Cate Blanchett ile Brad Pitt'in başrollerini paylaştığı film. Cate Blanchett'in, Yüzüklerin Efendisi üçlemesinde Galadriel'i oynadığını duyduğumda şok olmuştum. Benjamin Button'a gelince, genel olarak ağır ilerlese de kurgusu mükemmel bir film. Her insanın hayatta üzerine düşen bir rol var. Kimi dans eder, kimi yüzer..Bence Benjamin'in rolü sadece farklı olmaktı. Filmin sonunda gözyaşlarımı tutamasam da, bence mutsuz bir son değildi. Benjamin'in dediği gibi 'kimileri gelir, kimileri gider..' Bebek gözleriyle Daisy'e onu tanımış gibi bakması bile benim için mutlu son.
--spoiler--
Bu arada, kıza araba çarpmadan önce, birbirini tetikleyen olayları sıralaması çok hoşuma gitti. Hayatın bağlı olduğu küçük ayrıntıları önemsememi sağladı.
--spoiler--
Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir..
Şüphesiz ki yaşamı tersten yasamak daha güzel,
Hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mi ?
Cami'de uyanıyorsunuz. Bir tahta
sandık içersinde, Herkes karsınızda
saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor
ve tüm haklar helal edilmiş
vaziyette.tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı,
Olgun ve ağırbaşlı olarak.
Herkes etrafınızda, büyük bir
itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi
Hazır.arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size
maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı
alıyorsunuz. Ne güzel, hazır maaş, hazır ev....
Altmışlı yaslara kadar hersek garanti, huzur
içinde yaşıyorsunuz. Sağlığınız gittikçe düzeliyor,
kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz. Bir gün
çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün
size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın
kol saati veriyor patronunuz.. Ve genel müdürlük
veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir
insan olarak ise başlıyorsunuz. Herkes karsınızda
el pençe divan...vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler
de başlıyor. Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
Diğer hormonal aktiviteler artıyor,
fevkalade.....aman ne güzel günler başlıyor...
Derken bir gün patron size artık üniversiteye
gitsen daha iyi olur diyor. Bu arada babanız ortaya
çıkmış, "fazla çalıştın" diyor "artık eve dön, isi
bırak, okumaya basla, harçlığın benden olsun..." keyfe
bakar misiniz ?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden,
su gölden bir dönem başlıyor. Partiler, diskotekler,
kızların sayısı artıyor. Derken Anne ve babanız sizi
götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok
artık....
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "evde otur,
keyfine bak, oyuncaklarınla oyna" Diyorlar..
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı
bile Temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor
ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme
kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde
hazır. Bir gün karanlık ilik ve sıcak bir ortama
giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı açmaya
dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor,
sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir
ortamda yasıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir
hücre halini alıyorsunuz.
Ve günün birinde müthiş bir
Olayla hayatiniz bitiyor...
senaryonun fikir babası lichtenberg, vaktiyle ölümü ortadan kaldırıp yalnızca yaşama ağırlık vermeye yönelik tekniklerin ne kadar saçma sapan şeyler olduğunu gösteren yaklaşımlara şöyle ilginç bir öneri getirmişti:
insanlar yaşlı doğmalı, zaman içinde giderek gençleşmeli ve çocukluğa doğru yol almalılar. "bu gençleşme sürmeli ve sonunda birer embriyoya dönüştüklerinde onları bir şişeye koymalı." diyordu. "50-60 yaşlarındaki kızlar minicik varlıklara benzeyen annelerinin üstüne titreyerek, onları şişede yaşatmaktan özel bir keyif alacaktır."
ntv de bu filmin nasıl çekildiğini izlemiştim.
aslında filmin, benjamin button orta yaşlı hale gelinceye kadarki bölümünde brad pitt oynamıyor. o sahneleri kısa, çelimsiz başka bir oyuncu oynuyor. sahneler çekildikten sonra brad pitt bomboş bir stüdyoda karşısında hiçbir oyuncu olmadan oynuyor ve sonra iş bilgisayarın hünerlerine kalıyor tabii. (oscar ödülünü brad pitt almalıydı. ayıp ettiler adama)
hatta yönetmen bir ara yok çekemeyiz, yapamayız gibi umutsuzluğa düştüklerini anlatmıştı.
