68'in en iyi temsilcileridir. Atatürk Gençliğinin en başarılı temsilcileridirler.Ve sizler yok işçi Partili yok bilmem şu partili diye eleştiriyorsunuz. Gün mücadele günüdür.Onun için hep beraber birlik oluşturup bu yanlış sisteme karşı mücadele edelim.
son girişimde afyon şubesinde ergen liselilerin poşetten bali çekmeyi öğrenmeye çalıştığı oluşum.
bazen amacından sapabiliyor bu tarz oluşumlar ülkü ocaklarının kız için kavga eden liselilere yardıma gitmesi veya cemaatin cebi ve kendinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen vasıfsız çıkarcı adamlarla dolu olması gibi.
istanbul üniversitesi, avcılar kampüsün de toplam üç adet kişi ile temsil edilmekteydi.ekseriyetle belirli gün ve tarihler de sol fraksiyonlarından dayak yiyen kişilerdi bir nevi stres topuydular .
marxizm- leninizm, maoizm ve kemalizm' i birbirine katıp ideolojinin amına koyan organizma topluluğu. ne ayaksınız olum? ne yüzle kendinize devrimci diyorsunuz? bi ayarda durun lan!
(bkz: çıldırtmayın adamı)
asteğmen kubilay'ın şehit edilişinin yıl dönümünde güzel bir mesaj yayınlamış ve gericinin tanımını şöyle yapan örgüttür. benim de desteklediğim tanıma göre: gerici halkı ezenlere, kandıranlara, dilenme ekonomisi yaratıp köleliğe mahkum edenlere gerici denir. mesaj da şöyle:
Toprağa düşen her kahraman bir destandır
Kubilay bir destanın adıdır, kahramanlığı anlatır.
Kubilay bir türkünün adıdır yiğitliği söyler.
Söylenir yüreklerden yüreklere...
Kanımız Kubilay gibi kaynıyor,
Onun gibi heyecanla sarılıyoruz vatanımıza.
irtica heveslisi bir güruhun üç vatan evladımızı hunharca katledişlerinin üzerinden 81 yıl geçti. Toprağa düşen üç şehidimiz cumhuriyet ve vatan için toprağa düştüler. Ölümü hiç tereddüt etmeden kahramanca karşıladılar.
Seksen bir yıl sonra bugün, uğruna toprağa düşülen cumhuriyetten eser kalmamış, vatanımız fiilen bölünmüştür. Gericilik, iktidar koltuklarına oturtulmuştur. Artık tek yolun şeriat olduğu gazete manşetlerinden ilan edilebilmektedir. ingiliz emperyalizmine el pençe divan duran, millicilerle hiçbir bağı bulunmadığına dair ingilizlere namus sözü veren Abdülmecid efendiler bizzat TBMM'nin düzenlendiği etkinliklerle meclis çatısı altında anılabiliyor....
Ortaçağ kafalılara özgürlük tanıyanların TGB'nin 23 Aralık'ta bütün Türkiye'de düzenleyeceği "Kubilay gibi hazırız" etkinliklerine aynı özgürlüğü tanımadığını hep birlikte göreceğiz. Çünkü bugün "özgürlük" kavramı da tıpkı "demokrasi" kavramı gibi iktidar sahibi olan küreselleşmecilerin oyuncağı durumundadır.
Derviş Mehmetlerin iktidar olduğu bir ülkede özgürlük olmaz. Dolayısıyla 21. Yüz yılın Derviş Mehmetlerine özgürlük tanımak tehlikelidir. Çünkü gericilerin özgürlüğü Kubilay'ın kafasını kesme özgürlüğüdür, yurtseverleri Silivri zindanlarına tıkma, kadını çarşafın içine sokarak toplumsal yaşamın dışına atma özgürlüğüdür. Gericilerle "özgürlük eylemleri"ne katılan Ufuk Urasların, "yetmez ama evet"çilerin göremediği budur.
Araştırırsanız Ufuk Uraslar ve "yetmez ama evet"çilerin gericilerle kol kola "özgürlük" eylemlerine katıldıklarını görürsünüz. Bugün durdukları nokta ortadadır. Fethullah'ın solcusu konumundadırlar. Gericilerle dans edenler gericilere benzerler. Eee ne demişler ya huyundan ya suyundan...
Gerici kime denir?
"Gericilik"le neyin kast edildiği toplumumuz tarafından tam bir muammadır. Bazı aklı evveller, namaz kılan Müslüman'ı gericilikle itham etme zavallılığına düşüyor. O vatandaşımızda bu nitelendirmenin rahatsızlığını yaşıyor. Sanıyor ki kastedilen kendisidir.
Dini vecibesini yerine getiren kişi gerici değildir. Camiye giden, namazını kılan, ülkesini seven ve bağımsız bir Türkiye'yi kuramazsak namazın kıldırtılmayacağını bilen kişiye gerici denilemez. Gerici, halkı ezenler, kandıranlar, dilenme ekonomisi yaratarak köleliğe mahkum edenlerdir.
Kubilay ve arkadaşları
Menemen Olayı denilince sadece Kubilay'ın ismi hafızalarda canlanıyor. Birazcık bilenler "Kubilay ve iki bekçi şehit oldu" deme başarısını gösteriyor. Bu ifadeleri yetersiz buluyoruz. Doğrusu "Kubilay ve arkadaşlarının şehit edilmiş" olmalarıdır.
