2021 kapak resmi ile sanılanın aksine amerika'nın bölündüğünü haber vermeyen (en azından kolun bu seferki çevirilişinde, bir sonraki turda ne olacağı meçhul), her sene olduğu gibi bu sene de danışıklı komploculuk örneği sunan, ingiliz sermaye sahiplerinin oyuncağı basın organı.
elbette derginin editörleri ve kapak tasarımcıları gelecekten haber alma yeteneğine sahip birer kahin değiller. dünyayı gerçekten şekillendirme olanağına sahip yegane zümre olan sermaye sahiplerinden ya sızdırdıkları, ya da bizzat sermaye sahiplerinin zevk ve eğlence olsun diye kendilerine verdikleri ön bilgi ve gelecek planlarını kullanıp, kediye yumak verir gibi biz sıradan halkın önüne oyuncak niyetine atarlar. bize de komplo teorisi yazmaktan başka çare bırakmazlar haliyle. *
bu seneki temanın kumar olması, hele ki kollu kumar makinesinin kullanılması, dünya üzerine her zamankinden çok daha yoğun bir şekilde kumar oynanacağını gösteriyor. peki kumarı kim oynayacak? kolun topuzundaki süs dünya biblosunu elinin altında bulunduran ve bozuk para yuvasına teşvik paketleri atarak dünyayı yönettiğini sanan politik liderler. gelgelelim mevzu bahis kumarsa ilk kural der ki, kasa kazanır. burada kasa kim? kumar makinesinin ve kumarhanenin sahibi kim? dünyanın esas yöneticileri, yani teşvik paketlerine fon sağlayan ve hem teşviklerin büyük çoğunluğunu, hem de fonların faizlerini cebe indiren sermaye sahipleri. özellikle kollu kumar makinesi, cukkanın gerçekten büyük olacağını haber veriyor. zira bir kumarhanede kasaya açık ara en büyük avantajı sağlayan oyun, bu kollu makinelerdir. özetle 2021'de para parayı, hiç çekmediği kadar büyük bir kuvvetle çekecek.
hızımızı alamayıp iyice detaylara inersek, çarklardan sadece soldan ikincisi, tutma tuşuna basılarak durdurulmuş. diğer çarklar ise halen dönmekte. bu çarkın sorusu: amerika'nın başına ne gelecek? çarkın durduğu yer şimdilik joe biden. böylelikle nükleer tehdit, toplumsal bölünme ile eve (amerika) düşen yıldırım ve tiktok gençliği ayaklanması ihtimalleri bu seferlik ortadan kalkmış görünüyor. ilk çarkın sorusu: salgının başına ne gelecek? seçenekler: salgını aşının bitirmesi, maske ve mesafenin bitirmesi, salgının daha da büyümesi veya başka bir sürpriz (muhtemelen büyük bir mutasyon ihtimali). üçüncü çarktaki soru: dünya ekonomisinin başına ne gelecek? seçenekler: dolar merkezli sistemin devamı, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı ekonomi, çin merkezli dünya ekonomi veya bir başka sürpriz (muhtemelen kripto paralara açık kapı bırakılmış). son çarkın sorusu ise sıradan halkın başına ne gelecek ve ilk gündem maddesi ne olacak? seçenekler: topluca borsaya girme furyası, ortalığın yangın yerine dönmesi (tam çözememekle birlikte ya iflas edecek işletmeler ya da kısıtlamalara karşı protesto ve ayaklanmalar olduğunu tahmin ediyorum), uzaktan ve sanal etkinliklerin standart haline gelmesi veya salgının daha da büyümesi.
son olarak, ola ki politikacılar çarkların kombinasyonundan memnun kalmadılar; yeni teşvik fonlarını bozuk para gibi harcayarak kolu bir tur daha çevirmelerinin önünde hiçbir engel yok. en çok da kasanın işine gelir bu.
Yeni virüsün domuzlardan yayıldığını okumuştum bu sabah, şimdi de kapakta domuz resmi gördüm aha dedim, bu resim o virüsü kast ediyor. Duvardaki resimlerde meteor, eriyen buzullar, volkanik patlama, virüs var. Kapağın geri kalanında Savaş iması var, maskeler var... Kapakta Var da var.
Allah bizleri her türlü hastalıktan, felaketten, afetten korusun.
türkçe yayınlarında alenen babacancılık yapan vasat liboş topluluğu. insanlar bunların ağdalı dille yazılmış ingilizce metinlerini görünce bunları bir şey sanıyordu, neyse ki türkçe yazdığınız zaman tıynetiniz anlaşılıyor.
fetö yalakası dangalaklar. ulan madem türkiye diktatörlüğe sürükleniyor buna en çok siz sevinirsiniz şu güne kadar iyiliğimizi düşündüğünüzü görmedim. şuan da düşündüğünüzü hiç sanmıyorum altınıza sıçıyorsunuz erdoğan başkan olucak diye sıçmaya devam çünkü biz evet diyoruz. türkiyede ki yalakalarınıza rağmen ülkemizin geleceğini düşünüyoruz. şimdi sen düşün avrupa bangır bangır geliyoruz. evet.
