"dünyanın en güzel kızını öp" sahnesinde gözlerimden yaşların koro halinde süzülmesine sebebiyet vermiş, "gözünden yaş gelene kadar gül" sahnesinde bile ağlatabilmiş ve "dünyanın en heybetli yerini gör" sahnesinde de vay bee dedirtmiş filmdir.
--spoiler--
"Sen 45 sene çabuk mu geçti demiştin?"
--spoiler--
ilginc seneryosuyla usta iki oyuncusuyla aşmış film.
film bittikten sonra hayatı farklı yonleriyle sorgulatıyor.
hayalleri gerçekeştirirken paranin önemini anlıyorsunuz.
izlenilesidir.
sinema salonunun önünde kısa tanıtım yazısında dram-komedi yazıyordu; gittik gördük öyleymiş. dramsa dram,komediyse komedi.
jack nicholson komedi öğesini morgan freeman ise dram öğesini destekliyordu. ama buluştukları noktalar da çoktu, film bu buluşmayı anlatıyor zaten.
aklımın içinde tabiri caizse bir ampul yanmasına sebep olan film. izleyince hayat biraz daha anlam kazanıyor. en azından ne için yaşadığınıza karar vermenize biraz yardımcı oluyor. oldukça samimi, yalın ve izlenesi bir film. jack nicholson ve morgan freeman gibi iki muhteşem oyuncu aynı filmde buluşur da izlenmez mi zaten?
--spoiler--
morgan freeman ve jack nicholson ikilisinin muhteşem bir manzarayı seyret,tanımadığın birisine yardım et.gözünden yaş gelene kadar gül,maddeleriyle başlayan ve ölmeden yapmak istedikleri şeyleri yazdıkları ve yaptıkları film.
--spoiler--
türkçeye, şimdi ya da asla olarak çevrilen rob reiner filmi. iki kanser hastasının öyküsü.
sırf jack nicholson için bile izlenmelidir.
antik mısır söylencelerine göre insanlara öldükten sonra sorulan soru ise filmin hatrı sayılır mesajlarından:
ve bana göre filmin en güzel sahnesi ise; morgan freeman'ın, filmin sonlarına doğru evinin kapısının önüne gelip kapıyı anahtarla açmaktan vazgeçip zili çalmasıydı.
kanser olan babamın kemoterapi'den önce izlemek için ısrar ettiği ama onu her görmeye gittiğim her seferinde ona dvdsini götürmemek için birşeyler uydurduğum filmdir.
evet filmde kanser hastası var, kemoterapi görüyor ve ölüyor.
iki dev oyuncunun kimi zaman güldüren, kimi zaman düşündüren ve son sahnesiyle kesinlikle ağlatan filmi. en komik sahnelerden biri de uçaktan atladıkları sahneydi. jack'in morgan freeman'la dalga geçisi unutulmaz. ölmeden izlenilmeli.
olağanüstü bir film. morgan freeman'ın oyunculuğu yeterince mükemmel zaten. öyle bir adam ki hangi filmde olursa olsun sıcak bir hava katıyor filme ve insanı büyülüyor. bir defadan fazla izlenip sıkmayan filmlerdendir.
ölüm ve yaşam üzerine -bir kez daha- düşündürten film.
yaşayacakları bir kaç ay kalmış iki hasta, tam vaktini bilmedikleri sona yaklaşırken yaşam hakkında esaslı düşünceler edinirler ve ancak ölümü enselerinde hissettikleri bu sırada hayata karşı silkelenir ve adeta kendilerine refresh (hatta reset) çekerler. "her şey zıttı ile kaimdir" ifadesine uygun olarak ölüm hissedildikçe, oluşan kontrast ile iki yaşlı, hasta, bir ayakları çukurda adamlar yenilenirler ve maçın 90 dakikası boyunca akıl edemedikleri şeyleri hayatlarının uzatma dakikalarında iyiden iyiye hissederler.
alttan alta "aslında mutlu olmak için çok şeye ihtiyaç yok, zihinsel yaklaşım bunun için yeterlidir" fikri geçer.
film -kendini kaptır(a)madıysan- genel olarak sıkıcı bir havada ilerler.
eğer cd si zırt pırt karşına çıkıp duruyor ya da hard diskte film arada bir gözüne çarpıyorsa filmi bir izle, aradan çıkar. yer sorunu varsa da shift+del yap gitsin. film elinde yoksa ve "kim uğraşacak bu filmi bulmak için" diyorsan da boş ver, film hakkındaki yorumları oku yeter.
bir cümlesi hayatıma oturmuş ve anlam katmıştır. morgan freeman abimiz jack abinin ona gönderdiği hayat kadınıyla yıldızları izlerken şu cümleyi kurar;
--spoiler--
"...like the holes in the heavens floor..."
--spoiler--
türkçe meali;
"...cennetin zemininde ki deliklere benziyorlar..."
edit: evet türkçeye çevrilince okadar çarpıcı olmadı. olsun önemli olan düşünmek.