Filmi hangi kefeye koyacağımı bilemedim doğru düzgün. 3 boyutun dram filmlerinde çok da yerinde olduğunu düşünmüyorum. leonardo zaten mükemmel bir oyuncu. diğer oyuncuların da sırıtan bir yanları yoktu. zaman-mekan ayrıntıları çok iyiydi. leonardo'nun aşkı uğruna yaptıkları da takdire şayandır. film üzerinde ayrıntılı düşününce bu yazı da değişecek muhtemelen. şimdiki izlenimim ise sinemaya gitmek yerine evde seyretmek yerinde bir tercih olacaktır. haa ben gittiğime pişman mıyım? değilim.
--spoiler--gelecegimizi gecmisten kurtulamayarak yasamak belki de hayatimizda yaptigimiz en buyuk hatalardan biri. cunku gatsby de hayalini gecmise ait bir insan uzerine kurdu ki gecmisin tekrar yasanamayacagi anlamamisti. en azindan mutlu olmesi bir nebze icimi rahatlatsa da ahlaki cokuklugu bu kadar yogun yasamak bu dunyaya karsi olan hislerimi yeniden hatirlamama sebep oldu. evet insanlar boyledir. bir gun once gulup eglendikleri insan oldugunde cenazesine bile gitmezler ve daisy sana soyluyorum kizim sen ne kevasesin oyle. rahatini birakamadin de mi? belki gatsby'nin de sucu var. cunku daisy'yi birakip gitmeseydi evlenirlerdi ama daisy de neden bekleyemedi. bilmiyorum belki ben yanlis yorumlamis olabilirim ama benim filmden cikarimim insan hayatta hic bir hayalini bir insan uzerine dayanarak insa etmemeli cunku bu takinti yaparak insanin hayati gormesini engelliyor. tabi burda ask faktoru de var gatsby'nin dedigi gibi: onunla opusseydim sonsuza kadar evli olacagimizi biliyordum ama yine de optum. belki de ask boyle bir sey onune gecemiyorsun. yani gatsby de bunun yanlis oldugunu biliyordu ama nolursa olsun film bir kez daha iyiler hep kaybeder lafini beynimize kazidi. muzikler muhtesem otesiydi ayni film gibi.--spoiler--
sağda solda okuduğum "bu film iyi sonla bitmeliydi." laflarına şiddetle karşı çıkıyorum. bu filme tam da kötü son yakışırdı. çünkü beklenmeyen, sinema filmlerinde iz bırakıyor. küçükken masallar hep mutlu sonla bitsin isteyen çocuklar gibi mızmızlananlar bir daha düşünmeli.
--spoiler--
film can alıcı sahneleri bütünüyle sindirmiş bir film bence. özellikle gatsby'nin filmin ortasına kadar bize sunulan o mükemmelliği bir anda gidince, daha doğrusu başka bir mükemmelliğe dönüşünce, adeta artık başka bir film seyretmeye başlıyorsunuz. gatsby'nin öldüğü sahne dahil hiçbir sahnede şaşırmayan ben genel itibariyle filmi ilginç bulabildim. tavsiyem izleyin.
--spoiler--
okuduğum en iyi kitaplardan birisi hiç şüphesiz, ayrıca görüldüğü üzere nickimin ilham kaynağı. filminin fragmanı da güzele benziyor izlemedim henüz ama izlenecek gibi.
izlenildiğinde bir şey ifade etmeyen, lakin fon müzikleri ( soundtrack ) çok iyi olan bir filmdir. Amerikanın eğlence ve partilerle süslenmiş zamanlarını anlatır.
otobiyografi niteliğinde bir kitaptan uyarlanmış bir film için fazlasıyla eye candy film olmuş. abartıldıkça abartılmış renk ve ışık oyunları. keşke bu kadar burtonesque bir yönetmenlik çıkartmasaydı baz luhrmann ya da keşke guy ritchie falan çekseydi. açıkçası sherlock holmes'teki ışık ve renk ayarlamaları bu filme cuk otururdu.
yalnız burada leonardo dicaprio'ya bir parantez açmak zorundayım: bu adam çok sağlam oyuncu oldu lan! nerede titanic'teki mimiksiz yeniyetme, nerede inception ya da bu filmdeki adam.
sonuç olarak ilk yarısı "lan, ben bunu niye izliyorum ki" dedirtirken ikinci yarısında gayet eli yüzü düzgün bir film hâline gelmiştir. üstelik bunu yönetmene karşın yapmıştır.
tobey maguire ' in harika oynadığı ve leonardo di caprio ' nun titanic filminden sonra tekrar o aşık hali ile karşılaşmamıza vesile olan baz luhrmann ' nın yönettiği son zamanların harika filmlerinden biridir.
--spoiler--
iyiler kaybedecek.
kötüler, iyi gözükecek. acı çekiyor sanılacak.
ve aşk amerikada 1920li yıllarda kirlenecek.
--spoiler--
senaryo itibariyle yeşilçam ile aynı olsa da kullanılan kıyafetler, sahne çekimleri, mekanlar, odada geçen sahnelerdeki oyunculuklar ile kendini belli eden müthiş bir film. fakat dediğim gibi zengin adamın tek bir kadın için her şeyini harcaması başkalarını gözünün görmemesi falan tamamen yeşilçam senaryosu lan resmen.
son yılların belki de en çok etkileyici filmidir.
nedeni ise gerçek hayatı bu kadar net yansıtmasıdır.
iyi gününde herkes yanındadır, cenazene kimse gelmez.
sadece çıkarlar çatışmadığı sürece sevilirsin.
--spoiler--
daisy'nin sırf çevrem neder, alışık olduğum hayattan vazgeçemem, sosyetede adım çıkar mantığı yüzünden, gatsby'yi adeta sattığı o an, belki de herkese en dokunandır, çünkü herkes bir daisy tanımıştır, görmüştür, duymuştur...
--spoiler--
1925 tarihli F. Scott Fitzgerald romanından sinemaya uyarlanmış olan film. nick konuşmaya başladığında harika bir film olacak diye düşündüm. sonra hikayeyi anlatmaya başladı iyi hoş ama harika değil. muhteşem bir senaryo yazacakken Baz Luhrmann köşeden dönmüş. klasik zengin kız fakir oğlana dönüştürmüş. leonardoyu pisi pisine öldürmüş. kısacası yavan bir film, mantık ve duygu eksiklikleri hissettim. herşeyi geçtim daisy karakteri.. neden carey mulligan? berbat oyunculuk, tiksinç mimikler, kafasının arkasında birleşen kaşlar.