süresine aldanmamak gereken filmlerden. bir tarantino güzelliği daha.
insanların herşeyden alındığı, ironiyi gerçekten ayıramadığı 2015 amerikası'nda, tonlarca kere nigger* kelimesi geçen, bir kadının sahnelerce dövüldüğü bir film, ancak bu iki ayrıntı da filmi döneme uydurmak için konmuş, ki tarantino'nun nigger kelimesi sıklıkla geçen bir başka filmi, aslında ırkçılığa en karşı çıktığı filmiydi. the hateful eight'te de "yine yeni yeniden ırkçılığa karşıyım" teması olsa da, benim asıl baş karakterim daisy domergue idi, ondan "beyaz cehennemdeki kara samuel jackson reyiz" kısmına pek dikkat edemedim.
çoğunluğun aksine filmin ilk yarısında sıkılmadım, aksine karlı görüntüler mükemmel geldi bana, gözümü ayıramadım, onun dışında karakterlerin diyalogları çok eğlenceliydi, özellikle walton goggins o nasıl güzel bir aksandır? şerif her konuştuğunda msn'deki gülen smileylere döndüm.
hikaye çoğu tarantino filminin aksine tempolu değildi ancak olay tempolu olması da değildi. tarantino kendini kanıtlamış ve gişede başarılı bir yönetmen, bu sefer kafasına göre bir film çekmiş, bu oyunculardan da soundtrack'den de çekim metodundan da belli oluyor, filmi izleyince de filmin sizin için olmadığını, sadece size sunulduğunu anlıyorsunuz.
film kitap gibiydi, bir ara narrator bile girdi.
sequel olmamasına rağmen django unchained ile çok benzerliği olan bir filmdi, tarantino'nun western hayranlığından dolayı olabilir. belki de filmin etkisinde yazdı the hateful eight'i. bilemeyeceğim.
--spoiler--
filmin ilk sahnelerinde daisy'nin bir haltlar yiyeceğini anlamıştım ama channing tatum'u daisy'nin kardeşi olarak görmek bana plot twist yaşattı ki filmin son yarısı plot twist dolu zaten.
tim roth ilk çıktığında christoph waltz zannettim. quentinciğim özlemişsin adamı, naz yapmayın ikiniz de, siz birbirinize aitsiniz *
başrol olmamasına rağmen jennifer jason leigh bu film sayesinde ödülleri silip süpürüyor ve devam edecek gibi duruyor çünkü daisy mükemmel canlandırılmış, ilk yarıdaki rahat\umursamaz deliliğine, ikinci yarıdaki kan kusmuklu yüzüne hasta oldum. tarantino'nun mükemmel psikopat kadınlarından biri daha.
filmin son yarısı katil kim oyunu gibi geçti, ben şerif bilerek kahveyi içmedi ve herkesi öldürecek sanıyordum ama mantıksızmış bu, şimdi farkettim.
--spoiler--
sonuç olarak herkes için olan bir film değil. tarantino seviyorsanız ve dikkat süreniz henüz saniyelere inmemişse izleyin, seveceksiniz, en kötü 7 verirsiniz. ben 9 veriyorum. kahrolsun finaller, yaşasın tarantino.
en azından dönemimiz de hala iyi yönetmenler var düşüncesi insanın içine işler.
film üzerine bir yorum yapmayacağım. lakin filmde ki tahta kaplarda yedikleri yahniden canı çekmeyen var mı çok merak ettim.
tarantino'nun tarzından bihaber giden bünyeleri dayak yemişe döndürebilecek film. 18 yaş sınırınıboşa koymamışlar. sürpriz final, o aksiyon, o dökülen kanlar ilk yarıdaki olay örgüsüyle tamamen zıttı. Filmden aldığım mesaj amerikada kimse masum değildidir oldu.
az evvel bitirdiğimiz gün itibari ile izlediğim quentin'in 8. filmidir. gene biraz konuşmak isterim gıyabında;
--spoiler--
hayattaki en büyük zevklerimden biri, henüz izlediğim bir filmin eleştirilerini okumaktır. çıktıktan hemen sonra buradan olsun ekşiden olsun okudum eleştirileri. en beğendiğim çıkarım ise bir cümleden oluşmakta idi.
hakikaten film boyunca bu vardı aklımda. ikisi de western olduğu için haliyle django 'ile kıyaslıyoru, "acaba django'dan daha iyi midir?" diye kendime sorup duruyordum. fakat izledikten sonra anladım ki django ile tek ortak yanı western olmasıymış
öncelikle filmin bir farkı 70mm formatında çekilmiş olması. bilmeyenler için anlatayım; 35mm standart, günümüzde bir çok filmin çekildiği formattır. tahmin edeceğiniz üzere 70mm'de çözünürlük ve kalite daha da artar. tabi kullanımı pek pratik değildir. hatta yamulmuyorsam bu film 70'mm ile çekilen oldukça az sayıdaki filmden birisi.*
tarantino dış mekan seçimini 70mm'nin nimetlerinden faydalanmak için özellik seçtiği bariz. hatta ilk yarısının belli bir bölümü buna hizmet ediyordu. maalesef ülkemizde sinema salonlarının yetersizliğinden dolayı tadına tam olarak varmadık ama bir güç var tabi*
2 buçuk saatlik filmin ilk yarısı, yani 1 buçuk saatlik diliminin tamamı diyalog ve %90'ı arabada geçmekte. tarantino sinemasına aşina olanlar tabi ki yadırgamamıştır bu durumu. ben bir çok eleştiri okuyup gittiğim için hazırlıklıydım.
