mükemmel bir first person shooter ve rpg karışımı olan morrowind in devamı niteliğindeki elder scrolls serisinin dördüncü oyunudur.edinilen ilk izlenimler:
-oyunun başı direk aksiyonla başlar ve karakterinizin binbir türlü özelliğini (elmacık kemiklerinin çıkıklığından yaşınıza kadar) belirlersiniz.bu hayli bir zaman alır.*
-modellemeler uçmuştur,çevrenizdeki hemen hemen herşey etkileşimlidir.64 bit amd işlemcili,512 mb ramli ve ati 9550 ekran kartlı bir bilgisayar bile 800*600 çözünürlükte kasmaktadır.oyunun tavsiye ettiği çözünürlük ise 640*480 gibi komik bir değerdir.
-konuyu özetlemek gerekirse:oyun bu sefer Tamriel in baş eyaleti olan Cyrodiil de geçmektedir.kral Uriel Septim bir assasin tarafından öldürülmeden önce sizi hapis bulunduğunuz zindanda ziyaret eder.siz onun rüyalarında gördüğü birisinizdir ve bir bağlantınız olacağını sezmektedir.bu arada ülkeye oblivion dan (ki tamriel in cehennem karşılığı olarak tanımlanmıştır) açılan portallardan gelen daedralar saldırmaktadır.zindanlarda ilerlemeye başlarken kral çevresinde bulunan bladeleri (krallık casusları) aşarak ona saldıran bir assasin tarafından öldürülür ve sizden son vasiyeti olarak boynuna astığı özel amuleti oğluna ulaştırmanızı ister,böylece büyük macera başlar...
-oyun morrowind e göre oldukça zor ve bazı kontroller değişmiş.ama daha çok aksiyon ve çok daha büyük bir harita olduğu kesin...
çok değişik tecrübeler veren oyundur. misal ilk başladığımda dark elf olayım dedim, kılıç kalkan takılınca çok ilerleyemedim tabi, oyunu da bilmiyorum o da var. neyse ikinci kez başladım, insan olayım basit tutayım mantığı ile ilerliyorum. hala başlardayım aslında ama çok gezdiğimden. sağda solda item toplayıp satarak 500 para toplamışlığım var daha oyunun başında. sonra o parayla gittim bi at aldım, ki bazı yerlerde fiyatı 1000lira, ben 500lük buldum diye seviniyorum. söylemesi ayıp, tıkıdık tıkıdık giderken kurtlar saldırdı, atım yalan oldu. az daha ben de ölüyordum. neyse gecenin bir vakti ormanın ortasında hasar almış silahlarımla kaldım tabi. üstümdeki tüm ağırlıkları atıp tabana kuvvet en yakın şehre koştum ama yolda neler düştü peşime... ne can var ne ilaç.büyü kullanmayı bilmiyorum daha, haritadan ışınlanmayı ise bu olaydan 15 dakika sonra çözüyorum.
neyse şehre girişte at satılan yer vardı yine. dedim, 500ü bir daha hayatta toplayamam çalayım bari. seyisi öldürdüm önce (o arada silahım tamamen kullanılmaz oldu, seyisin elindeki çakı var sadece elimde) güvenlik görevlileri de takıldı peşime 2 ok tutturdular az daha ölüyorum canım çok az kalmış. çaldığım at da çok mu yavaş anlamadım herifler 10 dakika kovaladı beni, gördüğüm bir denize atlayıp 10 dakika da ölye kaçtım. sabıkam olduğundan o şehre dönemiyorum. bir şekilde zaten her yerde bir şeyler çalıp en yakın göle kadar kaçmışlığım var, o nedenle hiç bir şehre giremiyorum aslında. çalıntı malları alacak adam da bulamıyorum... yaptığım tek şey mantar toplayıp satarak geçimimi sağlamak. derken dedim, bari hapse gireyim de kurtulayım. bu hayat bana göre değil. bu arada topuklama skill'im çılgınlar atmış at falan istemiyorum bile.
yeni hayatımda artık şehirlerde rahatça gezebilmemden ötürü yan görevleri yapıyorum bir yandan da. o görevlerden birinde de adamın tekinin evine girmem lazım. kapıyı maymuncukla açarken ilk seferinde hemen yakalandım, huyum kurusun kaçmaya başladım ve eski hayatıma 2 saat kadar devam ettim (dağlarda mantar toplamak, ayı kurt ve eşkiyalardan kaçmak) derken yine teslim oldum aynı göreve döndüm. bu sefer eve girdikten sonra polis(güvenlik güçleri) evi bastı kaçamadım bile. derken işte son seferde girdim eve, bir kitap var bakkal defteri tarzında okuduklarımla bir adama gittim. adam dedi "inanmıyorum, kitabu göster" baktım kitap hala o evde... 2 kere daha polisle münakaşa yaşadıktan sonra en sonunda elimde kitap, peşimde polis adama kanıtladım herşeyi ve yine teslim oldum.
özet: eğer ki gerçek hayatta da aynı tercihleri yaparsam vay halime. oyunda o kadar içeri girdim, polisten kaçtım ki bilmediğim ara sokak girmediğim ayı ini kalmadı. hala kimse fark etmeden at çalabileceğime inanıyorum. içimde bir at hırsızı var...
