muhteşem bir film. klasik bir david lynch filmi, izlersiniz yıllar boyu düşünürsünüz, bir gün aniden anlayıverirsiniz. kapasite ister bu filmi de anlamak.
her bir sahnesi ustalık kokan başyapıt. aldığı ödüller bir yana, izlerken seçiminizden dolayı ödülü size veriyor film. her dakikasını doyasıya yaşıyorsunuz.
--spoiler-- darwin, wallace'un * ölüm sahnesinde "herkese bahsedeceğim" der.
yine benzer bir sahnede; maymunun bulunduğu çantadan küçük kız çıkar, darwin pekiştirir. "sen misin wallace?" *
--spoiler--
Norah Jones'un dinlenesi, son albümüne vardiği isimdir. Muhteşemdir yine...
Albüm şu parçalardan oluşmaktadır:
1. Chasing Pirates
2. Even Though
3. Light As a Feather
4. Young Blood
5. I Wouldn't Need You
6. Waiting
7. It's Gonna Be
8. You've Ruined Me
9. Back To Manhattan
10. Stuck
11. December
12. Tell Yer Mama
13. Man Of The Hour
tarsem singh 'in gidişata bakılırsa tarzını anlamaya başladığımız ikinci filmi.. rüyalar-dali-bilinçaltı-sanat bağıntıları arasında gezinen görsel öğelerle bezili, masalsı film.
orta sonda izlediğim "the cell"in hastası olmuş, birçok insana izletmeye çalışmış, babam dışında kimseye tesir edememiştim filmde jennifer lopez oldugu için. (sağol baba) şimdi o tipler ortamlarda the fall ile prim yapıyorlar. canlarım.
sanatsal başarısının aksine çok fazla bilinmeyen hatta tercihen böyle kalması içten içe arzulanan (bkz: henüz boku çıkmamış)filmdir.
okullarda ders olarak okutulabilirliği vardır.
nasıl güzel nasıl güzeldir.
neresinden başlasam bilmiyorum. Anlatmaya çalışacağım kelimeler filmi izlerken yaşayanacak en ufak duygunun yanında sönük kalır aslında. Oturun izleyin. *
ince düşünülmüş ayrıntılar; muhteşem kostümler, sahneden sahneye geçişlerdeki yaratıcılık, müzikler..
Hayattan vazgeçmiş bir adam; hayata tutunmasını isteyen küçük bir kız.
Zekice hazırlanmış kurgusu insanı içine çekerken; farkında bile olmadan filmin sonlarına doğru bir maymunun ölümüne ağlıyor olabilirsiniz. **
Sevgilisi tarafından terk edilmiş roy'un olanları küçük kıza masallaştırarak anlatmasıdır aslında bütün olanlar. intihar etmeye çalışır, kıza ilaç çaldırır ama yapamaz.
Bir kaç enstantane; (300 mg spoiler içerir)
-darwinin maymunu ; darwinin hep aradığı kelebeği * yakalayıp ona getirmeye çalışırken ölmüştür, bunu gören darwin dostundan özür diler; onun fikrini çaldığını herkese itiraf edeceğini söyleyip intihar eder. Çok dokunaklı sahnedir.
-intiharını kıza yine masalla anlatan roy kızın "onu öldürme!" çığlığına kulaklarını tıkar.. "bırak yaşasın.. öldürme onu.. ölmeni istemiyorum.."
-kendi koyduğu kılıca yanlışlıkla yaslanan kötü adamımız havuzda sırtına saplanan kılıçla salınırken "kendimi pek iyi hissetmiyorum" lafıyla güldürür.
ve filmin sonunda görürsünüz ki; bütün karakterler aslında başından beri tanıdıktır.. hepsi hastanedeki insanlardır.
(ayrıca filmde bir sahnede camera obscura gösterilmektedir.)
dün izlerken yarın oturup sayfalarca yazarım ben bu film hakkında diye düşündüğüm lakin yazıya dökemediğim film. filmden sonra bi süre kendinize gelemiyorsunuz, ilk dakikalardan itibaren içine çekiyor film insanı; filmdeki karakterlerden biri olup çıkıyorsunuz.
