matematik yeteneğini yok etmek ve çakralarını açmak için sağ yarım küresini matkapla delen maximillian'la yoluna başlayıp, sonrasında dağılıp giden bir hayalin arkasından kaybolan ruhlara ağıt yaktıran aronofsky'nin bu son şaheserinde, hayat ağacına farklı yollardan ulaşmaya çalışan üç kişiyi ve üç zamanı görüyoruz.
yönetmen kendini kaptırdığında, zavallı izleyicilere peşten sürüklenmek düşüyor.
hem, belli mi olur, zamanı geldiğinde öne geçeriz.
son kısımlarında izleyiciyi duygulandıran, zayıf bir bedeni ise ağlatabilecek kadar güçlü bir aronofsky filmi. bildiğiniz klasik aronofsky filmlerinindaha da ötesinde farklı bir yaklaşımla, karışık bir kurgu ile anlatıyor ölümsüz aşkı. kii zaman kendinizi aşkın ve hayatın kaynağını arayan wolverine gibi hissederken, kimi zamansa sonsuz aşkı için herşeyi yapmaya hazır ve nazır olan, sevdiği ile sonsuzluğa kavuşma hasretine girmiş bir conquistador olarak görüyorsunuz.
warner bros un "darren cığım. bu film çok karışık* ondan biraz kısalım bütçeyi istersen" dediğ bir film olmuş. kısmışlar mı bilinmez ama film yine de 10 üzerinden 11 alıyor. izleyiciyi çiviliyor. izzi nin önünde diz çöken wolverine in göz yaşları, "yapamam izzy, bitiremem" sözcükleri ile de yıkıyor.
2-3 sene sonra bir pi gibi , requiem for a dream gibi baş yapıt olacaktır. herhangi bir aronofsky filmi gibi. değerinin anlaşılması için zaman geçmesi lazım.
dip not:wolverine dedik ama şunu da eklemek lazım ki hugh jackman yardırmış.
film insanın akıl almaz kaybetme korkusu üzerine inşa edilmiş. bunun ne kadar gereksiz olduğunu da, defalarca tekrarlanan "finish it" nidalarıyla belirgin bir şekilde göstermeye çalışıyor.
film tamamen metaforik. metaforik ama görkemli ve lezzetli. dişiliğin kutsallığı, sevginin yüceltilmesi, kendini adamanın ancak açık bir yürekle gerçekleştirilmesi halinde sonuç verebileceğini kurgusal anlamda çok başarılı bir şekilde ortaya koymuş.
bu bir aronofsky projesi. dediğim gibi, pi'den, requiem for a dream'den (başka ne kaldı ki dünya çapında izlenmiş) tüm aronofsky filmleri gibi bir kırılma noktasından geçebilmenin zorlukları resmediliyor. iç çekişmeler, kişisel hayaller...
fakat belki de ilk defa bu kırılma noktasının aslında bir kırılma değil, bir yücelme noktası olduğunu bu filmle görüyoruz. diğer örnekler başarısız ya da yeterli değilken, the fountain'de, üç zamanda yer alan the conquistador (Tomas, Tommy, Dr. Creo) bu eşiği başarılı bir şekilde aşarak hayat ağacının bir üst seviyesine varabiliyor.
daha önce de belirttim, tekrar olsun: filmdeki en ürpertici sahne, filmdeki tek dişinin, kraliçe izabel'in, izzie'nin boynundaki minik tüylerin hayat ağacındaki, canlılığa doğru çekilen tüylerle birebir ifade edilmesiydi. bu da aronofsky'nin ve yahudi tanrısının bir ilhamı olsa gerek.
her sahnesi ama her sahnesi dahilik kokan, etraftan topladığı elli bin usd. borç para ile pi yi çekebilen bir adamın 30-40 milyon dolarla neler yapabileceğini gösteren bugün izlenmiş film. ses ve görüntü sistemi iyi olan bir ortamda mümkünse dolby dijital teknolojisini kullanan bir sinemada izlenmesi isabet olacaktır.