Halktan iki kişi şehit edilmiş olsaydı da durum değişmeyecekti. "Yalnız bir kavgayı paylaşanlar arkadaş olabilirler" diye yazmıştı Deniz Yıldırım ağabeyim Silivri'den gönderdiği mektubunda. Kubilay ve arkadaşlarının kavgası cumhuriyet ve vatan kavgasıdır. Öyleyse arkadaştırlar. Tıpkı dünyanın 60 ülkesinde "Atatürk'ün gençliğe hitabesinde buluşan" TGB'liler gibi. Tanımasak, görmesek bile arkadaşımızdırlar.
Kubilay'la birlikte şehit edilen iki bekçimizin (Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki) isimlerinin ve yaşamlarının öğretilmesi de önümüzde duran bir görevdir.
Gericilikle emperyalizm daima kol kola
irticacıların arkasında 1930'da ingiliz emperyalizmi yer aldı. Bugün de dünyanın en büyük emperyalisti ABD var. Dün ingiliz'in emrine girenler, bugün ABD'nin hizmetine girmişlerdir. Gericilik emperyalizmin çocuğudur. Arkasında her zaman emperyalizm vardır.
Gericiliğe karşı mücadele, emperyalizme karşı olmadan verilemez! Bu gerçek özgürlüğü sağlamanın, gericiliği defetmenin tek yolunun bağımsızlığımızı kazanmaktan geçtiğini gözler önüne sermektedir.
AB aday üyeliğinden çekilmeden, ABD boyunduruğundan kurtulmadan Türkiye'yi eşbaşkanlardan, ABD'yle 2 sayfa 9 madde hizmet sözleşmesi imzalayan işbirlikçilerden kurtarmadan gericiliğin kökünü kurutamayız.
Kırmızı Beyaz'ın aralık sayısında Çağdaş Cengiz ve Özer Erdoğan arkadaşlarımızın birlikte kaleme aldıkları "Aklın Gizli Esareti" başlıklı yazıyı okuyunca kafama dank etti. 1930 yılında gericilik ve emperyalizm iktidar olsaydı ne olurdu?
Kubilay ve arkadaşlarının şehit edilişleri tıpkı Muammer Kaddafi'nin "Allah-u Ekber" çığlıkları eşliğinde şehit edilişinin izlettirilmesi gibi TV ekranlarından gösterilirdi. Gözlerinizi kapatın ve düşünün üç kahraman arkadaşımız cumhuriyet ve vatan için hunharca şehit ediliyor. Televizyonlarda da bu izletiliyor. içiniz ürperdi, tüyleriniz diken diken oldu değil mi?
Mücadelede rahatını bozmamak için seyirci konumunda olan tanıdıklarımız var. Süreç zorlaşmıştır, yobaz takımı kendisi gibi düşünmeyen kimseye hayat hakkı tanımıyor. O dostlarımız önümüzdeki süreçte "zahmet edip" kıpırdayacak, ayağa kalkacak, rahatı özgürlüğü için mücadeledeki yerini alacaktır.
Biz de o dostlarımızı saflarımıza davet edip, onların ifadesiyle "sıkboğaz" ediyoruz. Sebebi emperyalizm ve işbirlikçilerinin azgınlığıdır.
Ey arkadaş, rahatını biz bozmazsak, birileri fena bozacak! Vatan ve bağımsızlık yoksa sen hiçbir şeysin! Hiçbir şey olanın hiçbir şeyi olmaz. Mücadele etmediğin sürece sen bir hiçsin!
Gericiliğe taviz vermek ve tahammül etmek yok
Gericilik nasıl alt edilir? Tavizler vererek, "taleplerini kabul edelim gündemden kalksın" diyerek mi? Yoksa toplumu dönüştürerek, devrimci irade ile mi alt edilir? Bugünün önemli tartışma noktası buradadır.
Mustafa Kemal'in bütün bu sorulara cevabı bellidir: "Gericiliği nerede görsem tepelerim, tepelerim, tepelerim." Her devrimin gericilikle bir hesaplaşması vardır. Cumhuriyete kast eden yobazlar tepelenmiştir. Cumhuriyete kast edenlere taviz vermek yok, tahammül etmek hiç yok!
Gençlik karanlığı ezecek demir pençedir
Kubilay geri adım atmadı. Gericilikten korkmadı. Ona boyun eğmedi ve geçit vermedi. işte bu nedenle Kubilay gibi olmak, korkusuz ve kararlı olmak demektir. TGB, bizim için bir okuldur. Mücadelenin okulu ve kavganın okulu. Bu okulda Kubilay, Deniz Gezmiş, Turan Emeksiz ve Hasan Tahsin gibi olmayı öğreniyoruz.
Kubilay ve diğerleri bağımsızlık ve hürriyet bayrağını dik tutabilmek için canını sessizce feda eden bir kahramanlar kuşağındandır...
Yeniden kahramanlar kuşağı geliyor.
Onlar gibi disiplinli, onlar gibi atak ve onlar gibi cesuruz!
Kanımız onlarınki gibi kaynıyor, gözümüz onlarınki kadar kara.
