Değişik bir filmdi şöyle ki genel olarak izlenilen filmlerde karakterlerle ya da olay örgüsünün bize hatırlattıkları ile bir bağ kurabiliriz ama bu filmde kuramadım kurulmuyor anderson öyle bir yüzeysel anlatmış ki hikayeyi ölüme dahi üzülemiyor insan. Ama yine de o sıcacık görsellik için izlenmeli.
+madame j.v dut'un ölümüne gerçekten de üzüldüm zero. Bu arada çok seksi bir sevgiliydi.
-efendim. 84 yaşındaydı.
+benim için sorun değil. gençken biftek yersin ama yaş ilerleyince ucuz etlere yönelirsin. ve itiraf edeyim ucuz etler daha çıtır.
dünyanın görüp görebileceği en iyi absürt yapımlardan biridir. 3 oskarlı filmde savaş karşıtlığı, göçmenlere gösterilmesi gereken merhamet, göçmenlerin göstermesi gereken şükran, ve daha bir sürü şey çok sevimli bir bakış açısıyla incelenmiş.
hakikaten çok sevimli bi film lan bu, renkler falan. ayrıca ost'si harry potter serisinin besteleyicisi alexandre desplat tarafından yapılmıştır. (ayrıca filmin başrol oyuncusu da voldemort'u canlandıran ralph fiennes)
ödül aldığı dallar;
en iyi film müziği
en iyi kostüm tasarımı
en iyi yapım.
not: filmle ilgili çok bir şey içermeyen bu beceriksiz entari daha çok filmin hissettirdiklerinden bahsetmektedir.
meraklısının hayran olacağı filmdir. sınavlar nedeniyle ancak izleme fırsatı bulunmuş ve hemen akabinde entarisi girilmiştir.
filmin başından sonuna ingiltere dönem filmlerini hatırlatan oralardan gözlerinizin aşina olduğu büyüleyici mekanlar kostümler ve saire ilgi uyandırmakta (filmin tamamı almanyada çekilmiş olmasına rağmen)
tek izleme sebebim zweig idi (bkz: stefan zweig) tam da gezgin ruhu yansıtılmış ve sonunda yazmasa da filmde kokusunu alabileceğiniz bir çok bölüm var. filmdeki avrupa havası da cabası.
Dakika 1.15 civarlarında, kız heykelin önüne geldiğinde arkadaki binanın çatısının solunda kalan göz şeklinde ki pencereyi farkettim. illuminati diyorum.
film resmen ben wes anderson filmiyim diye bağırıyor. o kostümlerin, mekanların pastel renkleri buram buram wes anderson kokuyor. zaten izleme listemde bulunan bir filmdi ama oscar adayları listesinde de görünce daha bir heveslenmiştim, hele ki jude lawlı adrien brodyli, william dafoeli, bill murrayli, edward nortonlu kadrodan sonra bu filmi değil wes anderson, raci şaşmaz bile yönetse izlerdim bu kadro tamamen filmin üstüne bal kaymak olmuştu. bu kadro + wes anderson + oscar adayı olmasından dolayı fazla bir beklenti içine girdiğimden midir bilemem ama filmi izleyip bitirdiğimde içimde bir burukluk oluşmuştu daha iyi bir şey çıkardı sanki gibi bir düşünceye kapılmıştım olmamış gibi geldi bana. sıfır beklenti ve nötr şekilde bir daha izlemem lazım.
ana hikayesi 1.37:1 aspect ratio ile, daha yeni zamanları anlatan diğer sahneleri 2.35:1 ve 1.85:1 ile çekilmiş film. kadrajlarda yönetmenden kaynaklı inanılmaz bir simetri var ve simetri takıntısı olan ben izlerken inanılmaz haz aldım. gördüğüm kadarıyla filmde bol bol geniş açı lens kullanılmış bazı sahnelerde bariz belliydi hatta. ayrıca kendi kurmak istediğim kadrajlarda hedeflediğim minimalizm bu filmde mevcut.
yani demem o ki filme bok atanlar günlük diziden ötesini izlemesin zira sanat bunu kaldıramaz.
