunu ama izlemeyin bile bence, frank darabont ismine hiç yakışmadı, bunu yok sayıyorum.