Cumhuriyetimizi yeniden kazanmak için karanlığın üzerine üzerine yürüyoruz.
her zaman söylüyoruz, bir kez daha söyleyelim: 10 kasım yas değil; mücadele günüdür. bugün, mustafa kemal'in bursa nutkunda gençliğe verdiği görev önümüzde dururken, bizler cumhuriyet yıkıcılarına, emperyalizm işbirlikçilerine ve gericiliğe karşı mücadele etmeden duramayız!
10 kasım'da mücadele azmimiz bir kat daha bilenir. mustafa kemal'in devrimlerine saldıranlar, cumhuriyeti yıkanlar; şimdi zorbalık ve sömürüden ibaret bir diktatörlükle yurdumuzun kanını emerken, bugün bize düşen yas tutmak değildir. mustafa kemal'i gerçekten anlayan kim varsa memleket bu haldeyken yas tutmaz, mücadele saflarına katılır.
önderlik ettiği cumhuriyet devrimiyle yurdunu ortaçağ karanlığından ve emperyalizmin ahtapot kollarından kurtaran bir liderin vatanı bugün ortaçağ gericiliğinin ve emperyalizmin iktidar olduğu bir diktatörlükle yönetiliyor.
cumhuriyetle özgürleşen yurttaşlar, akp diktatörlüğüyle zincir altına alınıyor.
cumhuriyet ışığının getirdiği ne varsa bu diktatörlük ona saldırıyor. kit'leri satan, boğazına kadar yolsuzluğa batan, abd emperyalizminin kuklası olan, öğrenciye şiddet uygulayan, işçiye cop ve biber gazını reva gören, yurtsever aydınları ve türk ordusunun subaylarını zindanlara tıkan bu diktatörlük zihniyeti "ileri demokrasi"den bahsediyor. onların "ileri demokrasi"si zorbalık demektir.
işte 10 kasımlar, memleket bu şartlar içindeyken geliyor. apaçık ortada ki türk gençliğinin önünde büyük görevler vardır. bu görevler bizzat mustafa kemal'in şahsı tarafından verilmiştir. sömürgeleştirilen ülkemizin bağımsızlığını kazanmak, gericiliğe karşı mücadele etmek, diktatörlüğü yıkıp atatürk cumhuriyetini yeniden kurmak bu görevlerdir. cemaatlerde kul anlayışı zikredilen yurttaşlarımızla, etnik çatışmayla ayrıştırılan toplumumuzla buluşarak; özgür ve bağımsız türkiye'yi, mustafa kemal'in türkiye'sini kuracağız!
buradan tüm türk milletine sesleniyoruz:
10 kasımlar ağlayıp sızlanma vakti değil.
şikâyet etmek faydasız!
yapılacak tek şey mücadele etmek.
bizi köleleştirenlere karşı, sömürenlere karşı hürriyet ve adalet mücadelesi vermek.
--spoiler--
TGB'li gençler Muğla'da yakaladıkları Amerikan askerilerinin başlarına çuval geçirdiler.
8 TGB'li Milas Emniyet Müdürlüğü'nde göz altında. Savcı TGB'lileri tutuklanma istemiyle adliyeye sevk etti.
Halkın tepkisini çekmemek için sözde 'sert' açıklamalar yapanlara, televizyonlarda, gazetelerde sahte göz yaşı döken utanmazlara duyurulur.
Şehitleri fırsat bilerek iç savaş çıkarmaya çalışan provokatörlere duyurulur; PKK kimin projesinde görev alıyor? ABD'nin! O zaman hedef emperyalizmdir!
TGB'nin ABD emperyalizmine ve onun taşeronlarına karşı mücadelesini kimse durduramayacaktır!
--spoiler--
düşünen, sorgulayan ve hakkını arayan gençlerden oluşan birlik.
--spoiler--
Eğitim ancak ileri toplumlarda gelişmeyi sağlar, gelişmesini tamamlayamamış toplumlarda sadece bir beyin yıkama aracı olarak kalır! Bu ülkeleri uzakta aramak sizin de geri bir toplumda eğitim aldığınızı gösterir. Geri toplumlarda beyindeki duvarları yıkmanın tek bir yolu vardır o da zulümdür, zulme uğrayan toplumlar bütün duvarları yıkacak kuvvete sahiptir.
cihan bedlek
tgb niğde
--spoiler--
dün suriye ye giderek suriye halkının yanında olduğunu göstermiştir. yok öyle suçlamaları sokun bir tarafınıza.
--spoiler--
7 dilde yayın yapan suriye arap haber ajansı, tgb'nin emperyalist tertiplere karşı 'birlik' için gerçekleştirdiği ziyarete yer verdi.
türkiye gençlik birliği'nden suriye'ye dayanışma ziyareti
türkiye gençlik birliği (tgb), suriye'de meydana gelen olayların hakikatini incelemek, çeşitli okulları ziyaret etme ve öğrenci gruplarıyla bir araya gelmek üzere, 5 gün sürecek suriye ile dayanışma ziyareti münasebetiyle dün keseb sınır kapısından giriş yaptı.
türkiye'nin birçok üniversitesindeki öğrenci temsilcilerinden oluşan 23 kişilik tgb heyetine 5 türk gazeteci eşlik ederken, bu heyete katılmak üzere 15 türkiyeli üniversite öğrencisinin daha yarın lazkiye'ye ulaşması bekleniyor.