5. yıldönümü şerefine tekrar piyasaya sürülmeye hazırlanan bethesda efsanesi.
oyun aslında o kadar basittir ki, dümdüz oynamaya kalksanız dünyanın en sıkıcı oyunu bile gelebilir size. ama rol yaparak oynayan her oyuncuda anıları vardır oblivion'ın.
dünyanın en tipsiz wood elf'i yaratıldıktan sonra oyuna başlanır. karakter rogue olarak oynanmaktadır. dark brotherhood görevleri kurcalanırken bir noktada vampir olunur ve oyunun akışı tersine döner. doğrudan güneş ışığı karaktere sürekli hasar vermektedir, bu yüzden bütün seyahatler gece yapılmaya başlanır. kan içilmeyince güçlenilmesine rağmen tipsiz karakter iyice tipsizleşir, insanlarla konuşulamaz hale gelir. kafamdaki karakter, yapısı gereği adi ve şerefsiz bir karakter olduğundan her gece masum insanların kanı düzenli olarak içilir. bazen de görev yapılırken gece gündüz dengesi şaştığından kan içilmeyen geceler dördü bulur. dört günden sonra maksimum güç ve maksimum insanlıktan çıkmışlığa ulaşılır. bir gün yine görev peşinde dağ bayır gezinirkene kan içme ritüeli aksatılır. görevler henüz gidilmemiş yerlerden oluştuğundan fast travel yapılamamaktadır. şafak sökmeye yakın, bir şehire kan molası yapmaya karar verilir. fast travel açılır ve imperial city'e gitme talimatı verilir, saatler ilerler ve karakter güneş ışığında seyahat ettiği için ölü olarak şehre ulaşır. ceset şehrin ortasında yatmaktadır. son save'e uflaya puflaya dönülür. oyun içi zaman ile bir ay vampirlikten sonra güç bela vampirlikten çıkılır ve vampirliğe tövbe edilir.
dark brotherhood görevleri bitirildikten sonra yancı olarak dark brotherhood'dan bir murderer (en alt seviye) alınır ve görevlerde işe yarasın diye gezdirilmeye başlanır. soluk tenli yancı abla bütün buglara ve zorluklara rağmen benimle beraber ana görevlere katılır, guardlardan kaçar, oblivion'a gider gelir. çok sadıktır kısaca. skingrad yakınlarında bir ormanda bir ayı saldırır, biz güç bela hayvanla uğraşırken bu yancı abla ölür. ben de bu yancı ablayı hizmetlerinden ötürü gömmek isterim, fakat bu teknik olarak mümkün değildir. dik ve yüksek bir uçurumdan ceset aşağıya fırlatılır. bunu takriben beş dakika sonra yine bir ayı saldırısına uğrarım. fakat nasıl olduysa birden bire yancı abla arkamda belirir ve ayıya karşı benimle savaşır! maalesef yancı abla yine ölür. bu sefer ceset olduğu yerde bırakılır, 180 derece dönüp hızla topuklanır.
bütün maceralar bittikten sonra, kullanılan itemlar hariç elde ayakta ne var ne yoksa satılır ve skingrad'daki üç katlı malikane satın alınarak karakter emekli edilir. ev baştan aşağı dayanır döşenir ve kullanılmış itemlar evin bütün display case'lerine itina ile yerleştirilir. zırh çıkartılır, normal vatandaş kıyafetleri giyilir. ziyarete gelen bütün arkadaşlara emeklilik evi karakteri evde gezdirerek gösterilir.
oblivion bambaşka bir şeydir. bugüne kadar çıkmış en iyi rpg olmayabilir, ama size rol yapma şansı verir.
Dark brotherhood a girişinizle , orada yaptığınız görevlerle ve bu görevler sonucunda gelişip insanın ağzını açık bırakan olaylarla muhtemelen hiçbir oyundan almadığınız bir zevki size sunacak olan oyun. bu oyun için yeni bilgisayar almıştım. onlarca kere bitirdim ana senaryo ve yan senaryoları bu yeni bilgisayarımda. doymadım geçenlerde xbox 360 aldım. ona da alıp bide xbox'ımla büyük ekranda oynayıp bitirmek istiyorum. böyle muhteşem bir oyundur işte.
elderscrolls'un ana serisinin(the elderscrolls, daggerfall-ki kendisi efsanedir-, morrowind) 4. ve en son oyunu, pardon, frp simülasyonu, oyun değil aslında.
sonunda tamrielin yaratılışının aslında nine divines denen "tanrılar" tarafından değil, bildiğiniz daedra(oyunda kötü olarak tanıtılan güçler) tarafından olduğunu, daedraların insan ve elf ırkını yarattığını, "tanrıların" bir zamanlar daedraların köleleri olduğunu, fakat güç ve nirn üzerinde iktidar için çıkarttıkları isyanı kazanmalarıyla birlikte kendilerini tanrı ilan ettiklerini ve daedraları insanlara ve elflere "kötü, öcü böcü, evil" diye tanıttıklarını, aslında hiçbirşeyin efsanelerde anlatıldığı gibi olmadığını, efsaneleri ve tarihi kazananların yazdığını ve de daha da önemlisi daedraların aslında "kötü" olmadıklarını, hatta mehrunes dagon'un tamriel'i aslında işgal etmediğini, aksine, zaten daedralara ait olan tamriel'i bir zamanların isyan edip daedralara ihanet etmiş "nine divines"'ın elinden geri almak için, kısacası zaten kendinin olan bir şeyi bir nevi "işgalden" kurtarmak için geldiğini ve nine divines'ın asıl "hainler" olduğunu öğrendiğinizde sizleri dumur eden, "ohaaaa" nidaları atmanıza sebep olan, hatta hayatı sorgulamanıza ve "ulan doğru, aslında herşey görecelidir" diye düşünmenize sebebiyet veren şaheser.