an itibariyle trt1 de yayınlanan etkileyici film. al pacinonun oynadığı miller karakterinin filmin sonlarına doğru şeytanlığını iyice yüzeye çıkaran, tanrı hakkındaki konuşması;
--spoiler--
tanri?
sana söyliyim...
tanri hakkinda sana içerden biri olarak biseyler söyliyeyim...
tanri izlemeyi sever.
sakalasir...
sunu düsün.
o insanlara...
içgüdüleri verir.
o bu fevkalade hediyeyi verir ve sonra ne yapar?
yemin ederim kendini eglendirmek için...
kendi özel zevki için...
düzensizlik yaratarak...
tam ziddi kurallar koyar.
her zaman dalga geçer.
bak , ama dokunma.
dokun , ama tatma.
tat, ama yutma.
sen bu kurallarin birinden ötekine atlarken o ne yapar?
sana gülmekten yerlere yatar!
alaycidir!
bir sadist!
o olmayan bir ev sahibi!
ona tapmak mi?
asla!
--spoiler--
mühendisin biri ölmüş ve yanlışlıkla cehenneme atmışlar. cehennemin konforundan rahatsız olan mühendis burayı değiştirmek istemiş ve cehenneme klimalı odalar , otomatik cola makineleri ,derin dondurucular, otomatik tuvaletler gibi şeyler yapmaya başlamış.
hata anlaşılınca meleğin biri şeytanı aramış:
-bir mühendis yanlışlıkla cehenneme gönderildi onu buraya göndermen gerek.
şeytan sinirlenmiş:
-göndermeyeceğim burda onu çok seviyoruz.
melek kendinden emin bir şekilde:
-seni dava ederim.
şeytan katıla katıla gülmüş ve şunları söylemiş:
- yok ya nasıl yapacaksın bütün avukatlar bizim tarafta.
--spoiler--
film aslında bize şeytanın yaptırım gücü olmadığını, sadece bize seçimleri sunduğunu ve o seçimleri seçenlerin yine kişinin kendi öz iradesi olduğunu gösterir. doğrunun ve yanlışın insanın önünde iki seçenek olarak durduğu bir durumda bile şeytan sadece seçeneğin arkasında gizlidir, rahmetli cenk koray'ın kutuyu açtığı zaman arkasından çıkan hediye misali. al pacino'nun özellikle filmin sonunda keanu reeves'e aslında seçimlerinin hiç birinde ona etkide bulunmadığını ve hep iyiye yöneltmeye çalıştığını anlatması da ayrı bir ince noktadır bize mesaj veren.
--spoiler--
ne zaman izlesem, al pacino nun şeytan performansından tırsıyorum. adam tüylerimi diken diken ediyor hala, çok etkileyici filmdi. keanu reeves bir başka güzeldi, saf bir kötü ve yakışıklı masum bir yüz. sonunu izlerken, al pacino abi gibi bağırasım geliyor, her izlendiğinde aynı etkiyi yaratabilmek oldukça zordur ama bu film onu başarıyor.
al pacino'ya filmde verilen isim de ilgi çekicidir. şeytana john milton ismi bence filmin atmosferi ve havasıyla bire bir örtüşmüştür. john milton ismi ise "kaybedilmiş cennet" adlı manzum eseriyle tanınan ingiliz yazara göndermedir.
eğer al pacino bizim bakış açımızla salt bir şeytanı oynasaydı filmdeki adının cehenneme övgü kitabını yazdığından gündüz vassaf olması gerekirdi sanırım. ve arada "totaliter dünyaya hoş geldiniz" diye bağırarak meşhur kahkhasını atmalıydı al pacino.
al pacino, kenau reeves, charlize theron başrollerdedir. taylor hackford un yönettiği filmin konusu; "kanlı para" yani müslümanların inancındaki karşılığıyla "haram para ve günah" üzerine kuruludur.
al pacino ve kenau reeves son sahnelerde yüzleşme yaşarlar ve al pacino nun buradaki hızlı hızlı söylediği cümleler sindirilerek her bir cümlesi dinlenmeli, anlaşılmalıdır. modern dünya ve modern insan diye gördüklerimizin iç yüzü ve tüm illüzyonun ardındaki çirkinlik bu cümlelerin içinde gizlidir.
film şu sözle biter;
"şüphe yok ki kibir şeytanın en sevdiği günahtır"
bu söz incil de geçer.
edit: hele bir de "ben bir kuklacı değilim kevın, sadece sahneyi hazırlarım" sözü vardır ki şeytanın kesinlikle "şeytana uydum" diyenlere kapak niteliği taşır.
vanilla sky'ı çekerken esinlendiklerini düşündüğüm film. efektçiler falan ortaksa şaşmam hatta.
benzerlik sevişme sahnesindeydi özellikle. hatta şeytanilik de vardı.
velhasılı, şeytan al paçino'ysa bırakalım da işini yapsın. adam karizmatik bir kere.