suriye öğrencileri birliği lazkiye şube başkanı eşref i̇brahim yaptığı açıklamada, heyetin, suriye'nin çeşitli illerinde, suriye'nin içinde olduğu durumla ilgili hakikatleri ve sosyal durumu incelemek üzere geldiğini söyledi.
i̇brahim, suriye'yi ziyaret ederek, suriye'yi ve tutumlarını hedef alan komploya karışan kışkırtıcı medyanın kasıtlı dezenformasyon hamlesinden uzak şekilde, tgb üyelerinin hakikati yerinde incelemesinin önemine işaret etti.
sana'ya açıklamada bulunan tgb genel başkanı i̇lker yücel de, suriye'de meydana gelen olayların, büyük ortadoğu projesini uygulamak üzere bir abd planı ve programından ileri geldiğini belirtti.
planın uygulanmasında, bölge halkları arasında çeşitli senaryolarla ayrımı ve ihtilafı yayma yolunun izlendiğini belirten yücel, suriye'nin ortadoğu'nun kalbi olduğunu söyledi.
birliklerinin, türkiye'nin en güçlü öğrenci birliklerinden biri olduğunu kaydeden yücel, halka karşı meydana gelmesinden dolayı, suriye, libya ve diğer arap ülkelerinde cereyan eden olayların karşısında olduklarını belirterek, "dün suriye öğrencileri birliği ile vatanlarımızı bu komplolardan korumaya yardımcı olacak geleceğe dönük bir program belirlemek üzere geldik" şeklinde konuştu.
yücel, "bizler, suriye ne kadar güçlü olursa, türkiye'nin de o denli güçlü olacağına inanıyoruz. elimizden geldiğince türk kamuoyuna meydana gelen olaylarla ilgili bu komplonun, medya kışkırtmasının boyutlarını aktarmaya çalışacağız" diyerek suriye ve türkiye halkını birbirine bağlayan ilişkilerin derinliğine değindi.
aydınlık gazetesi dış haberler editörü de, medya deneyimleri dolayısıyla gazetecilerin, batının bazı kışkırtıcı kanallarla işbirliği içinde suriye'deki olayları çarpıtmada nasıl çalıştığını bildiklerini kaydederek, gazeteciler arasında bu yalanları türkiye halkına ileterek hakikati göstermek için bir koordinasyon oluşturulması gerektiğini belirtti.
türkiye yazarlar sendikası üyesi şair hüseyin haydar öztürk de, "suriye, arap dünyasının akıl ve dimağını temsil etmektedir. suriyelilere düşen, bölgeye ve dünyaya, kendilerine karşı yürütülen yalan ve iftiraları gözler önüne sermektir" dedi. suriye'de ilan edilen reform programı ve çalışmalarının, suriye halkının emellerine hitap ettiğini kaydeden öztürk, cumhurbaşkanı beşşar el-esad'ın son konuşmasında kendisinin, ülkesinin geleceği için çalışan bir önder olduğunu hissettiklerini belirtti.
ulusal kanal sunucusu şengül derin de, "bizler medya mensupları olarak olayların başlangıcından beri türkiye halkına, suriye'ye karşı yürütülen yalan ve iftiraları iletmeye çalıştık. dün de, olaylara ve özelde suriye'yi genel olarak da bölge halkını hedef alan dış komploya dair gerçekleri türkiye halkına ulaştırmak amacıyla ve desteğimizi ifade etmek için burada bulunuyoruz" dedi.
derin, komplonun, sınırlarda mülteci sorunu doğurup ve mülteci sayısını artırmak yoluyla insani kriz yaratarak suriye'nin içişlerine karışmak için uluslar arası müdahaleye meşru zemin hazırlama planının yanı sıra suriye-türkiye ilişkilerini zedeleme, silahlı bozguncu ve katiller yoluyla bölünmelere yol açma gibi suriye'deki istikrarı hedef aldığını vurguladı.
solcu desen solcu değil, özgürlükcü desen özgürlükcü değil ama statükocu desen statükocu. kendi zihniyetlerine göre güzel eylemler yapıyorlar ne diyim (bkz: adamlar hala kemalist beyler)
akp'nin getirdiği rejime haklı olarak ileri faşizm diyen birliktir:
Referandum sonrasında ağızlara pelesenk olan bir laf türedi: "ileri Demokrasi". Tayyip Erdoğan Türkiye'ye ileri demokrasiyi getireceklerini hatta getirdiklerini söyledi. Muhalif basında ise polis gücünün halka karşı kullanıldığı olaylar haberlere servis edilirken "ileri demokrasi manzaraları" diye sunuldu, dalga geçildi.
ileri neyin ilerisi?