4 dalda oscar ve çuvalla ödül kazanmış, Wes Anderson'ın yönettiği 2014 yapımı komedi filmi.
--spoiler--
the grand budapest hotel filmini anlatmak için tek bir kelime seçmek gerekirse, bu kelime "muhteşem" olurdu. çünkü film ciddi anlamda her yanıyla muhteşem bir film. çekimler, renkler, sahneler, oyunculuk... film inanılmaz sürükleyiciydi. hele o başlangıcından itibaren sizi içine alan havası, büyüleyiciydi. film başında sahne çekimleri baya bir özenilmişti ama bir yerden sonra sanki daha fazla özenmemişler gibi hissettirdi bana. karakterler gayet keyifliydi, yansıtılmak istenen hava tüm karakterlerde yansıtılmış ve background oyuncularında bile her şey özenliydi. filmde kullanılan renkler ise harikaydı, tüm renkler olması gereken gibiydi. her'ün verdiği renk tokluğunu bu filmde yaşattı bana.
konusu hakkında yazılacak pek bir şey yok, eğer filmi izlediyseniz ne demek istediğimi zaten gayet iyi anlıyorsunuzdur. çünkü dış sesinde filmin başında dediği gibi, konu gayet rastgele akıyordu. normal bir film olsaydı bu öge dezavantaj olacakken the grand budapest hotel için bu öge güzel bir avantaja dönüşüyor. çünkü diyaloglar o kadar güzel bir hızda ayarlanmış ki, izleyici filme yetişmeye çalışırken filmin konusu da aynı hızla ve küçük absürdlüklerle ilerliyor.
genel olarak inanılmaz keyifli bir filmdi. hapishane olayı dışında vites hep yukarıda ilerledi filmde. özellikle minimal çalışılmış sahneleri izlemek baya bir eğlenceliydi.
--spoiler--
bir solukta izlenen, kurgu bakımından sağlam olmasına rağmen öyle ahın şahım bir özelliği de olmayan film. izlerken sıkılmıyorsun, çeşitli absürtlüklerle vakit kaybetmiyorsun, oyuncu niteliği bakımından tatmin oluyorsun ama oscar ödülü alacak deseler hiç inanmazdım. normal koşullarda oscar'ın bir numara büyük gelmesi gerekir bu filme.
Kurgunun gerçeklerle beslenmesi filmi pür dikkat izlemenize yol açıyor. Asla seyirci sıkmayan olay dizisine sahip. Filmi Esaretin Bedelinin eğlenceli versiyonu olarak değerlendirmek en güzel tanımı yapmak demek..
Filmin Konusu
Film ünlü yazar Stefan Sweigin 1968 yılında The Grand Budapest Hoteli ziyaret ettiğinde aldığı notlarından esinlenilerek oluşturuldu. The Grand Budapest Hotel eski görkemli günlerini kaybetmiş adeta bir harabeye dönmüştür. Stefan Sweig hotelin şimdiki sahibi Sıfır Mustafa ile karşılaşır ve başından geçenleri akşam yemeğinde anlatmasını dinler. Bu sayede film başlar ve Hotelin ihtişamlı olduğu günlere dönüş yapılır olaylar peşi sıra gelir. Otelin ünlü odacısı Gustave yaşlı ve sarışın kadınlarla ile birlikte olmaktadır. Aşırı zengin olan Madam Celine Villeneuve Desgoffe und Taxis bir gün ölür ve mirasını bırakır. Mirasta Gustaveye Rönesans döneminin paha biçilmez tablosu olan Elmalı Oğlan adlı eseri bırakır. Gustave mirasın resmi olarak paylaşılmasını beklemeden Sıfır Mustafa ve Mathieu yardımıyla tabloyu çalar. Bunun üzerine Madam Celinenin kardeşleri, Gustave ve biricik yardımcısı Sıfır Mustafa arasında kimi zaman hapisle kimi zaman ölümle dolu sürükleyici bir miras kapma savaşı başlar.