en yakın arkadaşlarından biri(birincisi), kendisi gibi yazar olan leyla erbil'miş.. 1956 yılında başlayan arkadaşlıkları, 1973 yılında - her durum ve her şartta birliktelik ihtiva eden- derin bir dostluğa dönüşmüş. ta ki 1986'ya kadar..
tezer özlü falanca(dönem ve dönemin getirdiği genel sıkıntılar sebebiyle.. 1980-81-82) sebeplerden dolayı yurt dışında ikâmet etmeye başlıyor (ya da gerçekten! nefes almak için diyelim biz buna) iş bu durumda, şartlar gerektirdiği üzre mektuplaşarak haberleşmeye başlıyor pek kıymetli dostuyla. zaman içinde söz veriyorlar birbirlerine günün birinde mektuplarını yayınlamak için.. ki o mektuplarda buluyoruz samimiyeti ve çıkarsız kendinliği.
maalesef tezer özlü'nün ömrü yetmiyor verdiği sözü tutmaya. leyla erbil yayınlıyor gün gelip de bu mektupları bir kitapla "tezer özlü'den leyla erbil'e mektuplar" adı altında. ne hoştur ki, mektuplarda en gerçek haliyle rastlıyoruz tezer özlü'ye. ve bunu izah edercesine; "duyguların, duyumların, düşüncelerin, dolaysız, sade, birebir aktarımıdır mektuplar" der mektupları içeren kitabın arka kapağı; samimiyete sahip çıkmaya soyunmuş gibi. mektup yazası geliyor insanın, yazdıklarını yırtıp atmayası geliyor.
dostluklarına ve farkındalıklarına hayran olmamak elde değil bu mektupları hatmedince. ve elde değil umutlanmamak.
ilk.. berlin/27 mart 1982
"sevgili leyla'cığım..
en sevgili arkadaşıma üç aydır mektup yazamadım. bunun baş nedeni, bir "iç monolog" olarak sürekli seninle konuşmam. bu denli çok konuşunca da oturup bir türlü yazamıyorum. çünkü birçok olayda benimle birliktesin. her şeyi sana duyururcasına yazıyor, yaşıyor, görüyorum. hemen her anımı seninle bölüşüyor, içimden sana anlatıyorum.
bana yazdığın mektup bir şahserdi. onu belki "izninle" bir kitapta (tabi kitap yazabilirsem) kullanırım. belki sende bir kopyası yoktur, ama ben böyle mektupları sürekli saklarım, değerlerini bilirim. zaten yazan insanın benim için en ilginç verileri mektupları. insan mektuplarını kendi iç dünyasına en yakın olarak yazabiliyor"
Karşıma çıkan her şey yetersiz. Soluduğum her şey yetersiz. Dalgalar, odalar, mekanlar, sevgiler yetersiz. Suların tadı yetersiz. Günlerin uzunluğu yetersiz. Haftaların günleri yetersiz.
-Hiç kimseyle kendimle bile yaşlanmak istemiyorum.
-Sağlıklı kalmak için koşamam. Soluk alayım yeter.
-Şunu öğrenmelisin: Sen hiçbir işe yaramaz değilsin. Seni senden çalan toplumdur.
-Ben, belli bir ülkesi olmayan insanlardanım.
-Son bireye kadar savaşmak, kendini feda etmek, yanlış bir kahramanlıktır.
-Aşk acısı çekmedim hiç, çünkü dünyanın verdiği acı her zaman güçlüydü.
-Dünyanın acısı olmasaydı taze yeşil yapraklar üzerindeki güneş ışınlarının anlamı olmazdı.
-Uzandığımda herşey üzerime yığıldı. Tavana kadar uzanan çini soba, duvar kağıtları, kentler. Yorgunum.
-Gece, gündüzün devamı değildir.
-Asalet ve rütbe ile ilgili kavramları hiçbir dilde öğrenmeyi başaramadım.
-Meyhanelerde umutsuz bir bekleyiş vardır –kendi kendini bekleyiş.
-insanın kendi dünyası dışında yaşayacağı bir dünya yoktur.
-Herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda yaşamım bitti. Bilmiyorum, nerede, ne zaman. Ve işte o bittiği yerde başladı. Acının sonunda. Acı ile.
-Bittim, yaşamımı kapattım.
okurken duvarları üzerinize üzerinize getiren, nefes almayı zorlaştıran, yerin dibine çeken yegane yazarlardan. evet varlık yoklukla karışıyor ve geriye kalan tek gerçek şey ise çekilen acı oluyor.
"her anı ölüdür.
şimdi sen de bir anısın. sen de ölüsün. her zaman benimle birlikte olan, birlikte taşıdığım, yaşadığım sözcüklerime dönmem gerek. sözcüklerim olmadan, o gökyüzüne nasıl dayanabilirdim. o caddeye, o geceye, gecelere, uykuyla uyanıklık arasında öyle yatıp uyuyamadığım için sinirlendiğim ve herşeyi düşünüp, kalkıp düşündüklerimi sözcüklere çeviremediğim gecelere. ya da uykunun ölümsü derinliğinde var oluşumuzun küçüklüğünü algıladığım gecelere. bu yaşam, beni ancak içimde esen rüzgarları, içimde seven sevgileri, içimde ölen ölümü, içimden taşımak isteyen yaşamı, sözcüklere dönüşturebildiğim zaman ve sözcükler, o rüzgara, o ölüme, o sevgiye yaklaşabildiği zaman dolduruyor."
(yaşamın ucuna yolculuk)
insan ne denli derin düşünebiliyorsa, sevgisi o denli derindir. o denli doyumsuzdur. ve acısıda o denli büyük. yaşam acısı.
özlemlerim kalmadı. ben aslında sürekli özlüyor ve bir özlem durumunda yaşıyorum. bu yüzden özlemlerim yok.
acı içinde sevinç, gerilim ve rahatlık, insanlar arasında yalnızlık, ölüm özlemi içinde yaşam...
...ve bana ölümsüzlüklerin sonsuz acıları kaldı. ben, insan olma çabasının sürekli üstüne giden ben? artık beni benden alsınlar.
tezer özlü
"En çok güvenim ve sevgim olan insan sensin. Benden çok uzak kaldın, sana ihtiyacım var."
"insan sevgisi zaman zaman yalnızlığımızın boyutlarını aştı, zaman zaman da insanlar yalnızlığımızı birbaşınalığımızdan daha derin, daha dayanılmaz boyutlara iteledi."
Gitmekle alakalı yazılarını okuduğumda kalmayı imkânsızlaştıran kadın. Keskin bir dili ve tehlikeli fikirleri var. Bende hayranlık uyandırabilecek nadir yeteneklerden.