Demokrasi kavramının çarpık kullanımına doyamadan şimdi bir de onun ilerisi çıktı karşımıza. ilerilik gerilik bulunulan bir konuma ve belli bir yöne işaret eder. Bu nedenle söyleyenin başlangıç noktasına ve baktığı yöne göre değişir. Başlangıç konumu "demokrasinin tramvay olduğu bir duraksa", ileri demokrasi de "tramvaydan inilen durak" olacaktır. Bilindiği gibi Tayyip Erdoğan, iktidara gelmezden önce demokrasiyi bir tramvaya benzetiyordu ve gidilen yere varıldığında inileceğini söylüyordu. Gerçi biz iktidara gelişinin de demokrasi eseri olmadığını ispatlıyoruz. 2002 seçimlerinden önce alelacele kurulmuş bir partinin uluslararası bağlantılarının nasıl bir çırpıda kurulduğunu, dönemin Genelkurmay Başkanı ile görüşmeye kimin aracılık ettiğini, bu kişiye aracılık etmesi için Tayyip'in kime başvurduğunu, Tayyip'in seçim yasağına rağmen seçim pusulalarında adının nasıl yer alabildiğini, Siirt seçimlerinin iptal edilip Tayyip'in meclise nasıl sokulduğunu çok iyi anımsıyoruz. Gelir gelmez de onu oraya getirenlerin çıkarları doğrultusunda nasıl canla başla çalıştığını çok yakından biliyoruz.
Demokrasiden anlaşılacak olanlar bunlarsa Tayyip Erdoğan'ın ileri demokrasiye geçtiğini Türkiye'nin vatanseverleri Tayyip Erdoğan'dan önce ilan etmişlerdi. TEKEL işçileri ileri demokrasiyi en önden göğüslemişlerdi. Zaten Tayyip de bunu farklı bir dille ifade etmektedir: "Emniyet teşkilatımız totaliter idarenin değil, ileri demokrasinin savunucusudur." Tayyip'gillerin sözlüğünde totaliter idare Halk idaresidir, Cumhuriyet'tir; ileri demokrasi ise ileri faşizmdir. Bu gerçeği ise halkın avukatlarından istanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal haykırıyor. Ümit Kocasakal Türkiye'nin ileri faşizm uygulamaları ile karşı karşıya olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Bu ileri faşizm uygulamasını bütün çıplaklığıyla insanlara, halka anlatmamız lazım".
Dilerseniz bu kavram karışıklığını giderelim. Kavram karışıklığını bilime başvurarak gidermeye çalışalım. Zaten Tayyip de bizi buna zorluyor. Nasıl mı? Açıklamasını okuyalım: "Aşı, işi getirecek ileri demokrasidir. Eğer bir ülkede ileri demokrasi varsa o ülkede ekonomi vardır. O noktada, burada (anayasa değişiklik paketi) aş var, iş var. Çünkü biz bu paketle ileri demokrasiyi yakalıyoruz. ileri demokrasiyi yakaladığımız anda at başı ileri ekonomi getirecek. ileri ekonomiyi getirdiğimiz zaman da orada yatırım olacak, istihdam olacak, üretim olacak, başarı olacak. Biz bunun peşindeyiz". Tayyip Erdoğan tam da istediğimiz zemine geliyor bu söyledikleriyle. Evet onun yaptığı gibi yapalım. Demokrasi mi var yoksa Faşizm mi var? Bunu ekonomiye bakarak ve siyasal gündeme bakarak anlayalım. Son olarak da bu çarpıtmanın nasıl yapıldığını ve bu çarpıtmanın neyin parçası olduğunu görelim.
Doğru Yanıtlar için Doğru Sorular
"Bir ülkede ileri demokrasi varsa o ülkede ekonomi vardır" diyor Tayyip. Türkiye'de ileri demokrasinin olmadığını ekonominin durumundan anlamak en kolayı. Türkiye üretiyor mu? Türkiye'de istihdam artıyor mu azalıyor mu? Türkiye'de üretime yatırımın tüm yatırımlar içerisindeki payı nedir? TÜiK rakamlarından başka güvenilir istatistiklere göre bu sorulara olumlu yanıt verebilen var mıdır? Türkiye derin bir üretimsizlik krizine girmiştir. Bu kriz ekonomiyi yönetenlerin kim olduğunu göstermektedir. Türkiye ekonomisinin hakimi yabancı bankalar, yabancı sigorta şirketleri, yabancı şirketlerle işbirliği yapan ve giderek üretimden çekilen 'yerli' yatırımcılardır. Bu hakimiyet tam da emperyalizm denen kavramdır. Türkiye'nin ekonomisi Emperyalizmin boyunduruğundadır. Ekonominin dümenine geçen siyasetin de dümenine geçer. Siyasetin egemeni de, dolayısıyla, emperyalizmdir. Demokrasi ise demos'un, yani Halk'ın, egemenliği demektir. Türkiye'de siyasetin egemeninin halk olduğunu söyleyebilir miyiz?
Ekonominin Yöneticisi Ülkeyi de Yönetir: Yöneten Halk Değildir!
Türkiye ekonomisinin hakimi tefeciler, dolar ve borsa vurguncuları, yabancı bankalar ve onların taşeronları, uluslararası tekeller ve AKP'nin emrindeki Fethullahçı gladyodur. Bunlar üretim yapmamaktadırlar. Üretimi fonlayıp sonra da üretimden elde edilen kârları soyan asalaklardır. Bu asalakların halka boyun eğdirme araçları da medya ve Fethullahçı gladyodur. Halkın demokratik haklarını kullanma girişimlerini bastırmak için görevlendirilmiş 'yasal' güç ise emniyet güçleridir. Halkın demokratik hareketinin liderleri 'özel yetkili mahkemelerde' yargılanıp, Silivri zindanlarında tutulmaktadır.