oscar ödüllerinde hakkı yenen bir david fincher filmi dahadır. sinemada izlediğimde sevmiştim ama çok büyük bir film olmadığını düşünüyordum. ancak şimdi yeniden izlediğimde büyük bir film olduğunu düşünmeye başladım. sırf, filme hükmeden, her sahneye kendinen bir gerilim katan tezatlığın, karakterin karşılaştığı her şeyi zaman ve birey bakımından sorgulatması bile filmi başka bir yere koymaya yeter. fikirleri kışkırtmak böyle bir şey olsa gerek. david fincher ve brad pitt olunca haliyle beklenti büyük oluyor, bu beklentiye göre değerlendirildi bu film. kendilerini** aşamadıkları için alamadılar oscarı. yoksa rakiplerinden üstün oldukları kesin.
brad pitt'in oyunculuğunu aştığı filmde 20'li yaşlara geri döndüğü sahneler harikadır. fight club'daki hali gibi, hatta daha genç olmuştu. konusu itibariyle çok ilginç ve bugüne kadar izlediğim en iyi filmler sıralamasında dereceye girebilecek kapasitesi olan filmdir.
hikayesinden cok daha fazla malzeme cikarilabilecek bir film.ama bu haliyle kesinlikle eksik degil.eger o malzemeler olsaydi kusursuz bir film olabilirdi.ikinci bir forrest gump vakasi sayarsak ben bu filmi cok daha basarili ve durust buldugumu soyleyebilirim.ancak filmin neredeyse 150 milyon dolara mal olmasi bir basarisizlik olmustur benim gozumde.zira para harcanan efektlerin bir kisminin brad pitt in yaslilik halleri icin kullanilmasi tamamen gereksiz olmus.cocuk benjamin i farkli birisinin oynamasi gibi yasli benjamin i de farkli birisi oynayabilirdi.filmin en onemli anlarini ise;evli kadinla benjamin iliskisinin anlatildigi sahneler,yildirim carpan adam,cocuk benjamin ve yasli daisy nin el ele tutusmasi,ismi kendinden buyuk otel olarak siralayabilirim.
benjamin gençleşirken izleyicilerin yaşlandığı filmdir. o değilde bunun bi kısası vardı yahu dedirtir insana. fakat good night benjamin lafıyla beni hezeyana uğratıp hıçkırıklarımı tutamamama neden olan filmdir eş zamanlı olarak.
çocukluğunu hiç yaşayamamış bir insanın hikayesi. doğduğunda hiç bir zaman yaşıtları gibi olamadı, ömrünün son demlerinde ise bunayan bir bünyenin verdiği ağırlığı taşıyordu.
Masalsı filmler seyircide genellikle bitmesin isteği uyandırır ama bu film bende bitsin diye çırpındı. Belki bebek olarak öleceğini bildiğim için bu çırpınışı yaşamışımdır.
benjamin button'un tuhaf hikayesi değil film. benjamin button tuhaf bir adam ama hikayesi hemen hemen forrest gamp...
buyrun örnekler...
Çarpıcı bir adamı yine 2. Dünya savaşına monte etmişler. Yine çocuk krizi yaşatmışlar. yine karadan uzaklaşıp denize itmişler. yine esas kız hayallerinin peşinden koşup başka bir şehre gidiyor ve yine Başaramayınca esas oğlana dönüyor.
film notları=
Brad pitt'in way anasını dedirtecek bir performansı kesinlikle yok. Bariz yakışıklı olan her jön bu filmi bu kıvamda izletirdi.
Makyaj sanatına hayran olmamak elde değil.
''bu sahne güzel. bu da güzel. bunu kullanmadan kesinlikle olmaz.'' diye diye filmi uzattıkça uzatmışlar. Bir ara o defterin hepsine yazı yazılmış diye çok korktum film zaten uzun ve tahmin edilesiyken seyirciye bu sıkıntıyı yaşatmaları saçma.
Zaman kurguları tam örtüşmüyor ama zamana baskı kurup anlatım şeklini bozmamaları doğru tercih olmuş.
Brad pitt'ten olma cate blancett'den doğa bir insan evladı daha güzel olabilirmiş...
film mutlaka izlenmesi gereken bir film değil ama çarpıcı bir insan yarattıktan sonra filmi nasıl satabileceğinizi göstermek için çok iyi bir ders.
anladım ki bu hayatı yaşayan bir adam en iyi ölümü anlar ve ölüm ona daha az koyar...
kurgusuna hayran kaldığım ve sonunda insanı duygulandırıp, gözlerinin dolmasına neden olan filmdir. ayrıca 13 dalda oscar ödülüne aday gösterildi ama sadece 3 ödül almaya başardı.