Tarsem'in görsel şiiri. Gerçek sanat, gerçek film.Zamanımızın en güzel masalı.
--spoiler--
Bu filmi gerçek bir sanat filmi yapan, elinin heryere uzanmış olmasıdır. Evet film, metaforlarıyla, afişiyle, müziği ile değindiği mitolojik öğelerle, başka yönetmenlere ve hikayelere, fotoğrafçılara göz kırpmasıyla sanat filmi olmayı haketmiştir.
Tarsem Singh, filmi çekmek için 14 farklı ülkeye gitmiş, 113 şehirde bir bir görsel güzelliklerini kaydetmiş filmine. http://thefall-locations.blogspot.com/
Bu güzelliklere ayasofya'yı da ekleyerek, istanbulluları onurlandırmıştır. Bu görüntülerden yer yer Ron Fricke'nin tartışılmaz dünyanın en iyi belgeseli olan Baraka keyfi alıdrımaktadır. Zaten Filmin görüntülerinin oluşmasında bence Baraka'dan alınan ilhamın büyük etkisi var.
Filmin Beethoven'ın 7. senfonisi ile başlaması, afişinden sonra başlangıçtaki müziğin ciddiyeti bizi ciddi bir filmin beklediğini gösterir nitelikte.
Filmin konusu hiç yabancı değil, şehrazat ölmemek için şeyh şehriyar'a masal atlatması gibi Roy, Alexandria'ya ölebilmek için masal anlatır. Bu filmin reel kısmıdır bunun yanında Pan'ın labirenti, tadında gerçeklikle paralel ilerleyen bir de fantastik hikaye vardır. işin kötüsü ikisininde son derece hüzünlü olmasıdır. Film kendi içinde başka destanlara ve masallara da gönderme yapmaktadır. Hintli'nin dünyanın en güzel kadını ile evli olması ve bu kadının kaçırılmasıyla, başka hiç bir güzel kadına bakmaması, bir hint destanından gelmekte.
Film tam bir metafor yağmuru. Afişe konacak kadar önem verilmiş kelebek figürü yeniden doğuşu simgelemekte. Aynı zamanda bu kelebeğin Darwin'in ölesiye aradığı tür olması ve onu bulmasıyla hayatının son bulması hikayenin burasında Darwin'in olması apayrı bir metafor. Alexsandria'nın filmin konusu olan gerçek ve gerçek olmayan hikayesini izledsikten sonra, başlayan yeni hayatı ve bu kelebeğin peşinden koşaması da...
Mistiğin herşeyin öldüğü bir yerde durmakta olan bir ağacın içinden çıkıp gelmesi çok çok etkileyici bulduğum sahnelerden biri.
Küçük kızın oyunundaki doğallığı hiç bir kelime ifade edemez. izleyene bol afiyet dilerim bu konuda.
--spoiler--
katalunya uluslararası film festivalinde en iyi film seçilen, Akira Kurosawa'yı, Andrei Tarkovsky'yi kıskandıracak güzellikte görseller içeren muhteşem film.* http://www.imdb.com/title/tt0460791/
7'den 70'e herkesin izlemesi gereken bir film(hep bu kalıbı kullanmak istemişimdir). baştan sona oturduğunuz yere sizi yapıştıran, 1 dakika bile sıkmayan, her şeyden bir tutam önünüze getirip sunan, kafanızdaki en iyi filmler listesindeki ilk üçü zorlayacak bir film the fall.
lee pace'i pushing daisies dizisinden az çok tanıyoruz ve neler yapabileceğini kestirebiliyoruz. ama o bıdır bıdır, sevimli aksanıyla konuşan küçük kızın* böylesine bir oyunculuk çıkarabileceğini kim tahmin edebilir.
gerek mecaz gerekse kelime anlamıyla tam bir düşüşün hikayesi. kullanılan mekanlar, kostümler, müzikler... film bittikten sonra tekrar başlamak geliyor insanın içinden. o derece sıkmayan ve bıktırmayan bir film.tarsem singh'i alkışlıyor, önünde saygıyla eğiliyorum. izleyin,izlettirin.
Yıllardır arşivimi süslemekte, izlemekten bıkılmayacak masallardan biri. Muhteşemliğini Anlatmakla olmaz, izlenmesi elzemdir. Seyirciyi bu dünyadan uzaklaştıran, güldüren, düşündüren, içini acıtan ve daha bir sürü şey hissettiren görsel şölendir.
pek çok kişi tarafından bilinmeyen ama gerçekten bir başyapıt olan film.
Dünya'da gezilip görülmesi gereken her yerden bir parça görüntü yer alıyor filmde.
dün izlerken yarın oturup sayfalarca yazarım ben bu film hakkında diye düşündüğüm lakin yazıya dökemediğim film. filmden sonra bi süre kendinize gelemiyorsunuz, ilk dakikalardan itibaren içine çekiyor film insanı; filmdeki karakterlerden biri olup çıkıyorsunuz.
'' gugli gugli gugli go away''
'' it is not time to sleep''