Ekonominin efendisinin kim olduğunu göstermek için rakamlara başvuralım:
- Doların faizi dünya piyasasında % 9.5-10 civarındayken, Türkiye'de % 15-20 arasındadır. Türkiye'deki üretim dış ve iç borç faizleri aracılığıyla yabancı şirketlerin ve en başta ABD'nin hesabına yapılmaktadır.
- Yılda 60 milyar Doların üzerinde borç faizi ödenmektedir. Ödenmez bir borç sarmalında halkın alın teri bu borç için akmaktadır.
- Halk dolaylı vergilerle dış borcun gecikmeksizin ödenmesi için sömürülmektedir.
- Doların değerinin korunması ve Türk lirasının değerinin yüksek tutulup ithal malının arttırılması için dolar rezervleri tutulmakta, üretim baltalanmaktadır.
Tüm bu sıralananlar, Türkiye'nin ekonomisinin yabancı tekeller ve onların yerli işbirlikçileri tarafından kontrol edildiğini göstermektedir. Üretimin yerini faizlerden para kazanmanın aldığı görülmektedir. Üretim düşerken istihdam nasıl sağlanacaktır? istihdamın artacağı koskoca bir yalandır. Yapılan ve yapılacak olan yasal güvence altında çalışan işçilerin yasal konumlarını kaybedip, hükümete bağlı (doğrudan veya dolaylı) sözleşmeli personel olarak çalışmalarıdır. Çalışanlar taşeronlaştırılmaktadır. Ücretlerin sürekliliği çalışanların boyun eğmesine bağlı olacaktır. Milletimiz köleleştirilmiştir. Böyle bir sisteme demokrasi demek için ya kör ya da kötü niyetli olmak gerekir. Bütün göstergeler ekonominin ve ülkenin dümeninin başında tekellerin ve borsa vurguncularının olduğunu göstermektedir. Yaşadığımız koşullarda Türkiye'nin başında tekel olmanın yolu da yabancı şirketlerin ortağı olmaktır. Dolayısıyla Türkiye'nin başında emperyalizm bulunmaktadır. Onun görünen eli ise Tayyip Erdoğan'ların iktidarıdır.
Faşizmin Gerçek Anlamı
AKP'nin kadroları ve onların öncelleri ABD'nin politikalarına hizmet ederken ve ülkenin devrimcilerini ezmek için canla başla çalışırken dünyanın dört bir yanında halklar Faşizme karşı mücadele ediyordu. Faşizme karşı mücadelenin teorisyenlerinden Dimitrov, Faşizmi tahlil eden ve ona karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğini anlatan bir kitap yazdı: "Savaşa ve Faşizme Karşı Birleşik Cephe". Kitapta Faşizmin kimin idaresi olduğu anlatılıyor: "Faşizm, kapitalist burjuvazinin sınıf egemenliğinin bir sistemi ve onun emperyalizm ve sosyal devrimler çağındaki diktatörlüğüdür... Faşizm, burjuvazinin sınıf egemenliğinin son aşamasıdır... Saldırıya geçen faşizm için sendikaların ele geçirilmesi, sendika sınıf hareketinin yok edilmesi, hayati bir meseledir... Faşizmin esas görevi... bir terör rejiminin, kanunsuzluk rejiminin ve milyonlarca emekçi için karanlık bir kölelik rejiminin kurulmasıdır". Görüldüğü gibi faşizm emperyalizm çağında olur ve emperyalizmin sonucudur. Bir avuç tekelin egemenliğidir. Faşizm öncelikle çalışan örgütlerini ele geçirmeye çalışır. Terör (Terör korku saçmak anlamına gelmektedir) rejimi faşizmin aracıdır, faşizm kanunsuzdur ve kölelik rejimini kurmayı hedefler. AKP'nin yaptıklarını düşününce ne kadar da tanıdık geliyor değil mi? Sendikalılaşma oranlarına bakılınca bir sendika dikkati çekiyor: Hak-iş. AKP işçi sınıfını bölmekle ve kendi örgütünü yaratarak halkın direncini kırmayı amaçlıyor. Ergenekon tutuklamalarıyla, polis copuyla, gazlarıyla, tazyikli suyuyla ve telefon dinlemeleri ile etrafa korku salıyor. Yaratılan bu terör havası terör rejimi denen şeyin ta kendisidir. Yapılan ihalelerle, tutuklamalarla, basına yapılan sansürlerle AKP'nin kanansuzluklarına, kanunsuz rejimine de tanık oluyoruz. Halk köleleştirilmektedir. TEKEL işçilerinin kölelik yasası olan 4-C'ye karşı mücadelesini anımsayalım. Tüm çalışan sınıflar köleleştirilmektedir. AKP icraatlarıyla faşizmin tüm karakterlerini yansıtmaktadır. Ancak dahası da vardır. AKP mayfalaşmış kapitalizmin iktidarıdır, mafyatiktir. Tekelciliğin, emperyalist hegemonyanın son model bir aracıdır.
