melankolik kralice. depresif, huzunlu ve yalnız hissettiginiz donemlerde iyi gelir.
kendisi bioplardır. beyninde elektrosoş gorecek kadar karanlık donemleri olmustur. bu da yazılarına cok yansımıstır. kendini kendi elleriyle toplumun dısına atmıs bir uyumsuzdur sanki.
okuduklarım:
-yasamın ucuna yolculuk
-kalanlar
-zaman dışı
-eski bahçe
-çocukluğun soguk geceleri
-eski bahçe eski sevgi
"benim en büyük mutluluğum her şeyden kaçmak. her şeyden. tüm çocuklardan. tüm acılardan. tüm sevgilerden. tüm organizamalardan. tüm gecelerden. tüm günlerden. her hilal aydan, her ülkeden. ben her gece ölüyorum. her sabah yeniden canlanıyorum. her yirmidört saatlik zaman dilimi hem ölüm hem yaşam aynı zamanda."
Düzen ve güven kadar ürkütücü bir şey yoktur. Hiçbir şey. Hiçbir korku… Aklını en acı olana, en derine, en sonsuza atmışsan korkma. Ne sessizlikten, ne dolunaydan, ne ölümlülükten, ne ölümsüzlükten, ne seslerden, ne gün doğuşundan, ne gün batışından. Sakin ol. Öylece dur. Yaşamdan geç. Kentlerden geç. Sınırları aş. Gülüşlerden geç Anlamsız konuşmaları dinle, galerileri gez, kahvelere otur – artık hiçbir yerdesin.
Okuduğum her kitabı, kaçıncı defa okursam okuyayım, beni inanılmaz bir mutsuzluğa ve karamsarlığa itiyor. Fakat bu mutsuzluktan keyif alıyorum ilginç bir şekilde. Çok sevdiğim kadın yazar.
Karanlık bir gecenin geç vaktinde kalkıyorum. Herkes her geceki uykusunu uyuyor. Ev soğuk. Çok sessiz davranmaya özen gösteriyorum. Günlerdir biriktirdiğim ilaçları avuç avuç yutuyorum. Kusmamak için üzerine reçelli ekmek yiyorum. Genç bir kızım. Ölü gövdemin güzel görünmesi için gün boyu hazırlık yapıyorum. Sanki güzel bir ölü gövdeyle öç almak istediğim insanlar var. Karşı çıkmak istediğim evler, koltuklar, halılar, müzikler, öğretmenler var. Karşı çıkmak istediğim kurallar var. Bir haykırış! Küçük dünyanız sizin olsun. Bir haykırış! Sessizce yatağa dönüyorum. Ölümü ve yokluğu uzun süre düşünmeye zaman kalmıyor. Şimdi gözümün önündeki görüntüler renkli kırları andırıyor. Korkacak bir şey yok. Kırlarda koşuyorum.
Çocukluğun Soğuk Geceleri ve Yaşamın Ucuna Yolculuk eserleriyle tanınan, henüz 43 yaşındayken göğüs kanseri sebebiyle 1986 yılında isviçre’de vefat etmiş yazar.
"Çocukluğun sınırları korkunç. Çocukluğun soğuk geceleri gibi. Sınırları, olanaksızlığı, görüntüleri, hareketsizliği, çocukluğun dar sınırları korkunç. Büyüklerin, kendilerinin yetişkin, çocukların çocuk olduğunu düşünmeleri korkunç. Çocukken insanın çocukluk sınırlarına taşmasına izin verilmiyor. Oysa çocukken de dünyayı aynı gözlerle gördüğümü, aynı gözlerle, aynı düşünceyle, duygular ve sezgilerle kavradığımı anlıyorum. Yılların geçmesi ancak bu sezgileri, duyguları, düşünceleri, dünyaya bakan gözlerin algılamalarını çoğalttı, üst üste yığdı, dayanılmaz bir çığ biçiminde büyüttü. Ama şimdi çocukluğun tutuk evinde değilim. Çocukluğun sürgününde değilim. " diyen güzel kadındır.
kendime benzetirim. 15 yaşından beri değişmediğimi söylediğimde arkadaşlarım gülüyorlardı. fakat tezer çözlü okuduktan sonra yalnız olmadığımı gördüm.
yüreğindeki acıları satırlara döktü. bize miras bırakmak için. yaşamayı bir araç olarak kullanıp, kendiyle olan savaşında her zaman ''düşünerek yapan'' kişi oldu.
*işte en beğendiğim insanlar:
-Lodosta başı ağrımayanlar
-insan dramının bilincinde olmayanlar
-Her sanat yapıtını aynı biçim ve aynı ölçü ile algılayanlar
-Uçakta iştahla yemek yiyenler
-Karı ve kocasına hayranlık duyanlar
-Kendilerine hakim olmaları gerektiğini sananlar
-Görgüden söz edenler
-Herhangi bir gemide herhangi bir yabancının ayakkabılarını modaya uygun bulup bu konuda konuşanlar
-Biriyle yatıp ona iyilik ettiklerini sananlar
-Sabahları genel konular üzerine konuşabilenler
-Özel yaşamlarını gizli tutmaları gerektiğini sanıp bu konudan hiç sözetmeyenler
-Yemekler ve mutfak üzerine konuşurken sanki bir askeri darbeden söz eder gibi heyecanlananlar
-Aşık olunca ömür boyu sürecek eşlerini bulduklarını sananlar.