'' gugli gugli gugli go away''
'' it is not time to sleep''
chris reece featuring luciana iş birliğiyle ortaya çıkmış derin, anlamlı, duygusal, dinleyeni alıp götüren harika bir parça... insanın dinledikçe dinleyesini getiren cinsten... şöyle sözleri;
All leaves are painted
Now you can leave
And blame the sun for me
The silence is returning
Don't look back my dear
The wind is turning so... Cold
The wind is turning cold
I appear strong
But inside I'm broken up
Demons fighting inside me
They watch me as
As I fall
My heart is now empty
all drinks are on me
Bourbon tears and a toast
There is no comfort
In the colors of the woods
How can brown tones turn so - cold
I appear strong
But inside I'm broken up
Demons fighting inside me
They watch me as
As i fall
Leaves, on leaves, on leaves
You can't hide my way
Leave me, leave me, leave
I'll stand in the rain
Where i'll wait
For the first snowflakes
For the first snowflakes
I appear strong
But inside I'm broken up
Demons fighting inside me
They watch me as...
I appear strong
But inside I'm broken up
Demons fighting inside me
They watch me as
As ï fall
çoğu kişinin big fish'e benzettiği film. bana kalırsa big fish bu filmden fersah fersah üstündür. bu the fall'ın kötü olduğu anlamına gelmez pek tabii. zira gerek görsellik olsun gerek son 30 dakikası olsun gayet etkileyici düzeyde. özellikle o küçük kızın doğallığı müthiş. lakin fazlası yok, tabi yönetmeni uğraşından ve bu sanat eserini ortaya çıkarttığından dolayı kutlamak gerek.
film anlatıldığı kadar yada abartıldığı kadar iyi değil aslında. güzel derlenmiş toplanmış ama filmin içindeki ufak kızı sevemedim bir türlü. kıza hikaye anlatan adamı hiç sevemedim. hatta cocuk istismarı bile yapılıyor dedim bir ara. canınız sıkılıyorsa izlenebilecek bir film.
roy' un alexandria' ya dün sana bağırdığım için özür dilerim deyişinden sonra alexandria' nın bir iç çekiş ve önemli değil deyişi vardır ki.. filmin görselini, müziklerini, hikayesini her şeyini geçtim. sadece o iç çekiş için bile izlenebilir.
2006 yılı yapımı dır. ben daha dün akşam seyrettim.ağladım ağlamasına ama benim ki daha çok resmen zırlamaktı.gördüğüm en etkileyici görüntülere sahip film di.ohoooo sende bişi görmemişsin diyen olabilir ama sorarım size bir destan başka nasıl anlatılabilir ki.?
yüzeysel insan notu: lee pace'e uzun saç daha çok yakışıyomuş.*
hakkında ne kadar övgü edilse az olacak film. film de değil ki, başka bir şey bu. james cameron'ın avatar filmi için arak yaptığı bir şey. iki filmi de izleyenler bilir, ölünün etrafındaki tapınma sahnelerini avatar'a monte etmiş cameron. bu kadar az ilgi görmesi de çok tuhaf olmuş. kesinlikle izlenmeli.
filmdeki kucuk kiz cok itici baska bi cocuk bulamamislar mi diye sorasi geliyor insanin. sanki birazda moronluk var kendisinde. adam bisey sordugunda bin kere tekrar ediyor bu hala anlamiyor. lan 2 yasindaki cocuga bisey sorsan anliyor be neyse ayrica adam da cok adi sirf o masum cocugu kullanmak icin kicindan masal uydurdu hepimizde agzimiz acik izledik ama. masal'a diyecek lafim yok bildigin muhtesem olmus...
küçücük bir kızın hayal dünyası ile uyuşturucu müptelası bir adamın çok güzel bir karışımını anlatır film. bir noktadan sonra hangisi adamın hikayesi, hangisi kızın hayal dünyası ayıramaz hale gelirsiniz. film izlenir ve ardından hayatın tüm kalp kırmışlarına dönerek şu sözler söylenir; gugli gugli kaybol.
harika film. anlatılamaz, izlenilmesi gerek.
--spoiler--
gugli gugli gugli go away.
--spoiler--
--spoiler--
alexandria: why are you making everyone die?
roy: because..everything dies.
--spoiler--
--spoiler--
are you trying to save my soul?
--spoiler--
--spoiler--
you should ask someone else. there's no happy ending with me.
--spoiler--
herhangi bir ayırıma gitmeden herkesin beğeniyle izleyebileceği ve nadir karşılaşılan filmlerdendir.
küçük alexandria nın oyunculuğu karşısında da ayrı bi dehşete düşmüşlüğüm vardır.
denk gelirse izlenilmesi hatta mümkün olduğu kadar denk getirilmesi gereken bir film.
daha filmin başlangıç sahnesinden itibaren sizi görsel bir şölenin içine çeken bir baş yapıt olmasıyla birlikte, sahne müziklerininde beethoven 7th symphony'nin çalması, izleyenlerin de kendilerini alenxandra gibi hayallerin ortasında bulması, kaçınılmaz bir son olmaktadır. tek kelimeyle mükemmel bir yapıttır.