AKP'nin ileri Faşizminin Ekonomisi
AKP de işbirliği yaptğı tekeller gibi tekelcidir, mafyatik bir yapıdır. Mafya bilindiği gibi, elindeki silahlı gücüyle ve para yedirdiği resmi görevliler aracılığıyla kimi ihaleleri alan bir suç örgütüdür. AKP de elinde önemli bir silahlı güce sahiptir. Kontrol ettiği polis gücüyle halka karşı bir güçtür. Bunun da ötesinde kendisini destekleyen ABD ordusu vardır. Kaldı ki mafyanın elde etmeye çalıştığı ihaleleri yandaşlarına vermesi için mafyanınki gibi silahlı bir güce gereksinimi yoktur. Mafyanın rüşvetlerle elde ettiği resmi görevliler AKP'nin atadığı memurlardır. AKP üstünde oturduğu hükümet koltuklarının sağladığı olanaklarla halkın kaynaklarını soymaktadır. AKP Faşizminin özü ve AKP için gerekliliği budur. Asalakların egemenliğinin korunması ve gelişmesi için halkın kaynaklarının hükümet eliyle soyulması ve buna karşı durmak isteyenlerin zindanlara atılması gereklidir. Bu duruma tepki gösteren kitlelerin ise polis gücüyle bastırılması gerekmektedir. AKP'nin eli Faşizmi uygulamaya mahkumdur.
Yeniden Dimitrov'un kitabını açalım ve Faşizmin tanımına bakalım: "Faşizm, finans kapitalin en gerici, en şöven ve en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğüdür". Bu tanımı açmakta fayda var. Tekelci bankalar, vurguncular, sigorta şirketleri diye andıklarımız finans kapital denen parasal sermayesinin unsurlarıdır. AKP bunların iktidarıdır. Bunlar daha önceki iktidarlarda da belirleyiciydirler. Ancak tanımda da görüldüğü gibi bu unsurların en gerici, en şöven ve en emperyalist unsurları iktidara egemen olmuştur. En gerici unsurlar dünyanın en emperyalist unsurlarıyla kader birliği etmiş ve açıkça bir korku atmosferi yaratmıştır. Yukarıdaki tanım AKP iktidarına harfiyen uymaktadır. AKP'nin daha da faşist olduğu bile söylenebilir. Çünkü dünyada parasal sermayenin iktidarı NAZi'lerin dönemine kıyasla pekişmiştir, artık üretim daha da fazla boğulmaktadır. Türkiye'de yaşanan üretimsizliği sıcak para akışının ekonomideki etkisinden, kapanan işletmelerden, yatırımcıların sürekli olarak üretimden sigortacılığa ve hizmet sektörüne kaçmasından ve esnafın siftah yapamamasından anlayabiliriz. Halk kitlelerinin baskıcı yöntemlerle engellenmesi ise artık günlük olarak yaşanan bir olgu haline gelmiştir. Öğrenci eylemlerine karşı alınan tavır, işçilere yapılan saldırılar, basın mensuplarının tutuklanması ve son olarak da subayların sorgusuz sualsiz zindanlara atılmaları yaratılan terörün örneklerinden sadece bazılarıdır. Yapılan tutuklamalar, uygulanan şiddet kanunsuzdur. AKP'nin ihaleleri kanunsuzdur. TMSF eliyle basının büyük bir bölümü ele geçirilip yandaşlara peşkeş çekilmiştir. TOKi eliyle yolsuzluklar yapılmıştır, belediyeler yolsuzluk yapma araçlarından sadece bazılarıdır, enerji ihaleleriyle halkın öz kaynakları AKP'nin eline geçmiştir. AKP de bunları efendilerine peşkeş çekmiştir. Deniz Feneri davasının mürekkebi daha dava açılmadan kurumaya yüz tutmuştur.
Kuvvetler ayrılığı açıkça ortadan kaldırılmış. Meclis Başkanlığı, yargı ve yürütme AKP'de birleşmiştir. AKP Türkiye'nin başında adeta kontrolsüz bir güç haline gelmiştir. ABD dışında bir denetmeni yoktur. Referandum sonucunda halka karşı türlü yalanlarla ve baskılarla kendi kendisini yargılama hakkını kazanmıştır. Halkın denetleyemediği, uygulamaları hakkında bilgi alamadığı ve karşısında sesini çıkaramadığı bu ucube rejime demokrasi demek insanlığın binlerce yıllık mücadesine ve akıl yetisine hakarettir. Getirilen rejimin adı: ileri Faşizmdir.
Gerçeğin Ters Yüz Edilmesi
AKP iktidarı başından beri gerçeğe karşı savaş açmıştır. Gerçeği ters yüz ederek gizlemeye çalışmaktadır. Gerçeğin üstü örtülmektedir, dahası yeni bir gerçek (sanal gerçeklik) yaratılmaktadır. TÜiK eliyle ekonomik verilerle oynanmaktadır. istatistikler sahtedir. ihaleler sahtekarlık destanları haline gelmiştir. Yaratılan büyüme sahtedir. Ülkeye akan paralar sahtedir. Akan para daha fazlasının ülkeden çıkarılması için kullanılan bir silahtır. AKP'nin referandum öncesi yaptığı söylemlerin tamamı sahtekarlıktır. Sonrasında yapılanlar ise öncekileri de aratmamıştır. Milli irade, demokrasi, özgürlük gibi kavramlar yepyeni anlamlar kazanmış ve gerçek anlamlarının üstü karalanmıştır. AKP her şeyiyle sahtedir. Kavram sahtekarlığı yapılmaktadır. Siyasi zorun meşrulaşması için yapılan bu kavram sahtekarlığıyla zihinlere egemen olmanın adı ideolojik hegemonyadır.