diyaloglar pek sıkmadı beni. sigara kullandığım için ilk yarının sonlarına doğru kopmaya başlamıştım biraz, allahtan tam zamanında bitti. özelikle oswaldo'Nun adalet ile ilgili konuşması oldukça iyi ve dikkat çekiciydi.
ama şunu da belirtmekte fayda var, ilk yarısı genel olarak ağır ve yavaş ilerledi. allahtan quentin uzuuun diyaloglar yazma işini çok iyi bilen bir insan. ve sürekli belli oyuncularla çalışmasının faydasını da burada görüyor. iyi oyunculuk ve güzel, derin diyaloglar birleşince sıkılmak pek mümkün görünmüyor. ama elbette tarantino'nun bir de acımasız yüzü var. ilk yarıda hiç o yüzünü göremediğimiz göz önünde bulundurulursa, 2. yarı da beklentimiz kan ve vahşet oluyor. peki cevap aldık mı bu beklentilere? elbette.
filmin 2. yarısı oldukça hızlı başlıyor. ki filmde en sevdiğim sahnelerden birisi de hemen başlarda. hani samuel jackson'ın albayın oğluna nasıl blowjob yaptığını anlattığı kısım. o güçlü anlatım, bir de meksikalı'nın piyanosu ile birleşince, kült bir sahne oluşuvermiş. gerçekten çok başarılıydı o sahne.
ve şu kahveye zehir atma olayı. o bölüm başlayınca dedim ki "aha, olağan şuphelilere bağladı film." ama kötü bir anlamda değil. en çok zevk aldığım sahnelerden birisi de buydu. sorgu amirliğine soyunan binbaşı warren ve birden onunla taraf olan müstakbel şerif chris, oldukça komik ve heyecan verici bir sahne oluşturmuşlar.
en sevdiğim film inglourious basterds'a da bir çok selam çakarak beni oradan da tav etti. bu sorgu sahnesindeki taşşak vurma sahnesi bunlardan birisiydi. izleyen bilir, basterds'da bar sahnesinde de taşşaklara ateş ediliyordu.
"bir piçin işi asla bitmez" sözü de basterds'dan aldo raine'in sözüydü. ve yine bir sorgu sırasında, tahta zeminin altında saklanmış insanlar. basterds'In giriş bölümüne çakılan selamlardı hep.
oyunculuklara dedik zaten başarılı diye. samuel jackson her zamanki gibi yine çok iyiydi. kurt russel'ı fazla sevmememe rağmen o da başarılıydı. ama en başarılı bulduğum isim daisy rolündeki ablamızdı. hakikaten hayranlı verici bir performanstı.
şu channing tatum'u fazla sevmem, nerede böyle zikik aksiyon filmleri var hepsinde o oynar. ama burada az oynamasına rağmen baya iyiydi. bir aldo raine havası sezdim kendisinden.
tim roth yerine bir an "christopher waltz olsa mıydı?" diye düşünmedim değil. ama çok göz önünde bir rol değildi. daha hayırlı olmuş olmaması.
sonunda da tıpkı rezervuar köpeklerindeki gibi bütün filmin geçtiği mekanda tek bir canlı kalmaz. tam tarantinovari bir bitiriş.
böyle işte dostlar. tarantino filmografimde 4. sıraya koyabileceğim, başarılı bir film olmuş. tarantino sinemasına vakıf olmayanlar sevmez, hatta 3 saatine acır. bunu tabi ki anlıyorum. eğer adamı seviyorsanız zaten gidersiniz, söylememe gerek yok. quentin 2 film daha çekeceğini ve birisinin hitckok'un psycho'su tarzı bir korku filmi olacağını söylemişti. bakalım sıradaki filmi nasıl olacak.
Muhteşem filmdir. Bir kac kere daha izleyeceğim. Görsel şölen. Quentin tarantino bir başyapıt yaratmış. Kurt russel ve samuel jackson efsane. Bu filmi beğenmemek insan aklına aykırı.
bakın bu filme laf atanın anasını sikeyim çok net diyorum.gidin izleyin beğenmediyseniz yarramı yiyin.bu film tarantino'nun taşşaklarını masaya koymasıdır.adam daha ne yapsın amınakoduklarım.bir de bi müzikleri var abovvvvvvvvvvvvv ef sa ne.
Filmi bugün sinemada izledim. Film beklentimi yüzde 90 oranında karşıladı. Tarantino gene çizgisi dışına çıkmamış. Hedefe gidilen bir yol ve o yolda karşılaşılan ilginç şeyler. Film aşırı derece şiddet içeriyor. arada bir güldürüyor sizi tabiki. Sinemalara girmeden evvel IMDb ye 9.1 ile giriş yapmıştı ancak o rahat 8.5 puana düşer.