anne yarısı ve annenin ölümünden sonra anne olan insan.
bana kışlık sebze hazırlayan ve de vişne likörü yapmak için eminönü'nde bu sıcakta çile çeken annem. baharat almak için.
benim teyzem de oğluyla evlenmedim diye küs bana.. kardeş gibi büyüdük, abim dediğim biriyle nasıl evleneyim. yapamadım, küstüler bana. umrumda bile değil yapamazdım bunu, zorla güzellik olur mu hiç.. hem akraba evliliği mi kaldı, kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz.. bunu akıllarından bile geçirmemeleri gerekiyordu. bir tanecik teyzem vardı, onu da bu nedenden dolayı kaybetmiş oldum..
fotoğraf albümlerinde gördüğümde, "vuoaa, bu kim? çok güzelmiş" diyip, "teyzen o." cevabını aldığımda, şimdilerdeki kadınla yan yana dahi koyamadığım.. yılların aile içi kadın emekçisi sıfatının sağlam hakkını vermiş fakat hakkını alamamışlardan.
albümdeki kadın, su gibi.
karşımdaki kadın, mutsuz, bezgin, aynadan habersiz, kinci, kızgın ve de neye olduğunu bilemeden..
anlat bana geçmişini, diyorum fotoğrafa. bir bir dökülüyor öncesi, sonrasına örülgen.
bir kadın varmış, kadın olmadan önce köy kızı. güzelmiş çok, babası gezgin esnaf, annesi cahil, abisi despot. heyhat kadın hakları! onun işi kardeşlerini büyütmek, en bitmeyeninden adanılmış ev işleri. bir de saklanmak, tanınmayan düşmanlardan, devamı sinik ve silik zaten. okul yok, annesi de okumamış zaten. camdan bakmak yok! bir gören olur. ee bezmiş genç yürek.
bir adam varmış, genç kızdan biraz yaşlıca, memurmuş, işi sağlam, ee okumuşta. yook öyle çok uzaklarda aramamalı. dedik ya; adımına dayak, o zamanlar. kurtulmak gelmiş teyze kadına, demiş ki; "yapıyorum zaten her şeyi başkaları için, kendi evim olur, kendi erkeğim.. hem anlar beni." yürek hoplamış, yürek can vermiş ileriye.
teyze kadın, enişte adam bir olmuşlar. bir; ama o ne ayrık bi bir. çengeli gökyüzünde, kuyruğu yeryüzünde, hayaller dış çizgide. gene çıkamamış dışarı teyze kadın. enişte adam da hayli kızgınmış üstelik. komşuya gitmek bile yasak. ekmek almak yasak. para, ancak verirse.. ele geçen para nereye gidecek, alsa alsa çocuklarına ekmek alır teyze kadın. olmuş evet, çocukları olmuş, birbirinden güzel, birbirinden umut 3 güzel çocuk. ama tek büyütmek, bilmeden öğretmek kolay mı? yine de anne, yine de kadın, yine de güç! canhıraş büyütmüş teyze kadın yavrularını, ama yanlış yapmış. hayata olan kızgınlığını en yakınlarına, en çok onların suratına vurmuş. kızdıkça onlara bağırmış, kızdıkça parkelerin canını çıkartırcasına silmiş, silmiş.. kendi canını çıkartmış.
teyze kadının hikayesi bu. şimdilerde dingin. kırgısı, kızgısı, kabullendi belki yazgısını. ama geçmişi boş. arıyor, tarıyor mutluluğunu, gülüşünü bulamıyor. bulsa bir tane, çerçeveleyip saklayacak içindeki en temiz muhafazasında. susmuyor, ama içini de konuşmuyor. bakıyor; ama özlemle..
artık gül, yarım anne kadın! kızgınsın, elinden alınan tüm haklar için. ama keşke biraz mücadele etseydin. keşke annem kadar bağırabilseydin, keşke annem senin hakların içinde mücadele etseydi. ama hala geç değil biliyor musun? hala şen kahkahalar atıp, donanıp haykıracak kadar kadınsın ve güçsün, en önemli kaynağın insanlığın..
albümdeki kadın, geri gelir, o sensin, iste yeter..
masalın senin kadar saf teyze kadın, yarım anne kadın, gül kadın. nice aynı, nice acı hikayelerin ev sahiplerinden sadece birisi kadın, çık o kutudan, güneş parlak doğar mekanı önemli değil, yağmur temiz yağar miktarı kusursuz değil, kar beyaz dolar çamuru geçmeyecek değil. yüreğin ısınır, vakti önemli değil...