AKP ideolojik hegemonyasını ele geçirdiği yahut yandaşlarına peşkeş çektiği medya aracılığıyla kurmaktadır. AKP halkın zihninde bütün bu kavramlara yeni anlamlar vermeye çalışmaktadır. Verilmeye çalışılan yeni anlamlardan bazılarının gerçek karşılıkları yandaki kutucukta verilmektedir.
Medya aracılığıyla, ele geçirilemeye çalışılan üniversiteler de kullanılarak bu ucube kavramlara kötü ruhlar üflenmektedir. insanlığın uzun yıllar içerisinde elde ettiği kazanımların anlamları değiştirilerek Türk Milleti'ne karşı birer silah olarak kullanılmaya çalışılmaktadır. Statükocu, darbeci, yasadışı, baskıcı, demokrasi karşıtı gibi suçlamalarla bizlerin aydınlık gerçekliğini karartmaya çalışan AKP'ye ve yandaşlarına tüm bunları iade ediyoruz. Statüko ABD'dir, NATO'dur, emperyalizmdir. Darbeci olan onlardır, ABD'nin ekonomik ve siyasi darbesi sonucunda iktidara oturtulmuşlardır. AKP yasadışıdır, bütün uygulamalarıyla yasaları çiğnemektedir. AKP baskıcılığın piridir. Polis dayağı, tutuklamalar, yasadışı telefon dinlemeleri ve iftiralar Türkiye'nin değişmez gündemi haline gelmiştir. Demokrasi düşmanlığının merkezi AKP'dir. AKP, Cumhuriyet yıkıcısıdır. Cumhuriyet olmadan demokrasi olmaz. Demokrasinin, milli iradenin önündeki engel AKP'dir. Bütün yalanlarına, dayatmalarına rağmen öldüremedikleri halkın vicdanıdır. Bu vicdan canlı oldukça AKP yalanlarına boğulacaktır. Bizler işte bu yalanları ortaya sermekle ve bu sahtekarlığın karşısında hakiki özgürlüğü ve demokrasiyi savunuyoruz. Gerçek tüm yalanlara rağmen yaşayacaktır. Güneş balçıkla sıvanmaz!
KUTUCUK 1 (Emperyalizmin Sözlüğü)
Ayaklar: Halkın üreten tüm güçleridir: işçi sınıfı, köylü sınıfı, esnaf, küçük işletmeci, memur, milli sanayici... "Ayaklar baş olamaz" diyen Tayyip bu kişilerin iktidar olamayacağını söylemektedir.
Baş: Ülkelerin başındaki Tekeller, ABD fonlarıyla desteklenen 'yerli' şirketler.
Demokrasi: Gidilecek yere kadar binilen tramvaydır. Zamanı geldiğinde muhakkak inilecektir. Medya aracılığıyla, polis gücüyle terbiye edilmiş halkın oyunun milli irade olarak adlandırılmasıdır.
Demokratikleşme: Paranın önündeki engellerin yıkılması, ABD'nin para politikalarına karşı direnen milli devletlerin yıkılmasıdır.
ihraç malzemesi: ABD'nin kriz bölgelerine göndermek istediği Mehmetçik.
Kader: Egemenlerin yurttaşların canlarını umursamamasıdır. (Madenciliğin kaderinde ölüm vardır)
Kelle: Vatanını savunurken ölen Mehmetçiğin adıdır. (Sayın Öcalan düşüncelerinin değil, öldürdüğü kellelerin hesabını vermektedir)
Milil irade: Milletin gerçek iradesini maskelemek için sıklıkla tekrarlanan bir yalandır.
Özgürlük: ABD'nin hesabına çalışan sivil toplum örgütlerinin, cemaatlerin, milli devletleri zayıflatmak için desteklenen bölücü örgütlerin, topluma yabancılaşan marjinal grupların ve ABD yanlısı tekellerin önünün açılmasıdır.
Totaliter Rejimler: Dolar yerine yerli paraların kullanımını savunan, parasının değerini düşürüp ithal malların ucuzlamasına karşı çıkan ülkeler. Liberal ekonomiyi değil de kamu ekonomisini uygulayan ülkeler. ABD'nin demokratikleştirme politikalarına karşı çıkan ülkeler.
Ulusalcılık: ABD'nin eski öcüsü Komünist suçlamasının yerini alan akım. Sözlükteki karşılığı terörizmdir. (Emniyet'in terörizm başlığı altında andığı akımlardandır)
diyarbakır bismilde okul inşa edip taksim yürüyüşünde türkçe' nin yanısıra kürtçe pankart açarak kesinlikle ırkçı duygulara sahip olmadığını gösteren oluşumdur.
12 mart 2011 günü, taksim tünelden başlayarak beşiktaş meydana yaklaşık 20 bin kişilik bir kortej yürümüştür. bu organizasyonu düzenleyen tgb, türkiyenin dört bir yanından getirdiği genç üniversitelilerle bağımsız üniversiteler için yürümüştür. yürüyüşün ardından çok sevgili moğollar dolmabahçe nin yanında konser vermiş, eyleme katılanlar bir şey yapmalı diyerek eylemlerini sona erdirmişlerdir.