Referandumların neden demokratik olmadığına ve nasıl kötü politikalar ürettiğine dair yazılar yazılan dergi. Sitesine girerek bakabilirsiniz, başlarda zaten.
The United States is not the only country where the establishment is on the ropes. Britain’s Labour Party is in thrall to a man well to the left of Mr Sanders. In the first round of France’s recent regional elections, the far-right National Front won the largest vote. Populists are leading the polls in the Netherlands and running the government in Poland and Hungary. In politically correct Sweden, nativists are polling at 30%.
Like voters across the West, Americans are angry—often for the same reasons. For years a majority of them have been telling pollsters that the country is heading in the wrong direction. Median wages have stagnated even as incomes at the top have soared. Cultural fears compound economic ones: in 2015 a Pew poll found that white Christians had become a minority in America. And in recent months, fears of terrorism have added a menacing ingredient to the populist brew (see pages 19-21).
Though the trends are common, populism in America is especially potent. Europe has grown used to relative decline. As the sole superpower, America has smarted at the rise of China and the spread of jihadism from parts of the Middle East that it had poured blood and treasure into trying to pacify. When Mr Trump promises to “Make America great again” and Mr Cruz vows that the sand of Iraq and Syria will “glow in the dark”, they are harking back to a moment, after the fall of the Soviet Union, when America enjoyed untrammelled power.
A second reason is that, in America, outsiders channel popular anger into a political duopoly. In Europe Mr Trump and Mr Sanders would have their own protest parties, which inevitably struggle to win high office. In contrast, America’s two-party system sucked in Mr Sanders, who joined the Democrats last year, and Mr Trump, who rejoined the Republicans in 2009. If they win the primaries, they will control political machines designed to catapult them into the White House.
And a third, related, explanation is that elites cannot easily manage America’s raucous democracy. Populist insurgencies are written into the source code of a polity that began as a revolt against a distant, high-handed elite. The electoral college devolves power from the centre. Primaries attract the 20% of eligible voters most fired up by politics. Candidates with money behind them—his own in the case of Mr Trump, someone else’s for Mr Cruz—can sneer at their party’s high command.
Hence populists and anti-establishment candidates make frequent appearances in American presidential races. But as the thrilling spectacle runs its course and voters reluctantly compromise with reality, they tend to fade. That usually happens early (Pat Buchanan, a Republican firebrand who promised a “pitchfork rebellion” in 1996, won the New Hampshire primary, but was out of the race by the end of March). On the rare occasion when insurgents win the nomination, they have collapsed at the general election: Barry Goldwater lost 44 of 50 states in 1964. Those who stand as independents (as Ross Perot did in 1992) have also failed—which would not bode well for a self-financing candidate like Michael Bloomberg.
For the Democrats, history is likely to be repeated in 2016. Even if he wins Iowa and New Hampshire, it is hard to see Mr Sanders thriving as the race moves to the delegate-heavy South. Mrs Clinton has money, experience and support from black Democrats. National polls put her 15 points ahead.
But this time really could be different for Republicans. Goldwater’s surge came late; Mr Trump has mesmerised crowds, and been rewarded in the polls since July. Some Republican grandees who detest Mr Cruz even more than they despise Mr Trump have fallen in behind the billionaire. Perhaps on the day people won’t turn up for either man; perhaps the two of them will throw enough vitriol to destroy each other; perhaps what is left of Mr Bush’s $100m war chest will leave the elite time to mount a counter-attack. As of now, both populists have a chance of taking the fight to the convention and even, barring a backroom establishment deal, of winning the nomination.
The 50:50 nation
That prospect worries this newspaper. Neither Mr Trump nor Mr Cruz offers coherent economics or wise policy. Neither passes the test of character. Yet, merely by being on the ballot in November either would come close to the presidency.
General elections have become 50:50 affairs, determined by a few votes in a handful of states. Mrs Clinton is not a good campaigner; Mr Trump and Mr Cruz are. In so far as he has policies, Mr Trump borrows freely from right and left. He could win votes by tacking brazenly to the centre. In a close race, a terrorist attack or a scandal near polling day could be decisive.
Pessimism about America is misplaced. The economy is in better shape than that of any other big, rich country; unemployment is low; so is violent crime. But mainstream Republicans have pilloried Barack Obama with such abandon that they are struggling to answer Mr Trump and Mr Cruz. If anyone should regret the spectacle about to unfold, it is they.
Bütün tarafsızlık ilkelerini bir kenara bırakarak Clinton yandaşlığı yapan dergi.
financial times gibi yayınların 12sini aynı çatı altında toplayan the economist grubun hisselerini büyük ölçüde elinde tutan aile rothschild ailesidir.