insan psikolojisini bilhassa cehaletini ,dini inançları ve egolarını olası bir kurguyla göz önüne seren izlenilesi bir eser. Bir provokatörün insanların tüm inançlarına hükmedebileceğini ve yandaş toplayabileceğini sonuç olarak cahilce davranılıp kaos yaratılabileceğini gösteren bir filmdir.
--spoiler--
Bayan Carmody
Kasabanın tarikat lideri.
insanlar zehir içmeye başlamadan önce
buradan gitmek istiyorum.
insanlar gerilmeye başladıkça,
gözlerine daha iyi görünecek.
Hayır, buna inanmıyorum.
Kadının deli olduğu ortada.
Bak, belki birkaç kişi, ama...
Hayır, ben dört saydım.
Şu anda onlara vaaz veriyor.
Öğlene doğru dört kişiyi daha ayartacak.
Yarın akşama doğru,
o şeyler geri geldiğinde,
yanında resmen cemaati olacak
işte o zaman işleri yoluna koymak için
kimi kurban etmek isteyeceği
hakkında endişelenebiliriz ..
Tanrım, David,
biz modern bir toplumuz.
Elbette, makineler çalıştığı,
ve 911'i arayabildiğin sürece.
Ama bunları ellerinden alır,
insanları karanlıkta bırakırsan,
ödlerini koparırsan,
kural falan tanımazlar.
O zaman ne kadar ilkel olabileceklerini görürsün.
Türk filmlerindeki mutlu sonlarla bezenmiş bünyeme gecenin bu saatinde ağır gelen film. kitabını okumadım, stephen kingin nasıl bir umut sömürücü olduğunu bilirim, bu adam psikopat yahu dediğimi bilirim her kitabından sonra. ama amca olmaz ki bu kadar da. kızdım davide bi bekle bes dakika belki o sis dağılacak, en azından o sivrisinekten çakma dev analarını bekle de sık. bu yaz nasıl geçecek bilmiyorum, her sivrisinek gördüğümde , dünyayı ele geçirmeye çalışan dünya dışı varlıklar sanıcam. o kadının adı neyse bilmiyorum da , o böcek onu neden ısırmadı yahu. kendini isa sandı, hitler de böyle uyuşturdu sanırım alman beyinlerini...
--spoiler--
o kaltak karı alnının çatına mermiyi yiyince nasıl rahatladığımı anlatamam. neyse, sonunda adamın yaptığı mantıklıydı çünkü, bir akşam markette uyumadan önce çocuk ona ne demişti hatırlayın:
"don't let them eat me dad, promise me..."
--spoiler--
ilk okunduğu andan itibaren "lan şunun filmini yapsalar ne kadar güzel olurdu" denilen skeleton crew* ün beyaz perdedeki hali.
özet olarak şudur ki, bir köyü sis basar. sis ile beraber deprem de olur. bir grup insan süpermarkette kalır. sis normal sislerden farklıdır. içinde sanki yaşayan birşeyler bulunmaktadır. olaylar hızla gelişmektedir... o kadar hızla gelişmektedir ki filmin nasıl olacağı hakkında bile bir fikrimiz bulunmamaktadır.
ancak bilinen şudur ki stephen king insanın hayal sınırlarını zorlayan, en azındna zorlamayı seven bir yazardır. şahsen benim kafamdaki norton planı beyaz saçlı, peter parker ın amcasına benzeyen acayip entellektüel birisidir. amanda benim için bir kayadır. nicole kidman gibi birşeydir. buz gibidir ama çok güzeldir. ollie vardı bi de. o da şişman gözlüklü birşeydir. hep terleyen cinsten...
hep "bu filmler neden hep klişe ve büyük çoğunlukla 'iyi' sonla biterler ki" diye uzun zamandır söylenen şahsıma tokat gibi çarpmış film.
kitabı okumayan biri olarak filmi fazlasıyla beğendiğimi söylemeliyim. evet sonunda hafif falsolar olmuyor değil, bazı şeyler havada kalıyor gibi fakat film en azından "korku/gerilim" etiketli nicesinden birçok açıdan ayrılıyor ve içinde bazı mesajlar barındırmasıyla fark yaratıyor. zira filme korkudan çok, gerilim/sosyolojik ve hatta özellikle sonuyla trajik etiketlerinin daha uygun olduğunu düşünüyorum.
(bkz: trajedi)
--filmden spoiler diyalog--
biz modern bir toplumuz.
elbette, makineler çalıştığı,
ve 911'i arayabildiğin sürece.
ama bunları ellerinden alır,
insanları karanlıkta bırakırsan,
ödlerini koparırsan,
kural falan tanımazlar.
o zaman ne kadar ilkel olabileceklerini görürsün.
--filmden spoiler diyalog--
yahudi propagandası mı yapmaya çalışmış yoksa din ve politikanın uzağındaki kişileri mi yermeye çalışmış olduğu belli olmayan film. aslında izlemeden önce sise karşı bende bir önyargı vardı. bu filmi daha güzel filmler var diye en sona sakladım bu yüzden. bir ara şöyle bir başına baktım, sonra kapatım. birkaç kez daha denedim ama iyi adapte olamadım. sonra ev tayfasıyla popcorn eşliğinde film arayışlarına girdik. dedim madem izlemedim ne zamandır bunu, bari herkes buradayken izleyelim. başlarda kurgu hep bildiğimiz, insanları bir yerlere sokma telaşındaki kurgu. sonra yahudilerdeki mesihlik cazibesine kapılan bir yahudi ablanın bu konudaki gayreti ve kahinsi konuşmaları. ve ardından oldukça gerçekçi canavarlar. askeriyenin başka boyut saçmalamaları yerine kimyasal veya biyolojik silah tatbikatı yaparken böceklerde aşırı derecede büyüme yan etkisi yaptığı söylenseymiş daha gerçekçi olurmuş. gelelim sona; bilmiyorum çok mu kendimi kaptırdım ama the host of seraphim eşliğinde o acıklı manzaraları -manzara dediğim de sis ve içindeki monsterlar- görünce üzerimde kolay atılamayacak bir etki bıraktı. üstüne canavarlarca yenmektense kurşun yemeyi tercih eden insanların o acıklı halleri ve kahramanımızın canavarın önüne kendini atmışken tüm canavarların temizlendiği ve sahil-i selamete ulaşıldığı anda verdiği tepki eklenince ben yarım saat kadar kendime gelemedim. film dediğin böyle olur işte...
künye için (bkz: on uzerinden dokuz)