Sözlük dışında henüz ablayım, sözlükte teyze deniyor. Bilemiyorum, belki bayram yaklaşıyor diyedir. Bayramda bez mendil arasında 5'er dolar ateşlerim, nereden baksan iyi para.
hamileydi kızı ve oğlu askerdeydi. köyde yaşıyordu, tarlayla uğraşır, peynirini bile kendi yapardı. tertemiz bir kalbi, kimsede olmayan bir merhamet duygusu vardı. daha 40lı yaşlarındaydı. oğlunu evlendirecekti askerden dönüşünde. birkaç ayı kalmıştı anneanne olmasına. onun heyecanını yaşıyordu. ne güzel patikler yelekler örmüştü gelecek torununa. bir yaz günüydü. köyde yakında bir düğün vardı komşunun ve onun davetiyeleri dağıtılacaktı. hemen komşuya yardıma gitti kadın. aldı birazını. yanında başka bir kadınla beraber köyü ikiye bölen ana yoldan karşıya geçecekti. tam yolun ortasında iken kocaman hain bir kamyon çarptı kadına. yanındaki kadının sadece kolu kırılmıştı lakin bu kadın yerde öylece yatıyordu. hemen ambulans geldi hastaneye kaldırıldı. kırıkkale iyileştirememişti ankaraya sevk edildi. tam 22 gün uyudu. ve ben tam 22 gün bazı geceler hiç uyumadan yoğun bakım kapısında bekledim o kadını. 18. gündü. geçirdiği üçüncü ameliyattan sonra bir ameliyata daha götürülüyordu. o zaman gördüm sadece 10 saniye. saçlarını kazımışlardı. o nurlu yüzü gülüyordu ama uyuyordu. iyi olacaksın yine ben senin gözlemelerini yiyeceğim yine bana ayran yapacaksın diyordum ve inşallah duyuyordur diye yalvarıyordum allaha. 22. günün sabahı doktorlar bir hışımla girdiler içeri koşuşturmaca vardı içeride ama o kadınla ilgili değildir diye düşünüyordum zira bir iki kişi daha vardı yoğun bakımda. 15 dakika sonra doktorumuz çıktı. yerde oturuyordum. çöktü yanıma. "kaybettik" dedi. gözlerine baktım doktorumun. yalan söylüyorsun o daha çok güzel günler görecek beni kandırıyorsun dedim. sarıldı bana. "başın sağ olsun" dedi. kaldım öyle. bir şey diyemedim. çok uzun zaman olmuştu ağlamayalı. yine ağlamayacaktım ve dimdik duruyordum ağlayanlara üzülenlere inat. çünkü inancım tamdı. iyileşecek bana yine gözleme yapacaktı. o an hakim olamadım gözlerimden akan yaşlara. durduramıyordum ve kızıyordum, bağırıyordum. nasıl gidersin nasıl braakırsın beni diye. kalmıştım öyle. kıpırdayamıyordum. sanki üzerimde 10 tonluk bir yük vardı. nefes almakta zorlanıyordum. sonra gelenler oldu beni teselli etmek için. sadece gidin dedim. bırakın beni. çıkardılar yoğun bakımdan yüzünü göremiyordum artık kapatmışlardı beyaz örtüyle. yanımdan geçerken sadece nasıl gidersin diyebildim. peşinden gidemedim. morga indirdiler. bir kadın geldi yıkamak için. sadece 2 dakika geçti ki yakınlarından iki kişi gelsin ben yıkayamayacağım diyordu kadın. ben ve abim girdik. gözyaşlarımı gözlerinin üzerine dökerek yıkadım. hala kan akıyordu kafasından. kefenlemekte çok zorlandı kadın. sonra geldiği yere bana gözleme yaptığı ellerinden ayran içtiğim yere evinin önüne geldik. helallik alındı ve namazından sonra defnettik. kabrinin içindeydim ve kefeninde kan vardı. kimse görmesin diye montumla kapatmıştım. ellerimle toprak attım üzerine. canı çok acır diye yavaş yavaş atıyordum toprağı. herkes duasını etti ve gitti ben kaldım yanında. oğlu kızı eşi bile yoktu sadece ben vardım. kızdım bağırdım en sonunda hüngür hüngür ağladım kabrinin başında. hani sen benim annemdin annem kadardın nasıl gittin dedim. ben değil miydim sadece senin elinden bir bardak ayran içebilmek için helalliğini alabilmek için taa antalyadan senin yanına gelip ilk uçakla geri dönen? hiç oldu mu şimdi bu yaptığın? torunların oldu şimdi kocamanlar. ama ben hala ufacığım be teyzem. o yoğun bakımın önünde kaldığım gibiyim. ufacık. hiç büyüyemedim. allah kabrini nurlarıyla donatsın inşallah. seni çok özlüyorum teyze çok.