çekimleri esnasında bruce lee'nin oğlu olan brandon lee'nin (neredeyse giriş sahnesinde) öldüğü, ve filmin kalanının teknololik mucizelerle tamamlandığı, brandon lee ve nişanlısı eliza hutton'a ithaf edilen, çatıda gitar çalma ve ateşten karga sahneleriyle akıllara kazınan muhteşem film.
tek kelimeyle harika bir film.
izlemeyenlere bulduğum her fırsatta şiddetle tavsiye ederim,ayrıca hayata bakış açımı değiştirmeyi başarmıştır.
"bir zamanlar, insanlar birisi öldüğünde...
ruhunu bir karganın
ölumün ülkesine taşıdıgına inanırlardı.
ama bazen çok kötü bir şey olduğunda...
büyük bir keder de taşınırdı
ve ruh rahat edemezdi.
o zaman bazen, sadece bazen...
karga yanlış şeyleri duzeltmek için,
ruhu geri getirebilirdi ... "
yılların ardından gelen bir garip hatıra. hayatımda kült kategorisine koyduğum ilk film. ilk izlediğim geceyi daha dün gibi hatırlıyorum oysa. ne kadar zaman geçmiş üzerinden meğer.
annesinden biraz daha geç uyumak için izin koparmış küçük bir kız çocuğu. bordo kadife kaplı kitaplıklı bir kanepe. bilmem bilir misiniz kitaplıklı kanepeleri? çok önemli değil bilmeseniz de olur...
el ayak çekilmiş, ev sessiz... annem mutfakta dayımla bir şeyler konuşuyor. hatırlıyorum. dayım o zaman benim yaşımda ve hayatta... çok sigara içiyor, duman geliyor televizyonun önüne, karanlıkta kıvrıla kıvrıla ilerliyor. küçücük daha kız oysa, hem de o kadar korkar ki ölmekten, kandan, karanlıktan... yine de izliyor filmi göz kırpmamacasına. yüzünü boyuyor yakışıklı adam, sırtında bir karga. kız kargadan korkmamayı öğreniyor filmin sonunda... ilk anda hatırladığı tek şey; koca bir karganın bir çakmakla ateş alması ve yakışıklı adamın karganın dostu olması.
gece geç olmuş, dayım geliyor içeri; o muzip gülümsemesi, tatlı sesiyle "yatsana kız" diyor, "hadi geç oldu artık"...
"film izledim dayı" diyorum, "çok beğendim hem de". "hangi filmmiş" diyor, ekrana bakıyor.
karga bu filmin adı diyor, bu çocuk öldü bu filmi çekerlerken. bruce lee vardı, ben onu çok severdim, bu çocuk onun oğluydu. öldü...
çok üzülmüştüm. çok yakışıklıydı filmdeki adam, çok korkusuzdu, çok aşıktı. aşk nedir o zamanlar çok bilmesem de; uğruna bunca şey yapılabilecek kadar önemliydi işte. gerçekten hayatta değilmiş meğer, gerçekten ölmüş.
şimdi sen de yoksun dayı. ben yine izledim karga'yı, hem de bu kadar zamanın ardından.
her şey filmlerde oluyor derdin ya, keşke sen de gelebilsen filmlerde olduğu gibi...
tanım; uzun zaman sonra yeniden izlenen ve paramparça eden kült film.
brandon lee'ye mezar olmuş, yönetmen alex proyas'ın aşmış filmi.
film bir grup çete üyesi tarafindan kendisi ve nişanlısı öldürülen eric draven'ın(brandon lee) intikam almak için geri dönmesini konu alır.
her izlediğimde kalbimi bin parçaya bölen bu gri-siyah film aynı zamanda her umutsuzluğa düştüğümde bana umut verir.
"her zaman yağmur yağamaz"
aslında filmin isminin x-files ın son bölümünü izledikten sonra the raven olması gerektiğini düşünmeye başladım.eric draven ın eric the raven ı çağrıştırması ve kuzgun un dünyalar arası iletişim ya da o tip birşeyleri sağlaması*bende bu düşüncenin uyanmasına sebep oldu.ayrıca filmdeki kuş resmen kuzgundu...